Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Sanatın yarım asırlık hafızası

Sanatın yarım asırlık hafızası

Sanatın yarım asırlık hafızası03 Mayıs 2023 - 11:05
İlk çıktığı 29 Eylül 1972’den itibaren aralıksız yayımlanan Milliyet Sanat dergisi, 50’nci yılını “Türkiye’nin Sanat Hafızası” adlı özel bir kitapla kutluyor. Kitabın yazarı Evrim Altuğ, “İçeriğin belirlenmesinde en değerli kaynağım, cehaletimle gelen hayretim ve nice sürpriz detayı paylaşım arzum oldu,” diyor.

ERKAN AKTUĞ- Türk basının simge isimlerinden Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, 25 Eylül 1972 Pazartesi günkü 'başyazı'sında cuma günleri okurla buluşacak haftalık Milliyet Sanat dergisinin doğumunu müjdeliyordu. Ve Milliyet Sanat, 29 Eylül 1972’de 'Yüzbinlere seslenen ilk sanat dergisi' olarak ilk sayısıyla raflardaki yerini alıyordu. O günden bu yana önce haftalık, ardından 15 günlük, sonra da aylık olarak, sırasıyla Akal Atilla, Zeynep Oral, Ülkü Tamer, Tuğrul Eryılmaz ve Filiz Aygündüz’ün yayın yönetmenliğinde aralıksız yayımlanan Milliyet Sanat, 50’nci yılını “Türkiye’nin Sanat Hafızası” adlı özel bir kitapla kutluyor. Deneyimli sanat gazetecisi ve eleştirmen Evrim Altuğ’un tüm sayıları titizlikle inceleyerek hazırladığı kitap, derginin zengin içeriği üzerinden sanatın yarım asırlık yolculuğuna rehberlik ediyor. Bu özel kitabı Evrim Altuğ’la konuştuk.

Milliyet Sanat’la tanışmanı hatırlıyor musun?

Derginin adını ilk kez, sayfalarından gelip geçmiş hemen her ismin takıldığı Beyoğlu Asmalımescit meyhanelerinde duymuştum. “Hepsi gerçekmiş, aynı sofra, objektif ve küllükten geçmişler,” dediğim nice aydını, derginin sahaflarda tesadüfen bulup karıştırdığım o eski sayılarında tanıdım. Dergiyi o vanilyalı sarı kâğıt kokusuyla, tartışılmaz pankart-kapaklarıyla bilir, kaçırdığım dönemlerin yıldız kadrosunu, seviyeli tartışma ve eylemleri kıskanırdım. Milliyet Sanat’ta yer bulmak, bilinen en sivil şekliyle aktüel sanat tarihini okuma-yazmanın da bir parçası olmaktı. 2000’lerin başıydı. Radikal’deki hocamız Tuğrul (Eryılmaz) Bey’in, Milliyet Sanat dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmesi sürecinde, editörümüz Filiz Aygündüz’ün, sağolsun kendisine benden olumlu söz etmesi üzerine ben de Milliyet Sanat ailesine katıldım. Yıllar sonra da bu sorumluluğa lâyık kalmaya çalışıyorum.

Milliyet Sanat’ın 50’nci yıl kitabıyla yolun nasıl kesişti?

Yaklaşık bir buçuk yıl önceydi. Zaten periyodik olarak 20 yılı aşkın süredir yazar olarak katkıda bulunduğum Milliyet Sanat’ın yayın yönetmeni Filiz Aygündüz’den bir telefon geldi. Şikâyet mi ediyordu, övgüde mi bulunuyordu, önce bilemedim. “Bu işi ancak sen yapabilirsin,” deyince onca değerli gazeteci, yazar ve eleştirmen dururken niçin benim bu ‘okuma ve yazma’yı hak edip etmediğimin cevabını ancak ve ancak kabul ederek bulabileceğimi düşündüm. Bu beni cezbetti. Bir bakıma bu sorumluluk, mesleğimle yüzleşmem ve eksiklerim adına kendimi tartabilmem için 50 yılda bir gelebilecek fırsat anlamına geliyordu.

Bir sanat eleştirmeni olarak yıllardır elbette Milliyet Sanat’ı takip ediyorsun; hem yazar hem de okur kimliğiyle. Ama bu kitap vesilesiyle derginin arşivine daldığında neler hissettin? Özellikle de 'göremediğin' ilk dönemlerdeki sayılarda karşılaştıkların karşısında şaşkınlık geçirdin mi? Ben mesela, Ferzan Özpetek’in 1980 yılında Milliyet Sanat’a İtalya’dan röportaj yaptığını bilmiyordum, bu kitaptan öğrendim.

Ben de bir-iki örnek vereyim: Milliyet Sanat, 1973’ün ilk sayısının kapağına ‘Yılın Sanatçısı’ Yılmaz Güney’i getiriyor. Bu seçimin temelinde, gazetede yapılan ve Prof. Nurullah Berk (ressam), Prof. Şadi Çalık (heykeltıraş), aktör ve yönetmen Engin Cezzar, Sinematek’in kurucularından Onat Kutlar, edebiyat eleştirmeni Fethi Naci ile Milliyet Sanat adına Oğuz Akkan, Akal Atilla ve Zeynep Oral’ın katıldıkları bir toplantı yatıyor. Bu kararda ayrıca, heykeltıraş Prof. Zühtü Müridoğlu, şair-yazar Melih Cevdet Anday, şair Attilâ İlhan, yazar Samim Kocagöz, aktörler Müşfik Kenter, Genco Erkal, Ali Poyrazoğlu, Haldun Dormen, yönetmen Lütfi Ö. Akad, seramikçi Füreya Koral, sinema yazarı Nijat Özön, şair Necati Cumalı ve araştırmacı Metin And’ın da payı bulunuyor. Bence bu bile derginin ortaya koyduğu kültürel, sosyal, politik çeşitliliğin, kendi kültür politikasındaki çoğulculuğun bariz bir yansıması. Yayın bu ‘jüri çeşitliliğini’ esnek bir demokratik tavırla ilerleyen senelerde de göstererek Türkiye ve dünyada kültür sanatın gündemini olabilecek en şeffaf ve etkili şekilde tayin ediyor. Veya 1974 şubat ayında dergi, dönemin yeni hükümeti adına da ‘kültür politikaları’ eksenli bir özel oturum düzenliyor ve sanatçıların beklentilerini Lütfi Ö. Akad, Semih Balcıoğlu, Beklan Algan, Cihat Burak, Hüseyin Gezer, Yaşar Kemal, Ülkü Tamer, Aziz Nesin, Yalçın Tura, Yaşar Nabi Nayır ve Yalçın Tura derginin yazı işleri eşliğinde tartışıyor. Can Yücel ve Muzaffer İlhan Erdost’un hükümlü olduğu esnada yapılan oturumda, tekrar ve tekrar, sanatçılar için ifade özgürlüğü talebinde bulunuluyor.

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mete Belovacıklı, sunuş yazısında yapılan işin son 50 yılın sanat tarihinde ‘titiz bir kazı’ olduğunu vurguluyor. Gerçekten de öyle. Dergideki 10 binlerce yazının çoğunu tek tek okuyup özet çıkarırken nelere dikkat ettin, kriterler neydi?

Gazeteciliğe başladığımda sosyal medyaya en yakın kaynak ‘ajans haberleri’ydi. İnternet, e-posta çok yaygın değildi, hâlâ faks, dia ya da negatif fotoğraf kullanılıyordu. Binada balık tutar gibi ekran başına çökmüş bilge, tatlı huysuz abiler, ablalar, onlara ‘çıktı’ yetiştiren stajyer ‘kanki’ler vardı.

Söyleşinin tamamını Milliyet Sanat mayıs sayısında okuyabilirsiniz.