Bir çağrı, bir ağıt
17 Ekim 2022 - 10:10Sohbaharla birlikte sevilen yazarların beklenen kitapları raflardaki yerlerini almaya başladı. Ahmet Ümit, “Bir Aşk Masalı”nda kadına karşı şiddetin sona ermesi için çağrıda bulunurken Defne Suman “Çember Apartmanı”nda İstanbul’un yok edilen hafızasından sızanları Beyoğlu’nun son kalelerinden bir apartmanı mekân seçerek okuyucuyla paylaşıyor.
Ataerkil düzen işlemiyor
Efnan Atmaca - Ahmet Ümit, polisiyeye bir mola verdi ve dünyanın en eski yarasına parmak bastı: Aşkın güzelliği ve yıkıcılığı. Evvel zaman içinde dünyada beş ülke varmış. Bu beş ülkenin de yakışıklı, cesur, iyi eğitimli beş prensi. Bu beş prens bir gece aynı rüyayı görmüş. Rüyalarında güzeller güzeli bir kız varmış. Beşi de bu güzel kıza âşık olmuş. Sonra da onu bulmak için zorlu birer yolculuğa çıkmış. Bu yolda karşılarında devler, zümrüdüanka kuşları, denizkızları gibi pek çok masal kahramanı görmüşler. Nice zorlukları aşıp âşık oldukları o kızı aramışlar. Bir gün beşi aynı yerde karşılaşmış, hepsi birbirlerine rüyalarını anlatmış. Rüyalarındaki o kızı bulmak için iş birliği yapmışlar. Ama anlamışlar ki hepsinin aradığı aynı kişiymiş. Sonra ne olmuş? Sonrası hep olan aslında. Aşkı en çok kendi hak ettiğine inanan erkekler, sevmek ve sevilmek bahanesiyle şiddete uğrayan kadınlar. Kendilerine ait olmayan kadınlara hayat hakkı vermeyen erkekler...
Yazarın gücü kalemi
Ahmet Ümit kitapta eleştiri oklarını hemcinslerine yolluyor. Kitap boyunca kadınlardan yana tavır alıyor ve çocukluğun masumiyeti masalları kullanıp hepimize süregelen düzenin değişmesi için çağrıda bulunuyor. Ataerkil düzenin işlemediğini söylüyor. Elbette çok haklı. Çünkü erkek erkini kadını yok etmekte kullanıyor. Yaşatmayı değil yok etmeyi seçiyor. Kadın itiraz ettiğinde daha da öfkeleniyor ve pek çok kadın şiddete uğruyor, taciz ediliyor, öldürülüyor. Ahmet Ümit’in yazdıkları şiddete karşı sert bir direniş. Yazarın gücü kaleminden gelir, o da kalemini kullanarak bir çağrıda bulunuyor ve bu düzenin değişmesi için üstüne düşen ne varsa yapmaya hazır olduğunu gösteriyor. Kitapta aşkın uzun bir yol olduğunu ve bu yolda gördüklerimizin, yaşadıklarımızın, öğrendiklerimizin bizi değiştirmesi gerektiğini söylüyor yazar. Konu aşk olunca elbette Aşk Tanrıçası’nın sözü alması gerekiyor. Aşk Tanrıçası prenslere beş öğüt veriyor: Cesaret, tutku, kararlılık, iyilik ve özgürlük. Beş prens dördünü unutmuyor ama beşinci de çuvallıyor: Özgürlük. Oysaki özgürlük olmazsa aşk da olmaz. Kitabın en unutulmaması gereken mesajlarından biri de bu işte. Ve kitapta olduğu gibi günümüzde de en çok unutulanı.
Beyoğlu hatırlatır yaşananları
Nice hikâyeler barındırır Beyoğlu. İstanbul’un hafızasının en büyük şahididir aslında bu semt. Semtin Tarlabaşı’na açılan yerlerinden birinde şahit olduğu yıkımlara tüm ihtişamıyla direnen Çember Apartmanı, Defne Suman’ın yeni romanına mekân oluyor ve tarihe ışık tutuyor. Doğduğu günden beri bu apartmanda yaşayan İstanbullu Rum Bay Periklis’in ağzından dinliyoruz İstanbul’un hafızasından sızanları bu kez. 75 yaşındaki Bay Periklis tam Kovid pandemisinin arefesinde apartmandaki boş dairelerden birini satın almaya gelen Leyla adında bir genç kadına âşık oluyor. Pandemiyle birlikte apartmanın tüm sakinleri evlerine kapanmak zorunda kalınca da anılarını yazma işini Leyla’yla birlikte yürütmeye başlıyor. Leyla’ya duyduğu aşk yeniden başlama, hayatı coşkuyla karşılama, kendini hatırlama yolculuğu oluyor Bay Periklis’in.
Mateme karşı ümit
Aşk bu yolculuktaki en umutlu duraklardan biri ama onun İstanbul’un tarihiyle iç içe geçen anıları acı, sürgün, gözyaşı, ihanet, hayal kırıklığıyla dolu. Varlık Vergisi’yle varlığını kaybeden bir ailenin çocuğu olmaya alışmaya çalışırken en beklemediği yerden gelen darbeyle yüzleşiyor hayatla Bay Periklis: 6-7 Eylül Olayları. Eczacı babasının her derdine koştuğu komşularının taşlarla onların evlerine doğru koşmalarıyla bitiyor masumiyet. Sonra da o eczacılıkta okurken annesi, vatan haini diye yerinden yurdunda edilen babası ve 30 bin Rumla İstanbul’u terk ediyor. Bir başına Çember Apartmanı’nda kalan Bay Periklis bir yandan sırf biri Rum biri Türk diye elini özgürce tutamadığı çocukluk aşkının onu terk edişiyle başa çıkamaya çalışıyor bir yandan da Beyoğlu’nda kendi kimliğiyle var olmaya çalışmakla. Aşkı aramaktan vazgeçmiyor. Evleniyor, başka kadınlar seviyor ama hep eksik kalıyor. Tıpkı Beyoğlu gibi, İstanbul gibi. Defne Suman, “Çember Apartmanı”nda Beyoğlu’nun dehlizlerine dalarak İstanbul’un hafızasında dolaşıyor. Beyoğlu’na izlerini bırakmış pek çok kahramanla tanıştırıyor okuru. Onların izlerini sürerek İstanbul’un değişimine tanık ediyor. Bir yandan matem tutarken bir yandan ümitle yeni güne uyanan Bay Periklis’le artık olmayan bir Beyoğlu’nu gösteriyor. Bir direnişe şahit olurken her sayfada içinize hüzün işliyor. Beyoğlu’na, İstanbul’a bir ağıt yakıyorsunuz yazarla birlikte.