‘Kendimden kopya çekiyorum’
17 Nisan 2022 - 02:04Seray Şahinler
Hayatta her şey bir döngü neticesinde! Doğum, ölüm, başlangıç, bitiş. Bir şey biterken başka bir şey başlıyor. Dolayısıyla hayatın kendisi bir döngünün tezahürü. Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr”i ise hem ismi hem söylemiyle bu tekrara dem vuruyor. Kerr; mükrerrer, tekrar ve tekerrür kelimelerinin kökü. Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr”i 2014’te roman olarak yayımlanmış geçtiğimiz yıl ise filme aktarılmıştı. Döngünün yeni durağı ise tablolarda!
Aynı zamanda bir ressam olan ve tematik sergilere imza atan sanatçının yeni sergisi “Kerr”, İstanbul Concept Galeri’de ziyarete açıldı. “Kerr” dünyada birbirini takip eden savaşlara, kısır döngülere ama en nihayetinde umuda vurgu yapıyor. Tekrarın merkezinde de bu döngü yok mu zaten? Tabloların her biri kendi içerisinde başka tekrarları işaret ediyor. Anonim yüzlere, “meçhul” askerlere; Mandrake ve Abdullah, Max Beckmann gibi bilinen simalar eşlik ediyor. Tablolara yansıyan yüzler kimi zaman oldukça “belirsiz” ama bir o kadar mitolojik. “Kerr” filmindeki karanlık atmosfer yer yer yüzlerin arkasında da saklı. Elbette sergiye bir bütün olarak baktığımızda tarihsel ve sinematografik atıf hissi de söz konusu. Her bir tablonun kendi içindeki döngüselliğiyle bir “rejisi” var.
Bir umut işareti
Serginin atıf yaptığı tekrar, fatalistik bir göndermeden ziyade diyalektik bir sürece işaret ediyor. Bu sonsuz döngü hâlini hep olumsuza mı yormalı? Pirselimoğlu işte bu noktada bir umut ışığı yakıyor: “Bir şey bittiği anda tekrar başlıyorsunuz. Başladığınız ben, bir başka ben oluyor. O ‘ben’in hikâyesini ve hayatını devam ettiriyorsunuz. Başlamak için bitirmek gerek diye düşünüyorum. Bir tarafıyla umutlu bir yanı da var. Zira biliyorsunuz ki bitse de yeniden başlayacak. Bunun aynı zamanda bir umut işareti olduğunu düşünüyorum.
” Sergi dünyada binlerce yıldır değişmeyen çıkmazların tekrarına gönderme yapsa da aynı zamanda sanatçının belleğine doğru bir tekrar da söz konusu. Pirselimoğlu, “Serginin hikâyesi benim daha önceki hikâyelerimin tekrarlarıyla alakalı. Filmin karanlık tarafının resimlerde de bir şekilde olduğunu düşünüyorum ama bu resimlerde benim daha eskiye giderek, kendimden alıp çıkardığım şeyler var. Arkasındaki mekanizmayı ben de bilmiyorum. Ama çok derinliklere gittikçe altından çıkan şeylerin olduğunu gördüm. Bir yerden Mandrake ile Abdullah; öbür taraftan Max Beckmann geliyor ve kendi hikâyelerini oluşturuyor. Beckmann çok özel ressam. Yarattığı dünyayı çok kıymetli bulduğum için o da resimlere bir yerlerden sızdı. Bu kendiliğinden olan bir şey. Demek ki bir yerlerde bekliyormuş. Kendimden kopya çekiyorum. Burada benden çok izleyicinin bu ilişkiden oluşturacağı hikâye önemli. Benim tasavvurumla oluşturduğum bir dünya var. İzleyicinin ise farklı tarafı var. Sergi buna daha çok olanak tanıyor. Resimler arasındaki ilişkilerden hikâye oluşturmak izleyici için bir macera. Benim heyecanım da tam olarak böyle” diyor.