Atomu parçalamak mı vicdanlı kalmak mı?
23 Temmuz 2023 - 02:07Christopher Nolan’ın birkaç dalda Oscar adaylığı alacak gibi görünen filmi “Oppenheimer” atom bombasının babası olarak anılan bilim insanının çelişkilerine ve vicdan muhasebesine odaklanıyor.
Müjde Işıl - Batman gibi ‘ağır’ bir süper kahramana travmalı bir geçmiş ve karanlık bir gelecek yazıp eğlenceyle özdeşleşmiş türü bunalımla hemhâl eden Christopher Nolan için ‘atom bombasının babası’ J. Robert Oppenheimer’ın tam aradığı gibi bir kahraman olmasına şaşmamalı. ‘Çelişkili insanın resmini yap’ deseler bunun karşılığı Oppenheimer’ın portresi olurdu hiç kuşkusuz. Nasıl olmasın ki? Bilimin gelişmesinde felsefeyi, edebiyatı, ahlakı ve barışı temel almış ama atom bombasının yapımında vicdanı susmuş bir karakter. Almanlara karşı caydırıcı bir silah olarak yapımına başlanan bombanın Japonya’ya karşı kullanılmasında tesiri yüksek olması için hesaplamalar yapıp sonrasında ölene kadar eline bulaşan kanı silmekle uğraşmış. Karanlığı ve çelişkileri ile tam bir Nolan karakteri işte…
“Oppenheimer”, Nolan’ın filmografisinde hem tanıdık hem de farklı bir yerde duruyor. Evet, karakter tam Nolan’lık ama Nolan ilk defa gerçek bir karakter üzerine biyografi filmi çekiyor. “The Prestige/Prestij”de elektriğin icadını ve Tesla’yı (David Bowie canlandırmıştı) hikâye içinde kilit bir noktaya yerleştirmişti ama “Oppenheimer”da tümüyle bilime ve gerçek olaylara odaklanıyor. Kaynağı ise Bird ve Martin J. Sherwin’in Pulitzer ödüllü “American Prometheus” kitabı. Kitabın geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından “Amerikalı Prometheus” adıyla Türkçeye çevrildiğini ekleyelim. Nolan filmlerinde gösterişli çekimleri ve kurguyu hep ön planda tutar. “Oppenheimer” bu açıdan daha sade ve fazla konuşkan. Temelde Oppenheimer’ın çelişkileri var ama hikâyeye o kadar fazla karakter dahil ki başkahramanın vicdanına odaklanmak giderek zorlaşıyor. Üstelik bu karakterlerin gerçek hayattaki öykülerini bilmeden filmi izlemek, olayları kavramayı zorlaştırırken bilirseniz de çoğu karakterin öyküsünün harcandığına şahit oluyorsunuz. Örneğin Kenneth Branagh’ın canlandırdığı Niels Bohr karakterinin Nazilerden kaçırılışı başlı başına bir film ama bu filmde minnacık bir ayrıntı.
“Beni küçük düşürdü”
Filmin başındaki elma sahnesiyle Nolan, karakterinin kötücül damarını seyirciye hissettiriyor. Ancak bundan sonra dozu giderek artan diyaloglarla filmin görsel gücü epey azalıyor. Nolan, diğer karakterlerle ilişkileri üzerinden Oppenheimer’ın kimliğini yansıtmaya çalışmış ama bunca yoğun diyalog içinde hiçbirisi o elma sahnesinin karakter analizinin etkisine ulaşamıyor. Hatta bir noktadan sonra ansiklopediden atom bombasının icadı başlıklı maddeyi okuyormuş hissi ağır basıyor. Bu hantal yapı nedeniyle atom bombasının ilk testi de Nolan’ın ihtişamlı görselciliğinin etkisine erişemiyor.
Bu uzun anlatıda hikâye kurgusu üzerinden bir dinamizm yakalamaya çalışıyor Nolan. Bir yandan atom bombasının icadını, bir yandan Oppenheimer’ın ilk soruşturmasını, bir yandan da genel soruşturmayı (ilk kez siyah beyaz formatta IMAX çekim yaptığı bölüm) birleştiriyor. Oppenheimer’ın vicdan muhasebesi ile seyirciyi baş başa bırakmak yeterli gelmemiş Nolan’a. Zaten kimsenin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı atom bombası sürecine bir de ‘baş kötü’ konumlamış. Aşağılık kompleksli Lewis Strauss karakteri, özellikle filmin sonlarına doğru ağırlığını hissettirirken farklı bir hikâye izliyormuşçasına dengesizliğe neden oluyor. Strauss’un Oppenheimer’a duyduğu kin neredeyse tek bir cümleye (“Beni küçük düşürdü”) indirgenirken bunun altı doldurulamadığı gibi finale bağlanması da kolaycılık kokuyor. Einstein’ın atom bombası çalışmalarından uzak durması ve tüm olumsuz uyarılarla beraber Oppenheimer’ın hırslı kişiliğine vurgu yapan Nolan, Strauss’u hikâyenin baş kötüsü yaparak bir yandan da Oppenheimer’ı aklıyor. Yani Oppenheimer’ın dünyanın şahit olduğu en büyük katliamlardan birinin yaratıcısı mı yoksa pişmanlıkla kefaret ödemeye çalışan vicdanlı bir bilim insanı mı ikileminde seyirciye ‘bak, asıl kötü Strauss’ diyerek olayı basitleştiriyor. Belki de artık Nolan’ın her şeyi herkesten çok daha iyi bildiği, anladığı, yaptığı ve anlattığı kibrinden uzaklaşması gerekiyor.
Nolan, vicdanen akladığı Oppenheimer’ın kadınlarla ilişkisi üzerinden de kötü bir erkek olmadığını vurguluyor. Florence Pugh’un resmen harcanmış karakteri Jean Tatlock ve çocuk bakamayan eşi Kitty (Emily Blunt) Oppenheimer’ı dâhi ama şanssız erkek şablonuna sokuyor.
Diyalog ağırlıklı, klasik anlatıya yakın duran “Oppenheimer” Nolan’ın en iyileri arasında yer almasa da 2024’teki Oscar adaylıklarında iddialı olacak gibi görünüyor. Amerikan tarihinin bu önemli süreci, Akademi’ye sempatik geleceğinden filmin, yönetmen ve uyarlama senaryo dalında adaylık ihtimali olabilir. Teknik dalların yanı sıra Nolan’ın defalarca beraber çalışsa da ilk defa başrol verdiği Cillian Murphy’ye en iyi erkek oyuncu kategorisinde adaylık çıkabilir ki kendisi fotoğraflardaki kadar gerçek bir Oppenheimer olmuş. Ama bu ihtimaller arasında şimdiden belirginleşen adaylık/ödül varsa o da Robert Downey Jr.’ın Lewis Strauss’daki performansıyla çok ama çok yakın olduğu yardımcı erkek oyuncu ödülü…
Nolan’ın “Barbie” kırgınlığı
“Insomnia”dan beri yani yaklaşık 20 yıl Warner Bros. ile çalışan Christopher Nolan, “Tenet” zamanında, pandemi döneminde filmleri sinemalarla aynı anda dijital platformda gösterime sokma kararı nedeniyle arasının bozulduğu WB’u bırakarak Universal ile anlaşmıştı. Bu ayrılığın etkisini “Oppenheimer” ve “Barbie”nin aynı tarihte vizyona girmesinde görmek mümkün. Çünkü WB’un “Barbie”yi bilinçli olarak Nolan’ın filminin karşısına koyduğu iddia ediliyor. Insider’ın haberine göre “Oppenheimer”ın vizyon tarihi uzun zamandan beri belliydi. Zaten Nolan’ın neredeyse tüm filmleri için tercih ettiği tarihin, temmuz ortası olduğu biliniyor (pandemi olmasaydı “Tenet” de temmuzda vizyona girecekti). Ancak WB uzun süredir yapım aşamasında olan “Barbie”yi bir anda “Oppenheimer” ile aynı tarihe endeksledi. Bu sektörde sık rastlanan bir durum değil. Çünkü stüdyolar hasılat kaybı yaşamamak için büyük gişe filmlerini aynı hafta vizyona sokmamaya çalışır. Mevcut durumu WB’un Nolan’dan intikam almaya çalıştığı şeklinde yorumlayanlar var. WB’un tarih değiştirme önerilerini önceden reddettiği belirtiliyor. Nolan’ın ise bu durumdan rahatsız olduğu söyleniyor. Ancak yine Insider’ın haberine göre bunların temelinde WB’un Nolan’ı geri istemesi var ve Nolan eski stüdyosuna dönerse kimse şaşırmamalı.