Greenwood canlıyı kayıda tercih ediyor
16 Haziran 2014 - 03:06 | Jonny Greenwood, London Contemporary Orchestra ile.Yetenekli müzisyen, son albüm “King of the Limbs”in çıkışından sonra Radiohead’in verdiği bir yıllık arada küçük yaylı grupları için besteler yaptığını yazdı. Önce Avustralya Oda Orkestrası’yla ve daha sonra genç müzisyenlerin 2008 yılında kurduğu London Contemporary Orchestra (LCO) ile çalışan Greenwood, bu ekipler için yaptığı müziklerin kayıttan ziyade canlı performans için bestelenmesinin, canlı müziğe olan bakışını değiştirdiğini söyledi.
Gitarist, bu gruplarla yaşadığı deneyimde, canlı müziğin geçiciliğinden çok hoşlandığından bahsediyor; her konserin birbirinden farklı olması ve kayıtlı müzikte olmayan hata riski, Greenwood’un canlı müziğe karşı heyecan duyma sebeplerinden bazıları.
Kayıttan müzik dinlemeye karşı içinde bir şüphe oluşan Greenwood bunu, “Müziği kayıtlardan dinleyerek ve bu kayıtların asıl müziğin yerine geçebileceğine güvenerek büyüdüm. Ama canlı klasik müzikte o kadar tuhaf bir şey var ki, bu inancı kaybetmeme sebep oldu. Bunun büyük bir sebebi de kayıtlarda ses kalitesine verilen fazla önem. Biliyorum çünkü 90’lı yıllarda utanç verici bir hi-fi dönemim oldu. Gizlice suç işlemek gibi bir şeydi; dergiler, bir sürü yalnız gezinen adam; hepsi de yalnız ve içe dönük bir keyif yaşamak için. Bunun müzik yapmakla ne alakası vardı ki?” diyerek ifade ediyor. Teknolojinin zevkleri şekillendirdiğini düşünen müzisyen, sürekli daha temiz bir kayıt ve müzik arayan ve pürüzlü kayıtlardan kaçınan dinleyicileri de eleştiriyor.
Radiohead’in prodüktörü Nigel Godrich’le gittikleri bir müzik dükkanından bahseden Greenwood, Godrich’in dükkan sahibine “Neden “OK Computer”ı albümü kaydederken kullandığımız kayıt cihazından daha pahalı bir CD çalarla dinlemeniz gerekiyor ki?” diye sorduğunu anlatıyor.
Kayıt stüdyoları ve elektronik müziğin imkanları hala Greenwood’un ilgisini çekiyor. Fakat iş akustik klasik müziğe geldiğinde, ne kayıtta ne de canlı performansta mikrofon veya hoparlörlere güvenmediğini söylüyor: “Canlı performans çok daha yumuşak, ilginç ve iki hoparlörün yapabileceğinden daha renkli. Canlı dinlemiyorsanız, gerçekten dinlemiyorsunuz demektir, ama klasik müzik üzerine yapılan yorumların çoğu kayıtlar dinlenerek yapılıyor.”
Klasik müzik severlerin, canlı performans tercih etmesinin daha yerinde olacağını Greenwood, “Bir orkestranın sessiz bir odada çalmaya başladığı an, muazzam bir şey. Ya da tek bir şarkıcının. Hoparlörlere ne kadar para harcadığınızın bir önemi yok, bunu bir stüdyo odasında yeniden üretemezsiniz. Eğer ilginizi çekiyorsa, canlı klasik müziğin peşinde koşun. Hoparlörleri, güçlendirici değil, bir engel olarak düşünün ve her imkanınız olduğunda gerçek müziği dinleyin.” sözleriyle anlatıyor.