Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Ütopyadan yıkıma bir direniş hikayesi

Ütopyadan yıkıma bir direniş hikayesi

Ütopyadan yıkıma bir direniş hikayesi16 Mayıs 2021 - 01:05
İstanbul Modern Sinema’nın Bahar Nöbeti seçkisinde Türkiye’de ilk kez gösterilecek “Gagarin”, yaşadığı toplu konutların yıkımına tek başına direnen Yuri’nin hikâyesi. Filmin yönetmenleri Fanny Liatard ve Jérémy Trouilh “Yuri bir şeylerin yenilenebileceğine, tamir edilebileceğine; yıkıma değil, inşaya inanıyor” diyor.

Nil Kural

 

İstanbul Modern Sinema’nın çevrimiçi programlarından Bahar Nöbeti, 18-30 Mayıs tarihleri arasında izleyiciyle buluşuyor. Festivallerde adından söz ettiren, geçmiş kavramıyla ilgilenen filmlerin toplandığı programda 18-20 Mayıs tarihlerinde izleyiciyle buluşacak Fransa yapımı “Gagarin”, Yuri adlı bir delikanlının Paris’teki Gagarin adlı toplu konutlarında yıkıma karşı tek başına verdiği mücadeleyi konu alıyor. “Gagarin,” genç adamın hayal dünyasına yer açan yaratıcı yönü kuvvetli bir ilk film. Geçen yıl "Cannes 2020" etiketli filmler arasına seçilen “Gagarin”, Türkiye’de ilk kez Bahar Nöbeti kapsamında gösterilecek. Filmi yönetmenleri Fanny Liatard ve Jérémy Trouilh ile konuştuk.

 

Filmin geçtiği toplu konutlardan bahsedebilir misiniz? Burada film çekme fikri nasıl oluştu?

 

Fanny Liatard: Gagarin, Paris yakınlarında bir toplu konut projesi. 1960’larda inşa edilmiş. En ilginç yanı kosmonot Yuri Gagarin’in bu binaları açmaya gelmiş olması. Paris’in etrafı ‘kızıl bant’ adlı verdiğimiz solcu şehirlerle çevrili ve Gagarin burayı ziyarete gelmişken kendi adı verilen konutların da açılışına katılıyor. Arşiv görüntülerinde şu çok açık: Gagarin konutları daha iyi, daha modern bir hayat umudunu taşıyor. Bunun içinde farklı sosyal ve etnik kökenlerden gelen insanların birlikte yaşaması ütopyası da var. Ancak bu tür yapılar şimdilerde bir yenilgi gibi çünkü hükümet sadece Gagarin’i değil, ona benzeyen yapıları yıkma kararı aldı. Beş yıl önce Jérémy (Trouilh) ile Paris’e geldiğimizde Gagarin’e davet edildik. Gagarin'in yıkım projesinde çalışan arkadaşlarımız bizden yıkımı belgelememizi istediler. Burada yaşam kurmuş, şimdi de gitmek zorunda kalanların hislerini dinledik. Çok etkileyiciydi, bu değişim, kaybedilen bir hayal hissiyatı, insanların hüzünlü hikâyeleri… Bu melankoli ve hüznün içinde kurmaca bir filmin uygun olacağını düşündük. Önce bir kısa film çektik. Sonra bizi uzun metraj konusunda destekleyen yapımcılar bulduk. Buradaki insanlarla workshop’lar düzenledik, çok zaman geçirdik ve 2019 yazında çekimlere başladık.

 

Size ana karakteriniz Yuri’yi yaratırken ilham veren özel biri var mıydı?

 

Fanny Liatard: Kurmaca bir karakter ama bizim sosyal projelerde tanıştığımız birçok gençten izler taşıyor. Onların hepsinin güzel bir gelecek hayali ve planları var. Bu gençlere adadığımız bir karakter oldu Yuri.

 

Yuri, direnen bir karakter. Bu yönü hakkında ne söylemek istersiniz?

 

Fanny Liatard: İsyanı hayallerine dayanıyor. Kapitalist sistemde, hayaller genellikle bir şeyin satın alınabilirliği üzerinden kuruluyor. Yuri ise öyle değil.

 

Jérémy Trouilh: Yuri’de sevdiğim bir şeylerin yenilenebileceğine, tamir edilebileceğine olan inancı. Yıkıma değil, inşaya inanan bir karakter.

 

Toplu konutlar ve banliyöler genellikle filmlerde suç mahalli olarak kullanılır, özellikle de Fransız sinemasında. “Gagarin” ise bambaşka bir yol izliyor.

Jérémy Trouilh: Ailemizden insanlar Fransa’nın farklı yerlerinde toplu konutlarda büyüdü. Bu yerler, bize filmlerde gösterilen şiddeti hissettirmedi. Tam tersine birliktelik ve dayanışmayı gördüğümüz yerler oldu. Nostaljik de geliyor çünkü çoğu yıkıldı. Toplu konutlarda farklı kültürlerden insanlar birlikte yaşayabiliyordu ve buraları özel kılan buydu. “Gagarin”de tam da bu hislere odaklanmaya çalıştık. Gagarin’de yaşayan insanlara “Nerelisiniz?” diye sorarsanız, “Senegalli, Portekizli veya İspanyol’um” demez, “Gagarin’denim” der. Böyle bir kimlik vardır. Bu, bize çok dokunaklı geliyor.

 

“Pandemi nedeniyle filmimizi yüz yüze sunamamak hüzünlüydü”

Cannes’a seçildiğinizi pandemi başlamadan önce mi duydunuz?

 

Jérémy Trouilh: Hem evet hem hayır. Filmi 2020’nin Şubat ayında bitirdik ve Cannes’a başvurduk. O zamanlar hâlâ Cannes’ın yapılabileceğini düşünüyorduk. Thierry Frémaux’dan (Cannes’ın direktörü) bir telefon geldi ve filmi beğendiklerini ancak Cannes’ın durumunun belirsiz olduğunu söyledi. Tabii çok sevindik ve beklemeye başladık. Koronavirüs yayıldı ve festival iptal edildi. Yine de "Cannes 2020" etiketli filmler arasında olmak müthişti. Bu sayede “Gagarin”i 60 ülkeye satabildik. İyi tarafından bakmaya gayret ediyoruz ama insanlarla yüz yüze gelememenin, filmimizi sunup tepkileri görememenin hüzünlü bir yanı da var.

 

 “Bong Joon Ho’ya çok kafa yoruyoruz”

Geçmiş ve nostaljiden bahsetmişken, size ilham veren sinemacılar kimlerdi?

 

Fanny Liatard: Leos Carax’yı sayabilirim. Dünyaya bakış şeklini, bu dünyaya ait olmayan, kırılgan karakterler yaratmasını çok seviyorum. Paris’i hiç görmediğimiz bir şekilde kurması da benzersiz. Ayrıca yakın dönemden Hirokazu Koreeda ve Bong Joon-Ho’yu çok seviyoruz. İkisi de çok kişisel hikâyeler anlatırken sosyal ve politik arka planı sağlam kuran sinemacılar.


Jérémy Trouilh: Bong Joon-Ho, bizim için çok önemli. Filmlerinde Steven Spielberg tarzı bir yan var, tür sineması kalıplarıyla, epik filmler çekiyor. Ancak bu tür bir eğilim filmlerine daha da politik bir hale getiriyor. Gelecekteki filmlerimizi planlarken bu dengeye çok kafa yoruyoruz.sanlarla yüz yüze gelememenin, filmimizi sunup tepkileri görememenin hüzünlü bir yanı da var.