Selma Gürbüz’ün ardından onu bu kadar çabuk anlatmak, öncelikle bir dosta sonra Türkiye resminin feminen ve evrensel sesine bir yazıyla veda etmek öyle zor ki... Ancak hayatının son günlerinde Beyoğlu’ndaki atölyesinde, Afrika’da bir vadide, Mardin’de çarşıda bir ustanın yanı başında ölümlülüğe daima meydan okuyan sanatçı ve arkadaş Selma Gürbüz için denemeye öylesine değer ki...Ayşegül Sönmez
Kadın hazzını aktarmada epey güçlük çekmiş Türkiye resminde, kim olduğunu sorar Selma Gürbüz. Aslında bunu bir kadın sanatçı olarak da sormaz. Feminist olarak da! Sadece kimdir o? Nereden gelmiştir? Ve bunları sorarken karşısına nice diğer sorular dikilir. O varsa öteki kimdir? Bu soruları yanıtlarken Gürbüz'ün bitkisel vahşi ve evcil hayvanlı ormanlarında karşımıza haz almaya açık bir imge çıkar. Benzerliğin, benzemenin hiçbir öneminin olmadığı. Gözümüzü kalbimiz kadar uyaran bir imge serisi...
Gürbüz'ün pek çok kültüre karşı zaafı vardır. Nereden geldiğiyle birlikte belki öteki nerede duruyor sorusunu sormasıyla ortaya çıkan birkaç coğrafya. Birbirlerine uzak coğrafyalar. Gürbüz tarafından bir fantastik edebiyat yazarı gibi yakınlaştırılan, şahsileştirilen dünyalar. İstanbul Modern'de 31 Mart 2021'e kadar süren sergisinin başlığını hatırlamalı: “Dünya Diye Bir Yer.”
Nice parçadan oluşan dev bir puzzle
Japon sanatı ve Afrika sanatı. Hindistan ve Osmanlı minyatürleri. Her birinin izlerini izleriz resminde. “Dünya Diye Bir Yer” de Osmanlı minyatürlerinden etkilendiği gibi Japon sanatından da etkilenir. Onlara bir Batılı gibi de bakar. Doğulu gibi de. Ve bir kadın gibi de. Bütün bu bakışların etkilerinin farkındadır. Ve bu etkilerden de rahatsız değildir çoğu zaman. Kuş gibi bakmaktır aslında galiba, hep arzusu ve doyurduğunda yine arzulayacağı. Çünkü onun bakışı işin içine hep karışacaktır. Ve her bakış bir ona bakanı varsaydığı sürece ne kadar Selma Gürbüz'e tam aittir? Değildir. “Mühürlü Kızlar”, “Kybele” resim ve heykelleri benim Selma Gürbüz retrospektifimde birer milattır. 2018 sonrasına tarihlenen, atölyesinde görme şansına eriştiğim pek çok eserine teğellenen en kritik parçalardır. Selma Gürbüz'ün üretimi bu anlamda geriye dönüp baktığımızda haz almaya açık, nice parçadan oluşan, saplantıyla yaptığı dev bir puzzle'dır.
Zamansızdır. Hokusai ile Kara Walker arasında ona göre nasıl hiçbir fark yoksa 1980'li yıllarda yaptığı pencereden gördüğü iki boyutlu kedileriyle 2020 yılına tarihlenen video işindeki hareketli vahşi kedi de birbirine çok yakın ve zamansızdır.
Tekrar doğmak mümkün müdür?
2009 tarihli “Kybele” heykeli ile 2020 tarihli “Oshun” bu saplantıyla örülü dev puzzle'de buluşur. Birbirine değer. 1987 tarihli “Geceyarısı Harekatı” resmi de “Tek Kişilik Çaça”yla ya da “Otostopçular”la tamamlanır. Vanitas sembolü kimbilir belki bir Afrika halkı ritüelinin etkisi ya da bir Hindistan baharatı kokusuyla dönüşüme uğrar. Ölüm o derece keskin ve sabit değildir. Tekrar doğmak mümkündür. Ona bir seferinde “Bir parti versen sanat tarihinden kimleri çagKimlerle dans ederdin?” diye sormuştum. Şöyle yanıtlamıştı: "Picasso da olurdu, Hokusai de bir yerde otururdu. Picasso’yla kesinlikle dans ederdim. DervisSiyah Kalem’i çagSHamdullah’ı da masanın basalırdım. Bol bol sve havyarlı bir parti olurdu. (Giorgio) De Chirico basdavetlilerden. (André) Derain de davetli olurdu. (Francis) Picabia kesin olmalı. (André) Malraux olmalı. Sonia Delaunay da gelmeli. Camille Claudel gelmek isterdi ama gelemezdi herhalde. (Lukas) Cranach’sız olmaz. Levni’siz de. Levni’yle Sonia flört ederlerdi. Fahrünnisa Zeid de saraylı olarak onur konugolurdu. Leonardo (Da Vinci) davetimi kabul eder miydi bilmiyorum. Vakti olmayabilirdi..." Parti başlamış olabilir. Çok eğlen Selmacığım! Sevgili dostum, kuş ol! Kuş gibi bak bize! E' mi?
Selma Gürbüz'den miras
"Dünya Diye Bir Yer"
Çağdaş sanatın önemli isimlerinden ressam ve heykeltraş Selma Gürbüz hayatını kaybetti... Bir süredir akciğer kanseri tedavisi gören 61 yaşındaki Gürbüz dün hayata gözlerini yumdu. Yaşadığımız dünyadan beslenen, insana ve doğaya atıf yapan Gürbüz, geleneklerden esinlenen bir sanatçıydı. Resim, yerleştirme, video, heykel gibi pek çok alanda eser veren Gürbüz, farklı coğrafyalardan ilhamla ürettiği yapıtlarında geleneğin iç sesine yöneldiğini vurguluyordu. Yapıtlarında masal, mit, rüya, hayal, korku gibi kavramlara yer veren Gürbüz’ün son sergisi “Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer” geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul Modern’de sanatseverlerle buluşmuştu. Sergide sanatçının Afrika seyahati sonrasında yaptığı son çalışması da yer alıyordu. Gürbüz’ün 35 yılık sanat hayatından izler sunan ve ilk kez bir müzede düzenlenen retrospektif tadındaki sergisi 30 Haziran’a kadar ziyarete açık olacak.
Sanat eleştirmenleri ve dostları Selma Gürbüz’ü anlattı…
Sanatımızda özgün bir sesti
Sanat eleştirmeni, yazar Ahu Antmen: “Selma Gürbüz bizim sanatımızda özgün bir sesti. Renk ve biçim zenginliği açısından izleyiciyi çabuk yakalayan, aynı ölçüde hafızaya kazınan büyülü bir dünyası vardı. Doğanın dişil özünü, döngüsel dilini kavramış, bunları kendine has yaratıcı bakışı ve üslubuyla, el yapımı kağıt gibi doğal malzemeyle, sıkıcı tekrarla düşmeden, incelikle ifade edebilen bir sanatçıydı. Çok üzücü bir kayıp.”
Projeleri ona güç veriyordu
Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü, Dr. Nazan Ölçer: “Çok değerli bir sanatçıyı, aynı zamanda iyi bir dostumu kaybettim. Kendisini hastanede son ziyaretimde hala sanatıyla meşguldü. Müzemiz bahçesini nasıl heykelleriyle dolduracağını, hatta salonlarımızın büyük boyutlu resimleriyle ne kadar farklı görüneceğini projelendirmekteydi. Hastalığına rağmen bu projeler ona sanki yaşam gücü vermekteydi. Son konuşmamız buydu. Birkaç gün sonra da bilincinin kapandığını öğrendim. Çok üzgünüm.”
Sergi için çok hayal kurduk
İstanbul Modern Direktörü Levent Çalıkoğlu: “Tüm kariyerini doğanın enginliğinde, geçmiş kültürlerin mirasında, canlıların sıcaklığında, ait hissettiği sanatçıların ışığında ve renginde aradı Selma. Arzu, tutku, öğrenme isteği, heyecanı sonsuzdu. Fazlalıklardan kurtulmak, sadeliğin nezaketini ve anlamını bulmak istedi her zaman. İnsan olarak hep kıyılarda durdu Selma, kalabalıklarda görünür olmayı sevmedi, sanat ortamının içinde kaybolmayı istemedi. Bu sergi için çok çalıştık, çok hayaller kurduk, yıllarca nasıl gerçekleştireceğimizin planlarını yaptık. Çok mutluydu sonuçtan, seyircinin ilgisinden, sanatının sunumundan. Çok sevdiğim bir dostumu, özel bir sanatçının kaybetmenin üzüntüsü içindeyim.”
İnsanlığın hikayelerini sundu
“Dünya Diye Bir Yer” sergisinin küratörü Öykü Özsoy: “Çok değerli bir insanı, büyük bir sanatçıyı kaybettik. Resimlerini ilk gördüğümde hayranlık duyduğum Selma Hanım’la birlikte “Dünya Diye Bir Yer” sergisini çalışırken, onun renkli ve büyülü dünyasını kendisinden dinleme, onunla birlikte keşfetme şansım oldu. Hayatı her yönüyle kucaklayan, farklı coğrafyalardan ve kültürlerden biriktirdiği yaşama, insanlığa, doğaya ait hikâyeleri kendine has etkileyici görsel imgelerle bizlere sunan muhteşem bir sanatçıydı. Çok erken bir kayıp, çok üzgünüm."
Hayat doluydu
Sanat eleştirmeni Döne Otyam: “2019 Aralık ayında Mardin’e gelmişti. Son sergisi için hazırlık yapıyordu; Mardin’de çalıştı ve sergideki maskları orada yaptı bir ustayla beraber. Onun heyecanına yakından tanık olmuştum. Sonra heykeller geliştikçe bana görsellerini atıyordu. En önemlisi 5. Mardin Bienali sanatçımız olacaktı… Tabi ki yine olacak. Çok hayat dolu olması da beni çok etkilerdi her zaman.”
Son sergisi teselli oldu
Gazeteci Serfiraz Ergün: İşine çok düşkündü ve yaratıcı bir sanatçıydı. Dünyası çok genişti; özellikle Hindistan ve Afrika’nın renkleri, sıcaklığı, figürleri, hayvanları sanatını çok etkiledi. Uzun zamandır kanserle mücadele ediyordu. Pandemide koronavirüse yakalandı. Bu hastalığını psikolojik olarak da çok etkiledi. Almanya’ya bağışıklığını güçlendiren tedavilere gidiyordu. Hastanede birkaç ke ziyaretine gitmiştim, elini tuttum. Tek teselli İstanbul Modern’de devam eden sergiyle ilgili çok çalıştı, en ağır tedavi zamanlarında bile çalıştı. En azından onu gördü. Çok çalışkan bir kadındı…”