Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Sanat hayatın tezahürüdür

Sanat hayatın tezahürüdür

Sanat hayatın tezahürüdür08 Mayıs 2023 - 11:05
İş Sanat, Türk resmine vefasını Zeki Faik İzer ile sürdürüyor. İzer’in doğumunun 118. yılında ziyarete açılan “Paris, İstanbul, Nice” sergisi Türk resminin ‘coşkun’ ressamına bütünlüklü bir bakış sunuyor.
SERAY ŞAHİNLER- “Arzularım ki resimlerim göz önünde dağınık dursun, kalsın; resimlerime biri severek baksın, o beni mesut eder” diyor Türk resminin ‘coşkun’ ressamlarından Zeki Faik İzer…
 
İş Sanat, doğumunun 118. yılında Türk resminin öncülerinden Zeki Faik İzer’i “Paris, İstanbul, Nice” adlı sergiyle anıyor. Kibele Sanat Galerisi’nde düzenlenen sergi Kübizmle başladığı sanat hayatına ilerleyen dönemlerde desenler ve soyut figürlerle devam eden İzer’in eserlerinden sembolik bir seçki sunuyor sanatseverlere. Sanatçının torunu Ayşegül İzer ile Emre Zeytinoğlu’nun birlikte hazırladığı sergide, çeşitli koleksiyonlardan ödünç alınan eserlerin yanı sıra aile arşivinde bulunan, gün yüzüne çıkmamış İzer tabloları var.
 
 
 
Sergideki her bir tablo onun çok yönlü, durmadan üreten, deneyen anlayışını da yansıtıyor.
 
Rengin şairi
 
1905 doğumlu Zeki Faik İzer, ilk resim eğitimini Agâh Efendi’den almış. Küçük yaşlarda şiire heveslenmiş. 13 yaşında şiir yazmaya başlamış. Şiirleri “İnsan” ve “Akbaba” dergilerinde yayımlanmış. Şiirle mazisini bilmek onun resimlerini daha iyi anlamak için önemli bir detay. Çünkü İzer’in tablolarında şiirin ritmi ve rengi de var. Tablolarında coşkunun hâkim olduğu İzer, ‘panoraması’ oldukça geniş bir ressam.
 
Akademide eğitim gören ressam D Grubu’nun kurucularından biri. André Lhote’un öğrencisi aynı zamanda. Şehrin silüetlerinden portrelere kadar eserlerine yansıyan her bir detay onun hayata bakışıyla birbirini tamamlıyor. Şu sözleri sanat anlayışının bir özeti gibi: “Sanat, fikir ve ruh hüviyetinin ifadesidir, tezahürüdür.” Sergide yer alan, kâğıt üzerine sulu boya, mukavva üzerine yağlı boya, kontraplak üzerine yapılmış; 1930’lara tarihlenen “Kitap Okuyan Kadın”, “Cihangir Cennet Bahçesi”, “Bâb-ı Humâyun”; ‘40’lı yıllara ait “Dolmabahçe’den”, “Büyükada”, ‘60’lara doğru yaptığı “Endişeli Kuş”, “Abstre Pentür” adlı tabloları hayat gibi sanatın da bitmek bilmeyen bir arayış öyküsü olduğunu hatırlatıyor.
 
Özdemir Altan’ın, “İzer’in yaptığı sanat, onun ta kendisidir. Sanatı aynen kendisine benzer. İlk başlangıçtan en sonuna kadar hep aynı organik ve lirik yapı, aynı zamanda da hâlâ erişilmesi zor şiddet ve sertlik… Bakın bunlar birbirleriyle çelişen özellikler. Sonra renk, hep renk, içinden geliyor ve aksiyon resminin hızlı temposuyla gerektiği yerlere yerleşiyordu renkler” sözleri bu anlayışı en yalın hâliyle özetliyor. Sergiye ismini veren, sanatçının “İstanbul, Paris, Nice” üçgenindeki hayatı, onun bu duraklarda geçirdiği farklı eğilimlerin ve disiplinlerin de ipuçlarını barındırıyor. İzer sanat hayatı boyunca Picasso, Cezanne, Matisse, Velázquez, Rembrandt gibi sanatçılardan etkilenmiş. Fakat hiçbir zaman tek bir yolu benimsememiş, çeşitliliğin ve ihtimallerin gücüne inanmış. Doğu, batı, çağdaş, klasik ayırt etmeksizin çizerek, boyayarak, etüt ederek tüm yaşamına yayılan bir çalışkanlıkla öğrenmeye çalışmış. Sergideki her bir tablo onun çok yönlü, durmadan üreten, deneyen anlayışını da yansıtıyor. Eserler hem bu üçgenin içinde üretilen yapıtlardan hem bu durakların onun sanat hayatına eklediği katmanlardan örnekler… Bu yönüyle, mekânın sanatçıdaki yeri ve etkisi de bu serginin önemli okumalarından biri.
 
“Ritmi desende buldum: Bazen hareketli, bazen sükûnet içinde” diyen Zeki Faik İzer’in sanat serüvenine bütünlüklü bir bakış için “Paris, İstanbul, Nice”, iyi bir fırsat. Sergi, 9 Temmuz’a kadar İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde görülebilir.
 
 
Fotoğrafa da meraklıydı
 
15 Nisan 1905’te İstanbul’da dünyaya gelen Zeki Faik İzer, Vefa Lisesi’ni bitirdikten sonra resime ilgisinin etkisiyle Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. 1923-1928 arasında Hikmet Onat ile İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1928’de Avrupa öğrenimi için açılan sınavı kazanarak Paris’te André Lhote Atölyesi’nde “teknik ve estetik bağlamda” dersler aldı. Ünlü oryantalist ressam Achille-Émile Othon Friesz’in atölyesinde gelişimini sürdürdü. Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda seramik ve fresk konusunda çalıştı; kendisini en başta bir ressam olarak gören Amerikalı fotoğraf sanatçısı Man Ray’in yanında artistik rötuş ve solarizasyon yöntemini öğrendi. Fotoğrafa olan ilgisi onun duygu ve düşüncelerini kamera aracılığıyla iletmesine yardımcı oldu; pek çok, insan odaklı fotoğraf çekti ve sergiledi. İstanbul’a döndüğünde Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Resim İş Bölümü’ne öğretmen olarak atandı. 1933’te kendisi gibi yurt dışında eğitim gören genç sanatçı arkadaşlarından Elif Naci, Nurullah Berk ve Zühtü Müritoğlu gibi isimlerle birlikte sanatlarını toplumla paylaşmak amacıyla “D Grubu”nu kurdu, ancak fikir ayrılıkları nedeniyle 1947 yılında gruptan ayrıldı. Yaşamı boyunca sayısız sergi açan, yurtta ve uluslararası ödüllerle sanatını taçlandıran İzer, 1984 yılında İstanbul’a döndü, dört yıl sonra ise hayatını kaybetti.