Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Herkes talihiyle doğar

Herkes talihiyle doğar

Herkes talihiyle doğar24 Temmuz 2022 - 09:07
‘Ruh-u Revan’, Türk edebiyatının önemli ismi Şemseddin Sami ile Galatasaray Kulübü’nün kurucusu oğlu Ali Sami’nin birbirinin içine geçen hikâyesini anlatıyor. Bir baba-oğul olmaktan öte onların arasındaki bağ; sanki bir ruh akışı, kader ortaklığı...

Efnan Atmaca 

 

Ali Sami Yen’in futbolun çıtasını en yükseklere koyan sözü: “Maksadımız İngilizler gibi toplu bir hâlde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir”, sadece Galatasaray’ın değil tüm Türk takımlarının düsturu aslında. Ama bu söz anladığımızdan, bildiğimizden, sandığımızdan fazla anlam taşıyor. Bu hedef, bir imparatorluğun çöküşünün izlerini, kimliğinin peşinde bir aydının yolculuğunu ve yeni kurulan genç cumhuriyetin dünya sahnesinde alması gereken yeri özetliyor. Ali Sami Yen, Türk edebiyatının usta isimlerinden Şemseddin Sami’nin oğlu. Bir baba-oğul olmaktan öte onların arasındaki bağ; sanki bir ruh akışı, kader ortaklığı. Mehmet Şenol, “Ruh-u Revan” adını verdiği uzunca romanında işte bu baba-oğulun hikâyesini anlatıyor. Arka fonda ise yıkılan bir imparatorluk ile kurulan bir cumhuriyet var. 

 

Bir ailenin kaderi

 

Şemseddin Sami yiğit, eğitimli, güçlü, sert bir Arnavut delikanlısı. Erken yaşta vefat eden babasının ardından ona babalık eden ağabeyinin ileri görüşlülüğü sayesinde İstanbul’a yollanıyor. Arnavutluk’ta hava kara kara esmeye başlamış çünkü o günlerde. Şemseddin Sami ve şair ruhlu kardeşi -ki kendisi Arnavutluk’un milli şairi olarak anılır- Naim, İstanbul’da yeni bir hayata başlıyorlar. Çevirmenlik, memurluk yapıyorlar ama ikisinin de gönlü edebiyatta, gazetede. İstanbul’un havası Naim’e yaramıyor, dönüyor memlekete. Şemseddin Sami ise onun gidişinin ardından tiyatro oyuncusu Mari’yle hayata tutunuyor. Çalkantılı siyasi olaylar arasında aşkı güç verirken genç Şemseddin Sami’ye memleketten de kötü haberler peş peşe geliyor. Bu arada hamile kalıyor Mari ama istemiyor çocuğu Şemseddin Sami. Mari onu aldırmak zorunda kalıyor peşine de hem sevdiğini hem çocuğunu kaybetmenin acısıyla erkenden gidiyor bu hayattan. Bir tutam saç kalıyor Şemseddin Sami’ye büyük aşkından. Dört çocuğunun annesi Emine de genç yaşta giderken bu dünyadan bir tutam saç bırakıyor yine eşine. Kendisi de erkenden göçen Şemseddin Sami’nin toprağına sevdiği iki kadının saçı konuyor oğlu Ali Sami tarafından. Erken yaşta kayıplar kaderi Şemseddin Sami’nin. Babasını, ağabeyini, kardeşini... hep erkenden kaybediyor. Ardında gerçek Şemseddin Sami’yi anlattığı bir mektup bırakıyor iki oğlundan Ali Sami’ye. Çünkü küçük oğlu da ailenin laneti hastalığını taşıyor, onun da erkenden meleklere karışacağını biliyor. 

 

Ali Sami’nin dileği

 

Gelelim Ali Sami’ye... Geç yaşına rağmen çok istediği Galatasaray Sultanisi’ne giriyor Ali Sami. Önce topa burun kıvırsa da sonrasında gönlünü kaptırıyor. Bir yandan aileden miras bir kültür bir yandan da gelen yeni dünya düzenin gereklikleriyle dimdik ayakta duruyor Ali Sami. Galatasaray futbol takımının kurulmasına ön ayak oluyor. Türk futbolunun dünyada tanınması için daha o zamanlarda çalışıp didiniyor. Çok hızlı bir özel hayatı var, çok çapkın bir adam Ali Sami. Evlenmeyi, hele de çocuk yapmayı hayatı boyunca istemiyor. Atalarından gelen ve acı taşıyan o gen hep korkutuyor onu. Ama kader diye bir şey var: Tıpkı babası gibi imkânsız bir aşka düşüyor. Bedriye Hanım hamile olduğunu söylüyor. O da istemiyor çocuğu. Bedriye Hanım, Mari’nin aksine doğuruyor Ali Sami’nin hayatı boyunca kabul etmeyeceği Rıdvan Sami’yi. Karşısına çıkan Fahriye yeminini bozduruyor ona. Neredeyse yarı yaşındaki bu kıza hayatının ikinci deminde âşık olup evleniyor Ali Sami. Ama asla çocuk yapmayı kabul etmiyor. Hep çocuk isteyen ve 20 yıl önce kaybettiğimiz Fahriye Yen de tüm Galatasaraylıların annesi olarak tadıyor bu duyguyu. Tüm ailesi gibi kalbinin izin verdiği kadar yaşıyor Ali Sami de. Erkenden göçüveriyor. Yazdıklarım kısacık bir özeti kitabın. Dahası Şenol’un titiz araştırmasında. Kitapta anlatılan koskoca bir ailenin, bir imparatorluğun, bir cumhuriyetin ve milyonların gönül verdiği tıpkı kurucusunun dilediği gibi “Avrupa Fatihi” olarak anılan bir takımın hikâyesi.