‘Mesleğimle kurduğum bağ çok kuvvetli’
24 Temmuz 2022 - 09:07Müjde Işıl
Eskilerin deyimiyle “Oyunculuğun er meydanı”dır tiyatro. Sahnede seyircinin nefesini kesebilirsen eğer, gerisi çorap söküğü gibi gelir. “Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit” ile hayatımıza giren Nezaket Erden’in yaptığı gibi… Adım adım oyunculuğunun büyüyüşüne şahit olduk, tiyatroda da sinemada da. Bu başarısının sırlarını kendisinden öğrenelim istedik.
Oyunculuk doğuştan gelen bir yetenek mi, sonradan eğitimle kazanılıyor mu?
Hepimiz belli yatkınlıklarla doğuyoruz sanırım. O yatkınlıklarımızı keşfedebilirsek, gelişme imkânı buluyoruz. Oyunculukta da tek başına yeteneğe inanmıyorum bu anlamda. Sürekli yeni şeyler keşfettiğin, sınırlarını genişlettiğin bir deneyim. Bu yüzden kesinlikle denemeye ihtiyaç var.
Meslek olarak oyunculuğun alternatifi yokmuşçasına canlandırıyorsunuz karakterlerinizi. Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?
Bunu duymak ne güzel. Oyunculuk benim için kendimi en iyi ifade edebildiğim alan. İnsanın kendini ifade edebilmesi, anlaşıldığını ve yalnız olmadığını hissetmesi giderek zorlaşıyor. Böylesi şeyler hissedebildiğimde kendim olabildiğimi de hissediyorum.
“Sevgili Arsız Ölüm Dirmit” beş sezondur seyirciyle buluşuyor. Hız çağında bu süreklilik dikkat çekici. Seyirci Dirmit’i neden bu kadar çok sevdi?
Yalnız olmadıklarını hissettiler, tıpkı benim gibi. Dirmit’in hikâyesi bir çeşit direnme gücü verdi bana, ilk okuduğum andan itibaren. Bu hikâyeyi herkese, romanı okuma ihtimali olmayan insanlara da ulaştırmak isteği duydum. Bir oyun, bir roman ya da bir film insanların hayatını bir anda belki değiştiremez ama yalnız olmadığını hissettirmesi, direnme gücü verebilmesi, insanlarda iz bırakıyor. Oyunu defalarca izleyenler, annesini babasını, arkadaşlarını tekrar getirenler var. Çok mutlu oluyorum, her yaşadığımız karşılaşmada. Bu hikâyeyi olabildiğince fazla insana anlatma isteğiyle doluyum ve daha buluşacak çok fazla insan var.
Diğer tarafta “Tırnak İçinde Hizmetçiler” devam ediyor, “N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hâli”nde ise yönetmenlik yapıyorsunuz. Oynamak ve yönetmek, hangisi daha zor?
“Tırnak İçinde Hizmetçiler” de üç sezondur devam ediyor, evet. O da oldukça sevilen bir oyun oldu. Biz insan olmak, ortaklaşmak üzerine çok kafa yoruyoruz. Tiyatromuzun ismi de bu yüzden Hemhâl oldu. “Tırnak İçinde Hizmetçiler” oyunumuzda da benzer hisler uyanıyor insanlarda. Bu oyunu Hakan Emre Ünal yazdı, yönetti. Ve “N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hâli”nde roller değişti. Hakan Emre ve Alis Çalışkan metni yazdı. Ben de Ayşe Draz ile birlikte yönettim. Gerçekten zorlayıcı bir deneyimdi. Bir ekip çalışması olmasa daha da zorlanırdım. Uzun bir çalışma süreci oldu ama sonunda çok şey keşfettim. İyi ki cesaret etmişim böyle bir şeye. Yönetmen olarak da insanlara dokunan bir hikâyeyle tanışmak ve onun aracılığıyla konuşmak çok güzel bir his.
Sinemada da başarılı bir kariyeriniz var. “İnsanlar İkiye Ayrılır” ve “İki Şafak Arasında”da da iki yıl üst üste Antalya Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü kazandınız. Bu başarının temelinde doğru zamanda doğru ekibi ve karakteri seçmek mi yatıyor?
Bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum. Üst üste harika insanlarla çalıştım. Karşıma böyle güzel işler çıktığı için minnettarım. Seçim yapmak çok zor, evet. Ama insan bir şekilde yönetmenle karşılaştığı ilk anda doğru yerde olduğunu hissediyor. Selman Nacar da Tunç Şahin de karşılaştığımız ilk anda bana büyük bir güven verdi. Sonrasında iki film de hayatıma bir sürü güzellik getirdi.
Sahnede ve sinemada canlandırdığınız karakterler genelde dirençli, vicdanlı karakterler. “Sadece böyle karakterler oynamayı seviyorum” şeklinde bir kısıtlamanız var mı?
Aslında bir senaryoyu okuduğumda onu birçok filtreden geçiriyorum. Benim için önemli şeyler var tabii ki. Dirençli karakterleri oynamak, insanların da direnme gücünün artmasına vesile olabilmek hoşuma gidiyor. Ama birbirinden farklı, başka başka hâllerde bir sürü karakteri canlandırmak istiyorum.
Oyunculuktaki hedefiniz, nasıl bir fark yaratmak?
Tiyatroda biraz yazma pratiği edindim. Uyarlama yaptığımız, kendi oyunlarımızı kendimiz ürettiğimiz için. Bu pratiği şimdi geliştirmeye çalışıyorum. Senaryo yazmak ve kendi işlerimi üretmek istiyorum. Dünyada bir sürü kadın bunu yapıyor. Türkiye’de de öyle. İlham aldığım bu kadınların yolundan gitmek istiyorum. Anlatmak istediğim bir sürü hikâye var çünkü. Yazdığım hikâyeler yoluyla da insanlara yalnız olmadıklarını hissettirebilmek, çok istediğim bir şey. Bir film, bir roman, bir oyun daha ne yapabilir bilmiyorum. Ben böyle hissettiğim her karşılaşma sonrası “Bu hayattayız ve ortak hislerimiz var” diyerek hafifliyorum. Bu hafifleme hissi çok büyük bir şey benim için. O yüzden de mesleğimle kurduğum bağ, çok kuvvetli sanırım. Umarım doğru zamanda doğru insanlarla karşılaşmaya devam ederim.
‘Yargılarımı tamamen kıran bir deneyim oldu’
Sinemada bağımsız ya da popüler yapımlar arasında tercih yapıyor musunuz?
Böyle bir ayrım yapmamaya çalışıyorum. Benim için senaryo ve ekip önemli daha çok. Mesela en son “Aykut Enişte 2”de oynadım. Çünkü senaryo ve karakteri çok sevdim. Ekibi de öyle. Benim için komedi filmlerine ve popüler yapımlara karşı bazı yargılarımı tamamen kıran bir deneyim oldu. İyi ki çalışmışım bu ekiple. İyi bir senaryoyla karşılaştığım her işte oynama isteğiyle doluyum.