Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Sokaklarında hem sanat hem hayat var

Sokaklarında hem sanat hem hayat var

Sokaklarında hem sanat hem hayat var31 Mayıs 2022 - 09:05
Adıyaman’da Fırat Nehri’nin dalgalarından Nemrut’un zirvesine, oradan Sanat Sokağı’na uzanan her yerde umut ve umutsuzluk kol kola girmiş, Batı’nın ışıklarını biraz kısıp onları görmesini bekliyor.

Seyhan Akıncı 

 

Adıyaman’a gitmek için yola çıkacaksanız muhtemelen sizi dürtüleyen en önemli şey Nemrut’un o fotoğraflardan bile insanı etkileyen büyüsü olur. Ya da bazılarımızın akla düşen çiğköftenin memleketine lezzetli bir seyahattir. Çiğköfte yemediğim için ilk grupta yer alanlardanım. Ama vesile yine de yemeğin ta kendisiydi. Kahta Kaymakamlığı tarafından düzenlenen ve küratörlüğünü Nihat Özdal’ın yaptığı Uluslararası Nemrut Gastronomi Buluşmaları’nın ilki 21-22 Mayıs’ta gerçekleşti. Bölgenin öne çıkan mutfakları arasında yerini almak için düzenlenen festival İstanbul’dan bakınca epey uzak görünen şehri yakın etmek için eşsiz bir fırsattı. Nihat Özdal’ın Fırat Nehri üzerinde oluşan adacıklardan birinde yaratmak üzere giriştiği varolmayan uygarlığın hikâyesini dinlemek heyecan vericiydi. Alışılmadık şekilde rüzgârlı bir Adıyaman havasında tekneyle varolmayan uygarlığa ev sahipliği yapmaya hazırlanan adacığa çıkıyoruz. Ağustosta burada gerçekleşecek bienal, anlatılanları dinledikçe şimdiden merak uyandırıyor. Belki de savaşmayı reddeden bir uygarlık kurmayı başarır sonunda insanlık! Aklımızın almadığı savaşlara inat insanoğlunun binlerce yıl önce Nemrut Dağı’nın tepesine bugün hâlâ nasıl diktikleri anlaşılamayan heykeller, aydınlık tarafıyla selamlıyor dünyayı. Gündoğumu için yola çıktığımız Nemrut’ta saksafonu ile ambiyansı daha da eşsiz kılan ve oradaki herkes için yeni günü unutulmaz bir âna dönüştüren İzmir Devlet Opera ve Balesi’nden Ümit Deniz Kızılkaya onlarca merdiveni çıkmamışcasına iki bin metre yükseklikten nefesini Adıyaman’ın eteklerine üflüyor.

Cendere Köprüsü’nden Kahta Kalesi’ne, Adıyaman tavadan peynir helvasına kenti karış karış, lokma lokma gezerken merak beni ara sokaklara düşürdü. Hem de o dizilerde izlediğimiz sıra gecelerinden birine geç kalmayı göze alarak daldığım bugünlerde Sanat Sokağı olarak anılan bir süre önce “kötü” alışkanlıkları olanların mesken edindiği noktaya... Bağlamanın tellerine vuran gence kulak vermemek olmazdı. Lezzetli bir çay eşliğinde hem türkülerine hem de hayatlarına ortak olduğum insanların söyledikleri, türkülerin sözleri kadar kadim ve yakıcıydı...

Bağlamanın etrafında öğretmenler, sporcular, öğrenciler bir arada. Mehmet Atçı da Sanat Sokağı’nda buluşan sanat gönüllülerinden biri. Öğretmen olan Atçı, Gölge Sanat Tiyatrosu’nda amatör bir ruhla yönetmenlik yapıyor. Atçı, İstanbul’u nasıl gördüklerini şu sözlerle anlatıyor: “2015’ten beri tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Yaklaşık 15 kişi bu işe gönül vermiş durumda. İstanbul’dan bakıldığında Güneydoğu, Doğu çok uzak ama biz buradan bakınca İstanbul bize çok uzak değil. İstanbul tam da bizim içimizde, televizyonlarımızda, radyolarımızda... Hayatın akışında yer alan, birçok konuda bizi yönlendiren ana unsur İstanbul. Türkiye’nin kalbi bu yüzden kalbinin bizden uzak olması pek mümkün değil. Biz onu yaşıyoruz, hissediyoruz. İstanbul’un burayı çok uzak görmesi ise o keşmekeşi, sanatsal, toplumsal ve ekonomik yoğunlukta anlaşılır ve bu belki bizi minimize ediyor. Bizi uzak gösteriyor olabilir ama biz küçük parça olarak büyüğü daha net görüyoruz diyebilirim.”

 

‘Hayal kurmak pek mümkün olmuyor’

 

İstanbul’un ışıltısı biz içindekilerin gözlerini kamaştırsa da bu sokak bir parça başka yöne bakmamız gerektiğini anımsatan insan hikâyeleriyle dolu. Sadece sanat değil hayat da sokakta. Serhat Öztunç, Kırıkkale Üniversitesi’nde okuyan bir müzik öğrencisi. Uzun bir süredir bağlama çalıyor. Ankara’da ve Adıyaman’daki türkü barlarda ve kafelerde sahne alan Öztunç, yaşadığı açmazı ve çabayı samimi bir dille paylaşıyor. Bir öğrenci ve müzisyen olarak geleceğe dair hayal kurmak mümkün mü sorusu çalışmadığı yerden değil de canının yandığı yerden geliyor. O da bam teline vuruyor: “Bunu istiyorum fakat şartlar buna el vermiyor pek fazla. İdeallerinin peşinden koşmak çok da mümkün olmuyor. Özellikle bizim gibi Doğu toplumlarında hem aile hem çevrenin etkisi var bu konuda. Başka şehirlerde birçok arkadaşım var onlar bizden biraz daha ‘özgür’ yaşayabiliyorlar. Bizde durum biraz daha iç karartıcı. Hayal kurmak pek mümkün olmuyor açıkçası. Çünkü ihtiyaçlar hiyerarşisinde bazı temelleri oluşturamadığın zaman sanatsal olarak üretip, varolamıyorsun. Ülkemizin genel olarak gündemi ekonomi olduğu için biz de bundan kötü anlamda nasibimizi alıyoruz.”