Heykelde bağımsız, mütevazı bir kâşif
18 Ocak 2025 - 11:01Milliyet Sanat’ın III. Heykelde Yeni Keşifler Yarışması’nın birincisi Furkan Depeli’nin atölyesine, ödül olarak gittiği SomoS Uluslararası Misafir Sanatçı Programı ve Heykel Atölyesi dönüşü misafir olduk.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Milliyet Sanat’ın heykel sanatının geleceği adına Mesa Holding sponsorluğunda ve Kemer Country Club ev sahipliğinde geçen yıl düzenlediği III. Heykelde Yeni Keşifler Yarışması birincisi “Dialogue, Khronos” isimli kavramsal heykel çalışması ile Furkan Depeli’ydi.
Depeli yarışmada ödül olarak kazandığı, Berlin’de düzenlenen Somos International Artist In Residence programına Ekim - Kasım 2024 tarihleri arasında katıldı.
Eğitim programı kapsamında küratöryel oturumlar, stüdyo ziyaretleri, ağ oluşturma ve kültürlerarası değişim faaliyetlerine katılan Depeli, SomoS Misafir Sanatçı Programı ve özel bir heykel atölyesi olan School of Sculpture Berlin işbirliği ile açık havada hayata geçirdiği yeni bir mermer heykel yaratmak için de fırsat ve zaman buldu. Sanatçı, eserin mermerden merkez parçasını ise çok kanallı bir video çerçeveye yerleştirerek izleyenleri zamanın ve kimliğin metafizik boyutu ile yüzleştirmeye vesile oldu.
Sanat pratiğini geliştirerek sınayan çalışmalar gerçekleştirdiği atölyesinde Depeli ile son dönem eserleri ve günümüzün artılarını, eksilerini konuştuk.
Milliyet Sanat’ın düzenlediği yarışmayla yolunuz nasıl kesişti?
Ülkemizde heykele ya da bu tür yarışmalara pek fazla imkân tanınmıyor. Belli başlı yarışmalara da bu yüzden kulak kesilebiliyorum. Milliyet Sanat’ı da alanındaki bilinirliği üzerinden zaten uzun zamandan beri takip ediyoruz. Kaldı ki “Heykelde Yeni Keşifler” ayrıca takip ettiğim bir yarışmaydı. Birinci, ikinci derken üçüncüsüne de katılmak kısmet oldu. Projemi çizip katılım sağladıktan sonra üretim aşaması işin biraz daha ilgi çekici yanı benim için. Yarışmalar kendimizi gösterebilmemiz için zaten sürekli yapılan etkinlikler; üretimlerde ise biraz daha ön plana çıkmamız gerektiğinden beni daha fazla heyecanlandıran tarafı o olmuştu.
Furkan Depeli ve III. Heykelde Yeni Keşifler Yarışması’nda birincilik kazanan eseri “Dialogue, Chronos”.
Felsefe veya arkeoloji gibi alanlarla, hep dediğiniz gibi ‘ontolojik’ / varoluşa dair temas kurdunuz mu? Eser ile yarışma birbirini nasıl tetikledi?
Hâlihazırda, ‘ontoloji’ başlığı altında var olan bu alt kavramları araştırma hâli içerisindeyim. Mânânın ne tür biçimler canlandırdığı üzerine biraz daha gidiyorum. Bu kavramlar insan ve benlikle biraz daha alâkalı; ‘varlık’ problemi başta insanın bir problemi. Bunlardan biri de kronometreden aşina olduğumuz, zaman ile ilgili bir kavram olan ‘chronos’ idi. İnsan dediğimiz de özneyi bire bir kendiliğinden çağıran bir form olduğu için genel olarak insan biçimini, bedenini referans alarak bu kavramlarla ilişki kurmaya çalışıyorum.
Size göre her heykel 360 derecelik bir ‘doğum’, bir ‘üreme’ teklifi sayılabilir mi?
Bütün sanat eserleri aslında bir ‘gebelik’ sürecinin üretimi. Heykel dediğimiz de zamanda ve uzamda var olan bir fikir. Bu fikri oraya sunmak beraberinde bambaşka soruları getirebiliyor. Fikrin çizgiye, çizginin ise plandan kurtulup derinlik kazanması sorularla birlikte problemleri üç katına çıkartıyor. Hatta doğrudan bu gebelik ve doğum ile ilgili olarak araştırmaya başladığım 'mevcudiyet' kavramı ile ilgili bir üretim de gerçekleştirmiştim. Geçtiğimiz ekim ayında Beyoğlu Kültür Yolu kapsamında GalataPort'ta sergilenmişti.
Sanatın tarihi onu kökten dönüştüren birçok sanatçı ile dolu. Lucian Freud, Francis Bacon, tabii Pablo Picasso ve pek çoğu... Malûm Giacometti, Segal, Kapoor veya Serra gibi birçok heykel sanatçısı da bulunuyor. Sizin albümünüzde kimler var?
Richard Serra en çok ilham aldığım sanatçılardan biri. Bunun dışında ressam Franz Kline çok beğendiğim sanatçılar arasında. Yine güncel olarak çok takip ettiğim, Barselona’da profesör olarak eğitim veren Grzegorz Gwiazda var.
Felsefî açıdan baktığınız zaman Marcel Duchamp’ın çalışmaları, düşünsel süreçte daima noktası oluyor. Çünkü kendisinin sanat felsefesi ile sanatın nesnesini bir araya getirdiği birtakım çalışmaları var. Onun bu çalışmalarla kurduğu ilişki bana ilham kaynağı olabiliyor.
Benim işlerim sorgudan ziyade daha çok araştırma ve çözümleme pratiği taşıyor. Bunun yanı sıra Dani Karavan'ın mimari ölçekte mekâna biçim verdiği çalışmalara hayranlıkla bakıyorum. Sonuçta söz konusu malzemeye biçim vermek olduğu zaman uzama biçim vermek benim için ayrı bir ilham konusu.
Çalışmalarınızda bir sarkaç etkisi var: İkilikler yoğun gibi. Varoluş ile zaman, fizik ve metafizik, klasik sanat ile dijital zekâ arasındaki gerilimi adeta yapıcı biçimde öğütüyorsunuz. Sebebi nedir?
Bir noktadan sonra bunları karşı karşıya koymaktan ziyade ‘birlikte anlama’nın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Zıtlıkların birlikte olması onların savaştığı anlamına gelmiyor. Onların birlikte var olmasının koşutu bir arada olmaları. Meselâ siyah olmadığında beyazın varlığından haberdar olmayabiliriz veya soğuk bir şeye sıcaklığından yoksun olduğu için soğuk deriz. Bunlar birbirini tamamladığı için önemli. Hatta Peano Vakfı'nın düzenlemiş olduğu heykel yarışmasında birincilik ödülü alan, İtalya’da yapmış olduğum “Dikatomi” isimli heykelim bu yaklaşım ile ilgiliydi. Heykel kalıcı olarak Cuneo şehrinde sergileniyor.
Furkan Depeli, “Dikatomi”, 2022.
Dijital ve antik olan teknolojileri bir arada kullanmak tabii ki benim de kimi zaman hayrete düşmeme sebep oluyor. Fakat sanatçının da bunları kullanarak fikirlerini meydana getirmesi söz konusu ise en yaratıcı çözüm çağlar arası bir köprü, belki de bir taşıyıcı olarak var olmak. Burada dikkat edilmesi kavram teknoloji olmakla birlikte aslen fikrin meydana gelmesi için kullanılan bir araç olduğunu unutmamak lâzım.
SomoS Berlin sanatçı programının sizdeki izlenimleri nedir?
Aslında İspanya, Zaragoza’daki Calatarao bölgesinde düzenlenmiş bir sempozyumdan Berlin’deki SomoS’a geçtim. Dördüncü kez düzenlenen, bir hafta süren uluslararası heykel sempozyumunda yerel halk beni birincilik ödülüne lâyık gördü. Heykel, Calatorao Heykel Müzesi koleksiyonun yer almakla birlikte kent meydanında yer sergileniyor.
Furkan Depeli, “Khronos, fractures”, 2024.
SomoS’ta belli bölgeler kuruluydu, o bölgelerde yaşayabiliyor, üretebiliyorsunuz. Ortak kullanıma açık atölye ve sergi alanı vardı. Sese, gürültü ve toza vb. izin veren bir ortam olmasa da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki eğitimimi takiben gittiğim Accademia di Belle Arti di Carrara'daki hocam Mueller vasıtasıyla Berlin Heykel Okulu ile iletişime geçtim. Bu okul özel taş dersleri veriyor. Sonrasında okulun yürütücüleri olan Tobia Silvotti ve Raphael Beil ile çok iyi dost oldum. Tanıdıkları imkân ile atölyede bulunan Marquina mermerinden gerçekleştirdiğim çalışmayla Berlin’deki sürecimi verimli, çok keyifli geçirdim.
Depeli, Berlin’de katıldığı eğitim programının oldukça verimli geçtiğini söylüyor.
Mermere olan duyarlılığınızın kişisel nedeni, hikâyesi nedir?
Galiba mermerin süreci beni cezbediyor. Onunla geçirdiğim vakti, ilişkimi güçlendirmeyi önemsiyorum. Tabii ki çamurda ve ahşapta da böyle vakit geçirebilirsiniz. Fakat mermerin uzun süre yaşanmışlığı, kalıcılığı beni çekiyor. Bahsettiğimiz mermerler milyon yıllık zamanlardan gelip, uzun bir süreç geçirmişler. Onlara biraz daha saygı ile yaklaşmama sebep oluyorlar.
Depeli’nin, Berlin’de katıldığı eğitim programında gerçekleştirdiği çalışma.
Türkiye’nin birçok yapısının önünde dış kaynaklı eserler göze çarpıyor. Buna müzeler de katılabiliyor. Önüne veya civarına heykel koymak istediğiniz yerler var mı?
Çok var; İstanbul’da üzerine çokça çalışmalar gerçekleştirdiğim Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ve Tünel Meydanı bunların başında geliyor. Oranın tarihini, kültürünü göz önünde bulundurduğunuzda ön plana çıkarılması ve yaşatılması gereken birçok önemli meseleleri gün yüzüne çıkabilir.
Meselâ ben Ankaralıyım, Ankara gibi önemli tarihsel süreçlerin yaşandığı bir şehirde saat kuleleri ve dinozorlardan ziyade daha kıymetli ve anlamlı işler ortaya çıkabilirdi. Son zamanlarda Eskişehir meydanları üzerine çalışıyorum. Özellikle Odunpazarı’nın tarihi ve kültürel yapısı, toplum yapısı beni çok cezbediyor. Son projem de bu kapsamda ve ocak ayında biteceğini umuyorum.
Öte yandan müzeler ve yapıların civarlarındaki heykellerin çoğunun dış kaynaklı olduğunu görebiliyoruz. Ama sonuçta müze dediğimiz şey o bölge ve coğrafyaya katkı sağlayacaksa önce kendi toplumundaki sanatçıları ön plana çıkarmalı. Bu coğrafyada, bu mesleği icra etmek çok kolay değil ve bunu yapabilen çok kıymetli sanatçılarımız var.
Türkiye’deki diğer heykel sergi ve atölyelerine katılıyor musunuz?
Geleneksel diyebileceğimiz Elgiz Müzesi Teras Sergileri’ne 2016’dan bu yana en az iki senede bir düzenli katılıyorum. Bu yılki 16. edisyona da katıldım. Çünkü heykele açık alanda kendini sunma fırsatı tanıyor. Bu çok kıymetli bir şey. Heykelin açık alanda bulunması mimarlık ile ilişkide bulunmasına fırsat tanıyor.
Etiketler: Milliyet Sanat III. Heykelde Yeni Keşifler Yarışması SomoS Uluslararası Misafir Sanatçı Programı ve Heykel Atölyesi Furkan Depeli