Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Leonardo Da Vinci her yönüyle İstanbul'da

Leonardo Da Vinci her yönüyle İstanbul'da

Leonardo Da Vinci her yönüyle İstanbul'da29 Ocak 2018 - 12:01
Uniq Müze, bir süredir Leonardo Da Vinci'nin hayatını ve yaşamı boyunca ürettiği ürünleri içeren bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Şu ana kadar 25 binden fazla kişi tarafından ziyaret edilen serginin küratörü Jean Christophe Hubert ile sergi ve Leonardo Da Vinci hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

İhsan Dindar - Milliyet Sanat

 

Leonardo Da Vinci kuşkusuz insanlık tarihinin en önemli isimlerinden biri. Kendi kendini eğiten, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle yeni şeyler üretmeye çalışan bir bilim insanı. Elbette Leonardo Da Vinci'yi tanımlamak için bilim insanı demek yeterli olmuyor. O aynı zamanda dünyanın en tanıdık tablosunun ressamı, bir botanikçi ve mimar.

 

Uniq Müze, böylesine önemli bir ismin çok kapsamlı bir sergisine ev sahipliği yapıyor. 14 Aralık'ta kapılarını açan sergiye şu ana kadar 25 binden fazla ziyaretçi geldi. Sergi 7 Nisan'a kadar açık kalacak. Belçikalı kürator Jean Christophe Hubert ve direktör Vincent Damseaux, Leonardo Da Vinci Expo: Dahi İstanbul'da sergiye gösterilen ilgiden oldukça memnun. 

 

Da Vinci'nin hayatı boyunca yaptığı makineler, anatomi ve botanik çizimlerinin yanı sıra tablolarının reprodüksiyonları sergide ziyaretçilerin inceleyebilecekleri eserler arasında yer alıyor. Sergi kapsamında gerçekleştirilen özel tur sonrası küratör Jean Christophe Hubert ile bir söyleşi yapma fırsatı yakaladık. 

 

 

Sergide Da Vinci’nin bilim ya da sanat yönüne ele almak bütün hayatına yer vermeyi tercih etmişsiniz. Buna hazırlık süreci ne kadar sürdü?

Evet, birkaç yıl sürdü. İşin en zorlu kısmı bu eski maketlerden yola çıkarak ya da krokilerden çizilerek makineleri hayata geçirilme kısmı oldu. Genel olarak Da Vinci’nin hayatına dair her şeyi ele aldık. Sizin de dediğiniz gibi. Çünkü her şeyden önce kamuya açık bir sergi. Herkesin gelebileceği bir sergi. Sadece işin uzmanları için değil. Aynı zamanda da Da Vinci’nin zekasını anlamak için nasıl yaşadığını, nasıl çalıştığını, kimin için çalıştığını, neleri araştırdığını anlamak gerektiğini düşündük. O yüzden her şeyi kapsayan bir sergi yaptık.

 

Böyle bir sergiyi hazırlamak için sizi harekete geçiren etken ne oldu?

On yıl önce Brüksel’de bir sergi’nin küratörlüğünü yaptım. Bu bir kereliğine düzenlenen ve sadece orada olacak bir sergiydi. Da Vinci’nin öğrencilerinin tablolarını sergiledik. Sergide orijinal bir kodeks de yer alıyordu. Bu kodeks Torino Kütüphanesi’nden uçmayla ilgili bir eserdi. Ben de bir sanat tarihçisi olarak Da Vinci’nin bu başarısından etkilendim. Günümüzde dahi araştırılmaya devam eden tam olarak anlaşılmayan bir insan Leonardo Da Vinci. Buradaki ziyaretçilerde de onu gördüm zaten. Herkes Mona Lisa’yı biliyor. Tabloları aşağı yukarı duymuş ama Da Vinci’nin bu kadar çok şeyle ilgilendiğini bilen çok az.

 

Sergi kapsamının biraz dışına çıkıp Da Vinci’s Demons dizinden bir sahneyi sormak istiyorum. Tabii, bu dizi pek çok fantastik öge barındırıyordu. Ancak dizinin bir bölümünde Da Vinci, bugünkü manada projeksiyon cihazını geliştirdiğini görüyorduk. Böyle bir projesi var mıydı?

Hayır. Bu bir efsane. Da Vinci’nin insanları büyüleyen bir yanı var. Çok iyi bir mucit. İnsanlığın en önemli dahilerinden biri. Son araştırmalara göre önceki çağlara dair de bilgili biriymiş. Birçok şeyi kendisi icat etmemiş. Geliştirmiş, üstüne koymuş. Ortaçağ’da camera obscura gibi pek çok teknolojik araç zaten biliniyordu.

 

 

"Da Vinci çok opurtünist bir insan"

 

Sergide çok sayıda savaş aleti gördük. Ama diğer yandan da bir Rönesans aydını, hümanisti var karşımızda. Da Vinci’nin herhangi bir yazısında bu duruma dair bir üzüntü ya da pişmanlık var mı?

Hiç öyle bir pişmanlık yok. Yemek yemesi, para kazanması için bu gerekiyor. Hayatını devam ettirmek için. Çok opurtünist bir insan. Kimseyi kendisine patron olarak kabul etmese de çok farklı insanların siparişlerini yapıyor.

 

 

Da Vinci, Milano’da Sforzalara, Floransa’da Medicilere iş yapıyor. Ardından da ömrünün son dönemini geçirmek üzere Fransa’ya taşınıp burada 1. François’nın himayesine giriyor. Bu dönemlerden hangisi, Da Vinci’nin en mutlu olduğu zamanlardı?

Milano dönemi onun en çok ünlendiği, yıldızının parladığı devirdi. En çok üretimini bu dönemde yaptı. Ama en huzurlu olduğu dönem de Fransa’da 1. François’nın yanında geçirdiği yıllar. Fransa Kralı 1. François’nın babası çok erken bir yaşta hayatını kaybetmişti. 22 yaşında genç bir kral olan 1. François, Da Vinci’yi bir nevi baba yerine koymuş. Ondan pek çok konuda ilham almış. Onu istediği her şeyi yapması konusunda özgür bırakmış. Loire Nehri kıyısında bir bataklığın kurutulması gibi işlerde de projeyi yapan Leonardo Da Vinci, tüm bunların sonunda eğlencelerde de yer alıyormuş. 1. François, rahat bir hayat sürsün diye Da Vinci’ye bir şato tahsis etmişti. Yaşadığı Chateau de Clos Lucé günümüzde bir müze. Hatta Da Vinci’nin şatosu ile 1. François’nın sarayı arasında yeraltından bir bağlantı tüneli de bulunuyormuş.

 

Leonardo Da Vinci’nin günümüze ulaşan 20 tablosu var. Son olarak geçtiğimiz aylarda Salvator Mundi tablosu 450 milyon dolara sahibini buldu ve Louve Abu Dabi’de sergilenecek. Birçok sanat tarihçisi tablonun gerçekliğine şüpheyle yaklaşıyor. Sizin bu konudaki düşüncenizi merak ettim.

Bu soruya cevap vermek gerçek bir uzmanlık gerektiriyor. Aynı tablodan çok sayıda bulunuyor. Biliyoruz ki böyle bir tablosu var. Ama bu o mu? Orijinali mi? Onu tam bilemiyoruz. Oxford’ta ders veren sanat tarihçisi Martin Kemp, Da Vinci’ye ait olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden bir diğer önemli uzman Carlo Pedretti ise tablonun Da Vinci’ye ait olmadığını savunuyordu. Bu da bir gizem. Cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Aslında bu sorunu çözmenin en iyi yolu, tablonun geçmişte kimlere ait olduğunu bulmak, onun listesini yapabilmek. Ancak bu tablonun erken dönemlerde kimlerin elinde bulunduğu bilinmiyor.

 

Da Vinci’nin günümüz popüler kültüründe Mona Lisa tablosu ile sınırlanması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok gizemli bir tablo. İşin içinde tabii sahip olduğu ilginç hikaye de var. Da Vinci, İtalya’dan ayrılıp Fransa’ya gitmeye karar verdiğinde eşek sırtında Alpleri geçerken yanına aldığı üç tablosu var. Üstelik bu zamanlar oldukça yaşlı. Tablo üzerine de uzun süre çalışmıştı. Resim üzerine yazdığı ve tek kitap çalışması olan eserin kapağına da koymak istediği bir tablo bu. Da Vinci hayatını kaybedince mülkiyeti Fransa Kraliyeti’ne geçiyor. 14. Louis’nin yatak odasındaki duvarda asılı kalıyor yıllarca.  Uyandığında ilk gördüğü şey bu tablo oluyormuş. Biliyorsunuz, zamanında çalınmış bir tablo. Kennedy döneminde büyük güvenlik önlemleri içinde dönemin kültür bakanı Andre Malraux’nun eşlik ettiği bir yolculukta sergilenmek üzere New York’a götürülüyor.

 

 

"2. Beyazıt, Leonardo Da Vinci'yi hayalperest buldu"

 

Bir de Leonardo Da Vinci’nin Haliç Köprüsü projesi var. Bu proje tam olarak neydi? Nasıl bir şeydi? Neden hayata geçirilemedi?

Şartnameyi belirlemek için 2. Beyazıt ve Leonardo Da Vinci’nin yazışmaları mevcut. O dönemde Da Vinci su üzerine inşa edilen yapılar hakkında ün kazanmış bir isim. Projeyi sultana sunuyor. Hatta yazışmalarında bunu savunuyor. Maliyetinin düşük olacağını, çok dayanıklı olacağını vaat ediyor. Ama Da Vinci’nin bir de şöyle bir ünü var. Fikirleri sever, proje yaratır ama çoğunu sonuçlandırmaz.

 

Peki gerçekten böyle biri mi Leonardo da Vinci?

Böyle insanların bir sürü fikri vardır. Hayalleri vardır. Ancak somutlaştırma gerektiğinde bu durum canlarını sıkar. Onu yapmayı pek istemezler.

 

Yani anladığım kadarıyla Leonardo Da Vinci, 2. Beyazıt tarafından biraz hayalperest bulunuyor. Doğru mu?

Evet. Aynı zamanda çok da maliyetli olacağı düşünülüyor.

 

Leonardo Da Vinci'nin Haliç için tasarladığı köprü

 

Sergi İstanbul’da büyük ilgi gördü. Sergiye gelecek olanları neler bekliyor? Ek olarak, bir İstanbullu bu sergiye neden gelmeli?

Tarihin en önemli dehalarından birini tanıyacaklar. Resim sanatının klişelerinin ötesine geçebilecekler. Özgür bir ruh tanıyacaklar. Şunu unutmamak lazım, Leonardo Da Vinci, herhangi bir eğitim almış biri değil. Her şeyi sıfırdan kendisi başlamış. Elinde olan tek şey gözlem yapma ve olayları algılama kapasitesiydi. Dolayısıyla çok hoşgörülü bir adamdı. Bir Rönesans insanı. Kendisinden önceki hiçbir kurala uymamış ve güvenmemiş. Anatomi, mimari, bontanik, sanat tüm bu dallarda her şeyi kendi kendisine okuyarak öğrenmiş.

 

Son olarak serginin bundan sonraki durakları nereler olacak?

Lyon, Barcelona, Madrid, Valladolid, Hong Kong, Montreal.

 

ihsan.dindar@milliyet.com.tr

http://www.instagram.com/ihsandinovski