Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Alaylılar akademisinin hayat sofrası

Alaylılar akademisinin hayat sofrası

Alaylılar akademisinin hayat sofrası16 Temmuz 2023 - 12:07
Sait Faik, Orhan Veli, Melih Cevdet ve diğerleri, hepsi aynı sofrada... Orhan Veli’nin gözlerini kapayarak dinlediği İstanbul’da oturmuş bekliyorlar. “Güzel Son” geldiğinde onların yanına varmak umuduyla.
Seyhan Akıncı - Yaşamı en çok da en sevdiklerimizin, bizi biz yapanların oturduğu uzun bir sofra olarak hayal etmez miyiz? Semaver Kumpanya’nın en yenilerinden “Güzel Son” hepimizi o uzun sofraya çağırıyor. Sofranın kurulduğu yer, alaylılar akademisi diye nam salmış Mösyö Lambo’nun meyhanesi. Kapıdan “Kim bilir yazdıklarımı okusa neler derdi?” diye delice merak ettiren, hafiften ürperten ama eleştiri denince de akla ilk gelen isim olan Nurullah Ataç girince insanın içi kocaman bir saygıyla doluyor. Sonra Orhan Veli... Sanki çukur sadece onu değil, daha yazılmamış yüzlerce şiiri de öldürmüş gibi suçlu. Canım Sait Faik, “Ay ışığı kulübe ile sarayı birbirinden nasıl farksız yapıyorsa insanları da farksız yapmaz ki. Her kulübemsi insan bir saraydır” diyerek yaşamı boyunca biz kulübemsileri yazan benzersiz kalem... Hakan Tabakan’ın yazdığı Volkan Sarıöz’ün yönettiği “Güzel Son” vedaların kalbimi burktuğu bir yaz akşamında KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu’ndaydı. Sürprizin kapıdan son giren olduğu oyunda Melih Cevdet de çıkageliyor Suat Derviş de Halim Şefik Güzelson da. Mösyö Lambo olmaz mı hiç? Sofrayı kim kurdu sanıyorsunuz? Hesabı şarkılarla, bol edebiyatla, eski İstanbul’la ama en çok da güzel sona inancı tazeleyerek ödeyen bir oyun “Güzel Son”... Biz de Semaver Kumpanya’nın “Güzel Son” sofrasında Türk edebiyatının birbirinden önemli isimlerine hayat veren oyunculara sahnede “o” olmanın kendilerine nasıl hissettirdiğini sorduk. 
 
Selen Şenay: “Suat Derviş’in gücünü hissediyorum”
 
Güç... Gücü hissediyorum. En derin yerlerinden kırılmış, hayal kırıklığına uğramış bir insanın, bir kadının, bir yazarın, bir eşin, bir evladın, bir vatandaşın söylemek istediği sözü söyleyerek ayakta kalmasının gücü. Net bir şekilde hissediyorum Suat Derviş’in gücünü. Ve bu beni çok mutlu ediyor. Çok severek oynuyorum oyunumuzu.
 
 
Ahmet Kaynak: “Sakinlik, aşk ve hüzün”
 
Gerçekten çok özel insanlarla beraber oluyoruz sahnede. Tekrar o yıllara gidiyor ve o insanlarla tartışıyor, konuşuyor ve gülüyoruz. Derin bir sakinlik, aşk ve hüzün hissettiriyor bana...
 
Mehmet Konu: “İpekli bir mendil gibidir Sait Faik”
 
Bu büyük ustalar ile adımızın anılmasından, onları yansılamaktan onur ve gurur duyuyorum. Sait Faik’in sevgi dolu kalbinden bakabilmeye çalışmak bile içimi ısıtıyor. Umarım Sait Faik’i hiç tanımayan bir seyirci de aynısını hisseder ve okumak ister. Tanışmış olanlara selam olsun. İpekli bir mendil gibidir ne kadar sıkarsan sık bir yerden su gibi fırlayıverir Sait Faik.
 
Muhammed Türkoğlu: “Onunla tanışmış olmayı çok isterdim”
 
Oyundaki her karakterin kendine has ilginç özellikleri var. Oyunu ilk okuduğumda Halim Şefik Güzelson karakteri içlerinde kendime en yakın hissettiğim karakter oldu. Oyunda da bahsedilen ‘ilginç’ anıları bana normal geliyor ve onu çok iyi anlıyorum. Bir oyuncu olarak böyle bir karakterle eşleşmiş olmak benim için büyük bir şans oldu. Cebinde farklı renk kalemlerle dolaşıp şiir yazan bir şairden bahsediyoruz. Onunla tanışmış olmayı hatta uzun bir yolculukta ya da boş bir bankta karşılaşmış olmayı çok isterdim.
 
Mertcan Ertürk: “Yaşam sevgilerini kurcalamaya çalıştık”
 
Her biri çok önemli bu isimlerin, önem sırası yapmaya bile kalkamazsın. Orhan Veli’yle lisedeyken tanıştım, Melih Cevdet’le de öyle. Etkilenmemek elde değildi kalemlerinden. Evet çok büyüklerdi bu ustalar, birçok insanın hayatına dokunmuşlardı, derinden hem de, büyük bir sorumluluktu. Ama biz daha çok onların beşeri yönlerini kurcalamaya çalıştık. Bizim gibi kaygılarını, korkularını, kavgalarını. Birbirlerine sahip çıkmalarını, yeri geldiğinde sertçe eleştirmelerini, birbirlerine en ağır soruları sormalarını ama küsken de barışmasını bildiklerini yani yaşam sevgilerini kurcalamaya çalıştık. Yani aslında Nurullah Ataç’ı Nurullah Ataç yapan yönlerini anlatmaya, aktarmaya çalıştık. Samimi bir ortam olsun istedik. Umarım başarılı olabilmişizdir. Büyük sorumluluk ama bir o kadar da keyifli. Herkesi bekleriz.
 
Onur Şenol: “Boşa nam salmamış”
 
Benim oynadığım Mösyö Lambo karakteri Türk edebiyatında önemli bir karakter olmasa da önemli edebiyatçılar için değerli bir karakter. Birçoğunun uğrak mekânının sahibi. Kimler kimler gelip geçmemiş ki onun meyhanesinden. Alaylılar akademisi diye boşuna nam salmamış Mösyö Lambo’nun meyhanesi. Hepimizin hayran olduğu edebiyatçıların belki de en yakın arkadaşlarından birisine hayat vermeye çalışmak da ayrı bir keyif oluyor benim için de.
 
Metin Alpargun: “Çok eğlenceli bir şey Orhan Veli olmak”
 
Çok eğlenceli bir şey Orhan Veli olmak, onun muzip yanına, hüzünlü yanına soluk vermeye çalışmak. Elbette büyük bir sorumluluk ama Hakan Tabakan öyle güzel yazmış ki bu çok sevdiğimiz şairin hikâyesini, bu sorumluluğun altında ezilmekten kurtarıyor beni. Tüm oyun bir anda başlıyor ve bitiyor kendiliğinden.