Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » 'Bu hayat için minnettarlık duyuyoruz!'

'Bu hayat için minnettarlık duyuyoruz!'

'Bu hayat için minnettarlık duyuyoruz!'07 Aralık 2012 - 04:12
İKSV'nin 40. yıl kutlamaları dahilindeki son etkinliği bu akşam gerçekleşecek. Efsane şef Zubin Mehta’nın yöneteceği konserin sürprizi ise dünyanın en ünlü piyano ikililerinden Güher ve Süher Pekinel kardeşler...FİLİZ AYGÜNDÜZ

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın 40. yıl etkinlikleri bu akşam Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek muhteşem bir konserle son bulacak. Efsanevi şefler geleneğinin son temsilcisi Zubin Mehta, 25 yılı aşkın süredir daimi şefliğini yürüttüğü Floransa Maggio Musicale Orkestrası’nı yönetecek. Saat 20.00’de başlayacak konser programında Verdi’nin La Forza del Destino Uvertürü, Dvorak’ın Re Minör 7. Senfoni’si yer alıyor. Büyük sürpriz ise dünyanın en ünlü piyano ikililerinden olan Güher - Süher Pekinel’in Bartok’un İki Piyano, Vurmalılar ve Orkestra İçin Konçerto’sunu seslendirmesi. Pekineller konser öncesi sorularımızı yanıtladı.

Sizin için önemi nedir bu konserin?

İKSV, ülkemizin kültür hayatında öncü rol üstlenmiş bir kurum. Onların 40 yıllık tarihi içerisinde bizim kendileriyle işbirliğimizin yaklaşık 30 yıllık geçmişi var. Sırf bu nedenle dahi bu kutlama konserinin önemi büyük bizim için. Ayrıca pek sık buluşamadığımız İstanbullu müzikseverlerle böyle özel bir vesile sayesinde ve iki piyano literatürünün en önemli eserlerinden Bartok Konçerto’yla buluşmaktan dolayı çok mutluyuz.

‘Mehta kaydımızı çok beğendi’

Bartok’un İki Piyano, Vurmalılar ve Orkestra için Konçertosu’nu orkestra eşliğinde kayıt altına almak bizim ayrıca arzu ettiğimiz bir projeydi. Bu konçertonun piyano ve vurmalılar için düzenlemesini defalarca seslendirdik ve CD’sini de yaptık. Hatta Maestro Mehta, bu kaydı çok beğendiğini söylemişti. Fakat yıllar içinde yorum tabii ki değişiyor. Bu yeni kaydı Zubin Mehta ile gerçekleştirmek tam arzu ettiğimiz beraberlikti. 30 Kasım’da Floransa Operası’nda verdiğimiz konserin canlı CD ve DVD kaydı yapıldı; Unitel tarafından yayınlanacak.

Pekinel Kardeşler, Zubin
Mehta ile birlikte.
İlk Amerika konserinizde de New York Filarmoni’yi Zubin Mehta yönetmişti. Zubin Mehta’yla çalışmayı nasıl tanımlarsınız?

Maestronun teknik açıdan son derece ince ve keskin bir vuruş tekniği var. Dolayısıyla en zor eserlerde dahi bir iki provayla en iyi sonucu elde ediyor. Gerçekten geniş bir repertuara sahip ve uzun yıllardır daimi şefliğini yürüttüğü üç orkestrada da müzisyenlerinin yeni eserler icra etmesine çok önem verir. Ayrıca inandığı solistin kişisel yorumuna saygıyla yaklaşan ve onu en iyi şekilde taşıyan bir şef olması dolayısıyla solistler kendisiyle çalışmayı özellikle arzu ediyorlar.

Zubin Mehta gecesini gündüzüne taşıyan bir kimlik. Sorulduğunda kendisine dört beş saat uykunun yettiğini söylüyor. Programına aşina olanlar tüm o yaptıklarını yapmaya başka türlü zaten zaman olamayacağını bilirler.

Bartok’un İki Piyano, Vurmalılar ve Orkestra İçin Konçerto’sunu seslendireceksiniz. Sizin için bu bestenin anlamı nedir?

Bartok çok iyi bir besteci olmasının yanı sıra Rachmaninov gibi müthiş de bir piyanistti. O kadar ki, 1. Piyano Konçertosu’nun ilk seslendirilişini kendisi yaptıktan sonra uzun zaman çalacak piyanist bulamamış olduğu bilinir. Piyanistler son anda konseri iptal ettiklerinden orkestralar da eseri programa almak konusunda temkinli yaklaşmışlardı. Nitekim Schiff ve Kovacevich bu konçertoda epey zorlandıklarını ifade ederler. Hatta Kovacevich her çaldığında parmaklarının neredeyse paralize olduğunu söylüyor.

Bartok’un hem ikili hem üçlü piyano konçertoları, birinci konçerto gibi olmasa da teknik, müzikalite ve ritmik yoğunluk açısından yüksek virtüözite gerektiren eserlerdir. Bu akşam çalacağımız eserde piyano, vurmalılar ve orkestranın diyalogunda karışık ritimler iç içe ilerlerken devamlı denge ortamını korumak ve şeffaflığı sağlamak, akıcılık açısından partitürün en önemli anahtarlarından biridir.

‘Hayallerimizi paylaşıyoruz’

Dünyaca ünlü şefler, orkestralarla verilen konserler, uluslararası bir müzik kariyer... Toplamına baktığınızda neler hissediyorsunuz?

Uzun bir yolda çok güzel çiçeklerin arasında, sivri dikenlerin de kendilerini hissettirdikleri ortamlardan geçtik. Müziğe olan inancımız dikenlerin yer yer etkisiz kalmasını sağladı. Geriye dönüp baktığımızda tüm zorluklarına rağmen bu hayat için derin bir minnettarlık içindeyiz. Projelerimiz vasıtasıyla duygularımızı ve hayallerimizi paylaşmaktan büyük mutluluk ve haz duyuyoruz.
Dünya müzik eleştirmenlerinin hemfikir olduğu, Pekineller etkisini tanımlayan çok sayıda sıfat var: “Kristal berraklık ve coşkulu enerji”, “altın dokunuş”, “derin duygusal empati”, “renkli ve büyüleyici”... Yetenek, disiplin elbette önemli ama bu sıfatların arkasında yatan felsefe ve psikolojiyi merak ediyorum.

Felsefe müziğin önemli bir parçası zira felsefe karşıt dengeleri sorgulayarak derinlikteki gerçeğe yaklaşmanın yollarını araştıran bir bilim. Aynısı müzik için de geçerli. Müziğin içindeki dengeye yaklaşmak için araştırmanın değişik sorgulama yöntemlerinden yararlanarak armoniye ulaşmak bir yorumun en önemli alt yapılarından birini oluşturuyor.

Müzisyen kendini eğittiği belli düşünüş tarzıyla, duygusal yoğunlukta kaybolmadan kontrolü elinde tutmayı öğreniyor. Psikoloji de bu yöntemin bir diğer ayağı. Her ikisi de ihtiyaçlarımız doğrultusunda bizleri şekillendirerek müzikteki düşünce tarzımıza ve yorumumuza büyük katkı sağladı. Bunun içindir ki üniversitelerde müzik bilimleri fakültelerinin önemini daima vurguluyoruz.

Müzik eğitimi cesur yapıyor

Üçü de birbirinden önemli sosyal sorumluluk projeleriniz var. Türkiye’nin her yöresinden seçilmiş üstün yetenekli çocukların okuduğu “TEVİTÖL” özel yatılı lisesinde “G&S Pekinel Müzik Bölümü”nü kurdunuz. Uzun vadede nasıl bir geri dönüşüm sağlayacak bu proje, müzik anlamında?

Geçtiğimiz altı yılda elde ettiğimiz genel sonuç gerçekten etkileyici: Müzik eğitimi öğrencilerimizin sadece müzikal anlamda kültürlerini geliştirmekle kalmıyor ve genel gelişimlerini de ilerletiyor, daha olumlu, yaratıcı, cesur ve bilinçli bireyler olmalarına yardımcı oluyor.

Projenin uygulanabilirliğini ve sonuçlarının olumluluğunu izleyen Milli Eğitim Bakanlığı 8- 10. sınıflarda müzik derslerini iki saat olarak müfredata aldı; 11 ve 12. sınıflarda ise seçmeli yapılacak. Böylece ülkemizde hem sanat kültürünün bilinçli gelişimine büyük katkı sağlanacak hem de daha sağlıklı nesiller yetişmesine. Bu müfredatın doğru işlenebilmesi için öğretmenlerimiz yardım isterlerse kapımız her zaman herkese açık, elimizden gelen tüm desteği veririz.

‘Ülkemizde çok yetenekli gençler var’

Bir diğer proje, 2010’da başlayan müzik eğitimi standardının uluslararası düzeye taşınabilmesini amaçlayan “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” projesi. Değişik enstrüman gruplarında dokuz genç yeteneği seçtiniz. Yurt dışında eğitim aldırıyorsunuz.

Bu genç yeteneklerimiz, iki yıl gibi kısacık bir sürede toplam altı birincilik kazanarak bizi bile şaşırttılar! Onlardan beklentilerimiz büyük. Üstelik bu dokuz gencimiz gibi daha ne yetenekler var ülkemizde... Eğer doğru imkanlar tanınırsa; onları uluslararası sisteme entegre edecek bir eğitim sağlanıp yarışma, konser gibi platformlarda kendilerini gösterme fırsatları da yaratılırsa ülkemizden çok sayıda dünya çapında müzisyen çıkmaması için hiçbir sebep yok. Eğer gençlere eğitimlerinde yol gösterecek ve diğer tarafta sponsorları yüreklendirecek bizim gibi başka sanatçılarımız da işin içine girerse gerçekten umutlarımızı yüksek tutabiliriz çünkü gerçekleşirler, bundan eminiz.

Nitekim Mersin’de ilk kez dinleyip programa aldığımız kemancı Veriko Çumburidze henüz 16 yaşında dünyanın en saygın yarışmalarından Çaykovski Genç Müzisyenler Yarışması’nda birincilik kazandı. İlk defa Türkiye adına birinin yarıştığı bu önemli organizasyonun jürisi de dinleyicileri de Veriko’nun performansından çok etkilendi; televizyondan izleyen Ozawa’nın asistanı İsviçre’de ilk kez yapacağı müzik festivaline davet etti ve hem jüri başkanı hem çeşitli jüri üyeleri Veriko’nun kendileriyle çalışmasını istediler.

Pekinel kardeşler 6 yaşında ilk
resitallerini vermişlerdi.
‘Üstümüze düşen görevi yaparız’

Bu proje “Harika Çocuklar Yasası”nın geri dönmesine örnek olur mu?

Harika Çocuklar Yasası ülkemiz için son derece önemli bir yasaydı. Artık devlet teşebbüslerinin yerini hızla özel sektöre bıraktığı bir çağda yaşıyoruz, farkındayız ve biz de şirketlerin sosyal sorumluluk projelerine bu nedenle yöneliyoruz. Fakat uzun vadede üstün yetenekli gençlere devletin de sahip çıkması, bunun bir devlet politikası haline getirilmesi elzemdir. Kültür düzeyi dünyada artık temel ölçütlerden biri olarak kabul görüyor; biz de ülke olarak çağdaş standartları yakalamak durumundayız, aksi takdirde dünyadaki yarış ve yaşamın dışında kalmış oluruz. Üstün yetenekli gençlerimiz doğru yönlendirilirse Türkiye’nin sanat dünyasındaki yerini ön saflara taşıyacaktır.

Eski yasa güncelleştirilebilir; bu süreçte bizim de üstümüze düşen bir görev varsa yapmaya hazırız.

Ve son projeniz anaokulu ve ilkokullarda “Orff-Schulwerk Müzik Eğitimi” konseptinin müfredata entegre edilmesi...

Bu proje sadece Türkiye’de anaokullarında müzik eğitimini baştan sona değiştirmekle kalmayacak, çocuklarımızın geleceğini şekillendirmekte temel bir rol oynayacak. Orrf-Schulwerk Müzik Eğitimi sisteminde ritim ve dans sayesinde miniklerimiz kendilerini keşfederken doğru algılama, yaratıcılık ve paylaşma gibi özellikleri gelişiyor. Üstelik öğretmenler bu doğrultuda yetiştirildikten sonra, uygulaması hiç de zor ve masraflı değil; yani hızla yaygınlaştırılabilir. Proje kapsamında Salzburg Orff Enstitüsü ile koordineli çalışıldı: Onlar tarafından tek kabul edilen İstanbul Orff Merkezi ile işbirliği yapılarak müzik öğretmenleri eğitildi. Bu merkez eğitimlerine devam ediyor. Biz de müzik bilimleri eğitiminin tüm üniversitelere ve Orff metodunun tüm okullara yayılması için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı sistemsel çalışmalarını sürdürüyor.