Milliyet Sanat »Yazarlar » Sevin Okyay | Sevgi-nefret kokteyli
Sevgi-nefret kokteyli
13 Mayıs 2013 - 12:05 | Monica Vitti'nin (ortada) başrolünde oynadığı Antonioni (sağda) filmi "Serüven - L'avventura" Cannes'daki ilk gösteriminde yuhalanmış, ikili salondan kaçmıştı. Film Jüri Büyük Ödülü'nü kazandı.Sinema camiası 15 Mayıs’ta başlayacak olan 66. Cannes Film Festivali için yola koyuldu. Jüriler belli, katılanlar belli, ödül bekleyenler heyecan içinde. İlginç olanı, bu ödül adaylarından bir kısmının aynı zamanda yuhalanmaya aday olmasıİnternet’te dolaşırken Indiewire’da, Brooklyn’deki BAM sinematekte, “Cannes’da Yuhalandı” diye bir program başladığı haberini okudum. 8-12 ve 16-23 tarihleri arasında düzenleniyormuş, Cannes Film Festivali’nin şanlı geçmişine bir selam yollarken, öncelikle seyircilerin bazı filmleri prömiyerlerinde yuhalama eğilimini seçmiş. Zaten başlığı görür görmez aklıma hemen iki isim gelmişti: Terrence Malick ve İstanbul Film Festivali’nin bu yıl bir retrospektifini sunduğu Carlos Reygadas. Kimi insanların beklediğini (her neyse) bulamayıp (nedense) yuhaladığı, kimilerinin de yeni filmlerini içi titreyerek beklediği iki yönetmen. Reygadas, geçen yıl “Post Tenebras Lux”un prömiyerindeki yuhalardan hiç rahatsız olmadığını belirtmişti.
Yalnız değiller, elbette. Yeterince geriye gidecek olursak onlara Antonioni, Buñuel, Dreyer, Eustache, Scorsese, Fellini, Lynch’in de aralarında bulunduğu seçkin bir grubun eşlik ettiğini görürüz. Her şey 1960’ta başlamış gibi görünüyor. Seyirciler “yeninin şokuyla”, hoşnutsuzluklarını önce Michelangelo Antonioni’ye yöneltti. Kadın oyuncusu Monica Vitti, "L'Avventura"nın (1960) prömiyerinden sonra hüngür hüngür ağlamış. İkisi benzer bir tepkiyi "L’Eclisse" de (1962) yaşadı.
1987’de Maurice Pialat’nın “Sous le soleil de Satan” ile Altın Palmiye’yi alması malum tezahüratla karşılanınca, yönetmen de onlara malum işaretle karşılık verdi. “Beni sevmiyorsanız eğer, ben de sizi sevmiyorum,” dedi. Festival’in sevgilisi Robert Bresson da protestolardan kurtulamadı. 1983 yılında, seksen bir yaşındaki Bresson, Welles’in “L’Argent” için sunduğu En İyi Yönetmen ödülünü Tarkovsky ile paylaşırken yuhalandı. Yönetmen on altı yıl daha yaşadı ama bir daha film yönetmedi.
Acaba Brooklyn’de de “Yuuu!” sesleri duyulacak mı? Ama belki de jürilerle aynı fikirde olmamak, Fransız direnişinin bir başka biçimidir.
Yalnız değiller, elbette. Yeterince geriye gidecek olursak onlara Antonioni, Buñuel, Dreyer, Eustache, Scorsese, Fellini, Lynch’in de aralarında bulunduğu seçkin bir grubun eşlik ettiğini görürüz. Her şey 1960’ta başlamış gibi görünüyor. Seyirciler “yeninin şokuyla”, hoşnutsuzluklarını önce Michelangelo Antonioni’ye yöneltti. Kadın oyuncusu Monica Vitti, "L'Avventura"nın (1960) prömiyerinden sonra hüngür hüngür ağlamış. İkisi benzer bir tepkiyi "L’Eclisse" de (1962) yaşadı.
1987’de Maurice Pialat’nın “Sous le soleil de Satan” ile Altın Palmiye’yi alması malum tezahüratla karşılanınca, yönetmen de onlara malum işaretle karşılık verdi. “Beni sevmiyorsanız eğer, ben de sizi sevmiyorum,” dedi. Festival’in sevgilisi Robert Bresson da protestolardan kurtulamadı. 1983 yılında, seksen bir yaşındaki Bresson, Welles’in “L’Argent” için sunduğu En İyi Yönetmen ödülünü Tarkovsky ile paylaşırken yuhalandı. Yönetmen on altı yıl daha yaşadı ama bir daha film yönetmedi.
Acaba Brooklyn’de de “Yuuu!” sesleri duyulacak mı? Ama belki de jürilerle aynı fikirde olmamak, Fransız direnişinin bir başka biçimidir.