Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Sabancı Müzesi'nden 'öfke'nin ressamına, 'Narin' açılış

Sabancı Müzesi'nden 'öfke'nin ressamına, 'Narin' açılış

Sabancı Müzesi'nden 'öfke'nin ressamına, 'Narin'  açılış13 Eylül 2024 - 07:09
Çağdaş Alman sanatının çok yönlü imzası Georg Baselitz, yaklaşık 100 adet heykel, gravür ve resmiyle Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ve Akbank Sanat’a konuk oldu. 2 Şubat’a dek izlenecek sergi dolayısıyla yapılan basın ön buluşmasında konuşan Müze Müdürü Dr. Nazan Ölçer, küçük şiddet kurbanı Narin’i de anımsatan şu anlamlı mesajı paylaştı: “Türkiye’nin de pek çok acı ile yüz yüze geldiği bir dönemde bu serginin olması, elbette hesaplanmadı. Bizim de öfke duyduğumuz, kızdığımız, şahit olduğumuz, genç insanların, çocukların ölümü gibi, hesap sorulamaması gibi, yakındaki pek çok olay, bizi de yaralıyor. Bu sergiyi yaparken de sanatçının acısını, öfkesini daha da yakından tanımış oldum. Ve sanki bu sergiyi de biraz, o tekrarlanmaması gerekli bu acılara, ders alarak adamak lâzım.”
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
Çağdaş Alman sanatının ‘isyankâr’ ve çalışkan imzası Georg Baselitz’in son 10 yılda ürettiği dobra, devasa onlarca tuval, heykel ve gravürünü buluşturan iki büyük sergi, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ile, İstanbul Beyoğlu İstiklâl Caddesi üzerindeki Akbank Sanat’ta açıldı. “Georg Baselitz: Son 10 Yıl” başlıklı ikili sergi projesinin açılışı dolayısıyla, SSM’de bir basın toplantısı ve sergi için ön izleme düzenlendi. 
 
Akbank’ın desteği ile, 2 Şubat 2025’e dek izlenecek sergiler adına 12 Eylül Perşembe sabahı SSM’de düzenlenen etkinliğe, SSM ve Müze Müdürü Dr. Nazan Ölçer ile, daha önce pek çok sergide kendisi ile çalışmış küratör ve sanat tarihçi Sir Norman Rosenthal de katıldı.
 
Akbank Marka ve İletişim Müdürü Beril Alakoç ile Akbank Sanat Genel Müdürü Derya Bigalı’nın da hazır bulundukları basın buluşmasında, Londra’daki Royal Academy’nin 35 yıllık direktörlüğünü yapmış bulunan Sir Rosenthal, asıl adı Hans Georg Kern olan, ancak daha sonradan kendi isteği ile adı ve soyadını ‘edinen’ sanatçı Georg Baselitz hakkında, adeta sürpriz bir konferans da verdi. 
 
SSM Müdürü Dr. Ölçer, sağlığı sebebiyle açılışta bulunamayan 86 yaşındaki ünlü sanatçı Baselitz ve sergisi hakkında, davetlilere hitaben yaptığı konuşmada kendisinin bundan sonraki 10 yıllık üretimini de görmek adına şimdiden sabırsız olduklarını belirtti. Ölçer basına ve kamuoyuna özetle şunları aktardı: “Eminim ki, (Baselitz) başka bir 10 Yıl sergisini daha yapacak ve enerjisi ve dünyadan etkilendiği olaylar geçmiş ile birleşecektir. Kendisi biraz inatçı bir kişi… Çocukluğundan itibaren, daha sonra Akademi’de ‘Sosyalist Gerçeklik’e daha fazla itibar göstermediği için’ okuldan çıkarılacak… O zaman, daha o sırada Berlin’de ‘duvar’ yok. Tabii bu bölgenin coğrafyası da, Berlin’e yakın bir bölgede. Kendisi Berlin’e gidip, oradaki Akademi’yi bitirecek. Ama bu arada da II. Dünya Savaşı sonrası, Amerikan bölgesinin ağırlığını hissettiğimiz Batı Alman Berlin’inde de farklı bir dünya bulacak: Burjuva özentisi, tüketim meraklısı bir toplum. Tüketim meraklısı bir toplum. Sanki savaşın tüm hıncını o tüketimden alırcasına bir toplum ve büyük bir hayal kırıklığı.
 
SSM Müdürü Ölçer’den anlamlı mesaj
 
Baselitz’in yaptığı ilk sergi, ‘müstehcen’ bulunarak kapatılacak, kendisinin küçük bir cezası var. O ilgili resme el konuluyor ve görüyor ki, yasaklar, geldiği bölgede aynı olduğu gibi, güya ‘hür’ Batı’da da devam edecek. Bu, tabii hayal kırıklığı ve geçmişle hesaplaşma, onun tüm hayatına ve eserlerine damgasını vuracak. 
 
Bu sergiyi hazırlarken, bu sanatçıyı ve onun ebedî ilham perisi, eşi Elke’yi de tanımak fırsatım oldu. Onun hakkını verdiğim dik başlılığı ile kavgası dünya ile de bitmiyor. Gördüğü öfkeyi yaratan kurumlarla da bitmiyor. Devamlı bir hesaplaşma içinde süren bir yaşam. Sanki ondan da hız alan bir sanatçı.”
 
SSM Müdürü Dr. Ölçer, toplantıda öte yandan Baselitz sergisinin hazin ve manidar zamanlamasına da vurguda bulundu. Ölçer, basına ve kamuoyuna şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’nin de pek çok acı ile yüz yüze geldiği bir dönemde bu serginin olması, elbette hesaplanmadı. Bizim de öfke duyduğumuz, kızdığımız, şahit olduğumuz genç insanların, çocukların ölümü gibi, hesap sorulamaması gibi yakındaki pek çok olay bizi de yaralıyor. Bu sergiyi yaparken de, sanatçının acısını, öfkesini daha da yakından tanımış oldum. Ve sanki bu sergiyi de biraz, o tekrarlanmaması gerekli bu acılara, ders alarak adamak lâzım.”
 
SSM Müdürü Dr. Ölçer, henüz yitirdiğimiz küçük şiddet kurbanı Narin Güran’ı anımsatan bu çok anlamlı sözlerinin ardından, Baselitz üzerine konuşmasını şöyle sürdürdü: Baselitz ile tanıştığım zaman, onun geniş dünyasını da tanıyorsunuz. Hep baş aşağı resimler yapan, 1969’dan bu yana adını değiştiren, acı duyduğu birtakım rolden ve kılıktan sıyrılmak gibi, birdenbire geriye bakma projesi, fikri. Ama bu sabit bir fikir. Onda da devam edecek ve geldiği köyün de (Baselitz) adı, onun soyadı olacak. Çünkü köyün adı, ‘Deutsche-Baselitz’. O köyde, bir de Sırp kökenli, hemen komşu olduğu tüm o topraklardan gelen Slavlar da var. Yani orada bir ‘Slav-Baselitz’ de var. Kendisi bunların hepsini geride bırakıyor. O ismi bundan böyle kendi soyadı belleyerek, hayata devam ediyor.
 
 
‘Sanatçıyı tanımak’ dediğim, biraz bu sergiyi de belirledi. Kendisi, bütün sanat dallarına yakın bir insan. İnanılmaz bir kütüphane. Evinin her bir yanı kütüphane olduğu kadar, ayrıca ayrı bir kütüphanesi de var. Bütün o sanat akımlarıyla, geçmişle ne kadar ilişkili olduğunu görüyorsunuz. Ama aynı zamanda müthiş bir koleksiyoner, bunu da görüyorsunuz. Antik Yunan çağının pek çok eserini toplamış. Tabii Almanya’nın geçmişiyle de ilgili.
 
‘Geriye bakmak’, bütün bu II: Dünya Savaşı’nın utancını, sebebini araştırmak için… Nasıl olur da aydınlanma çağının yaratıcısı bir ülkede, tüm müzik, edebiyat, felsefe gibi dallarda bu kadar olağanüstü akımları yaratan bir ülkede, nasıl böyle bir kâbus yaşanabiliyor? Nasıl bu kadar acıya neden olunabiliyor? Sanki bunların öğretisini o kitaplar geriye dönüp bakışlardan alacak gibi. 
 
Biz, bu sergide 100’e yakın eser getirdik. İrili ufaklı, ama genelde dev boyutlu eserler var. Bunların getirilmesinin cesaretini kendimizde bulduk. Çünkü müzemizin de sanki bu eserler için yaratılmış olduğunu düşündük. Bu sergideki eserler, sanki tüm sergilerden daha güzel bir şekilde yerini buldu. Epey macera ile geldiler. O eserler, vinçlerle, camlar sökülerek içeri taşındı. Bu sergide bütün yükü taşıyan arkadaşlarıma, dostlara, yöneticilere, olağanüstü teknik ekibe ve tüm bu eserleri selâmetle getiren firmamıza özellikle teşekkür ediyorum. Gerçekten büyük bir iş başardılar. Bu eserlerin nasıl eksi üçüncü kadar inebildiğini bana sormayın! Ne merdivenden dönebildiler, sadece vinçlerle aşağı taşındılar. 
 
 
Bu sergi eminim ki, pek çok kişi için bir silkinmeyi, cesaret bulma ve her şeye rağmen sanatın ne kadar önemli olduğunu, tüm bunların yaşandığını, yalnız olmadığımızı bize gösterecek, bize ilâç gibi gelecek. Eminim.”
 
Sir Rosenthal’den Picasso ve Baselitz analizi
 
Yine Baselitz sergisi üzerine söz alan ve etkinlik kapsamında 13 Eylül Cuma günü Baselitz Studio Direktörü Detlev Gretenkort’la birlikte bir de konferans sunacak Sir Norman Rosenthal ise yaklaşık 20 dakika süren sürpriz konuşmasında katılımcılara sanatçıyla ilgili olarak özetle şu bilgileri aktardı: “Yakın geçmişte, Sabancı Müzesi’nde de desenleriyle izleme olanağı bulduğumuz çağdaş Alman sanatçı Joseph Beuys ve etrafında biriken genç sanatçılardan biri de Georg Baselitz’dir. 
 
Royal Academy’nin idaresine geldiğim 1973’ten daha sonra, merkezinde kendisinin bulunduğu ‘Resimde Yeni Ruh’ temalı bir grup sergisini 1981’de düzenlemiştim. Birçok kimse o dönemde Picasso’nun öldüğünü bile (1973) unutmuş gibiydi. Sergi bir yanıyla kendisine de uzanıyordu. Picasso adeta, sanat dünyasının üzerinde uzlaştığı tek imza gibiydi. 
 
 
Royal Academy’nin de sınırlarını zorlayan bu grup sergisinde, Baselitz’in eserlerini kendisinin de takip edip örnek aldığı Willem de Kooning ve Balthus gibi imzaların yer aldığı büyük bir merkez-salona yerleştirmiştim. (Umarım SSM’de bir gün de Balthus sergisi açılır!)
 
Sanat da, müzik gibi dipsiz bir unsur. Bir müzeye tek bir defa gitmekle öğrenilecek türden bir şey değil. Ahlâki bir zorunluluğu bulunmadığı gibi, sanattan zevk almanın da bir kaidesi yok. Ama sanatla yaşamanın, hayattaki en değerli üstünlüklerden olduğu kanaatindeyim. Yeter ki ‘oraya’ gidin.
 
 
Bu kapsamda kişisel olarak en değer verdiğim, ilerleyen zamanda yaklaşık yarım yüzyıldır dostu olduğum biri varsa, o da - kuşkusuz Picasso ile mukayese edilebilecek olan - Georg Baselitz’dir. Bana kalırsa Baselitz, bilhassa savaş sonrası radikalliği ile ama yine aynı zamanda hem muhafazakâr olabilen, bir yanıyla da hayatı boyu sürekli İtalyan ve Alman rönesansına göndermeleri olan bir kişilik. (...)
 
Georg Baselitz de, tıpkı eşleri ve aynı zamanda sürekli olarak kendisini bir biçimde tasvir etmiş Picasso gibi, yapıtlarında çeşitli uzuvları ile sevgili eşi Elke’yi resmetti. Bunun da ötesinde bu sergide göreceğiniz şey, son derece sıra dışı renk duyusu ve fırçasıdır. Baselitz bana bu yönüyle döneminin politik duruşu ile çok dikkat çeken Venedikli ressamı Emilio Vedova’yı da düşündürür. (...)
 
‘Dünya kafanda tepetaklak’ diyen ressam
 
Tüm bunların üzerinde, sanatçının bu sergisiyle birlikte kendisinin Batı resim tarihi ile ilişkisini, daha önce andığım Willem de Kooning ile olduğu gibi, Andy Warhol üzerinden de kurmamız olasıdır. Bu sergiyi işte şimdi burada, tümüyle görmüş oldum ve sanatçının erken dönem kimi eserlerine baktığımda izlediğim o türlü dönem serileriyle yine karşı karşıya kaldım. 
 
İnsanlar Baselitz’in resimlerinde, üretim sırasında konuyu veya insanı baş aşağı çevirdiğini öne sürüyor. Hayır. Baselitz’in baş aşağı çevirdiği, dünyanın ta kendisidir. Bu, çok eski bir Alman düşünce tarzına da göndermedir. ‘Dünya kafanda tepetaklak,’tır. Keza bugün de Tanrı biliyor ya, işte bu dünya, tamamıyla tersinedir. Bu yönüyle Baselitz resimleri, baş aşağı olmuş bir dünyanın metaforudur.
 
 
Dolayısıyla gelin, bu sergiyi gezerken de Kooning’i, Soyut Dışavurumculuk akımını düşünün. İtalyan sanatı ile Baselitz’in ilişkisini hatta Caravaggio’yu düşünün. 
 
Bir yıl önce stüdyosuna gittiğim bu 86 yaşındaki sanatçının gördüğüm resimlerinden biri de tüm heybetine karşılık çoraplarıyla hayli kırılgan vaziyetteki kartal oldu. Bu kocaman resimleriyle Baselitz bize aynı zamanda, Alman sanat eleştirmenlerinin de vurguladığı o sürekli ‘sanat yapma arzusu’nu düşündürür.” 
 
SSM Georg Baselitz sergisi kapsamında ayrıca, yarın (14 Eylül Cumartesi, saat 14:00) ‘Üçüncü Reich’tan Berlin Duvarı’nın Çöküşü’ne’ sanatçının yapıtları ve karakteri, Sanat Tarihçi Richard Calvocoressi eşliğinde masaya yatırılacak. Bu konuşmada Calvocoressi, anlatısal içeriğin Baselitz'in sanatından tamamen kaybolmadığını göstermeyi amaçlıyor: otobiyografi ve hafıza – kendi önceki çalışmalarının anısı da dahil – Baselitz'in sanatında önemli bir rol oynamaya devam ediyor. 
 
 
Sanat tarihçi, sunumunda “Baselitz özünde bir Alman olarak kalmıştır. Kendi kuşağındaki birçok Alman sanatçının aksine, Gotik Hässlichkeit (çirkinlik) geleneğini benimseyerek Alman köklerini inkâr etmek yerine bilinçli bir şekilde sahiplenmiştir,” şeklindeki tezini İstanbul’daki sanatseverlerle tartışacak.
 
SSM’de ön kayıt ile izlenebilecek simultane tercüme etkinliği, gelecek haftalarda da yine farklı konu ve konukların Baselitz ve sanatı üzerine özel sunumları takip edecek.
 
Bilgi: www.sakipsabancimuzesi.org