Milliyet Sanat »Yazarlar » Sevin Okyay | Seslerde bir tarih
Seslerde bir tarih
03 Kasım 2012 - 07:11Alçak sesli, ağır tempolu, mekânıyla bütünleşmiş, usta işi bir film. Hikâyesini hem ta içinden, hem de biraz dışından anlatıyor
Orhan Eskiköy’ü “İki Dil Bir Bavul”la tanıdık. Özgür Doğan’la birlikte, kendi dilini konuşamama sorunu üzerine, belgesel sınırında, insanın içine işleyen bir hikâye anlatıyorlardı. Eskiköy bu sefer de Zeynel Doğan’la birlikte yönettiği, Altın Koza ödüllü “Babamın Sesi” ile karşımızda. Filmin, hem Adana, hem İstanbul’dan En İyi Senaryo ödülü de var. Özgür Doğan bu kez yapımcılığı üstlenmiş.
Adana’ya gidemediğim için “Babamın Sesi”ni ancak geçen haftaki galasında izleyebildim. Filmi seyirciye yönetmeni, senaristi, iki kurgucusundan biri Orhan sundu. Hikâye ise, Zeynel’in ailesiyle ilgili. Filmin başrollerinde Doğan ailesinin (biri Zeynel olmak üzere) üç ferdi var. Ama, “Babamın Sesi” belgesel bir film tadı verse de aslında kurmaca. Zeynel Doğan’a göre, “Yaşananların çoğu gerçek fakat farklı ailelere ait hikâyeler.” Onlar parçaları birleştirip, bir ailenin hikâyesi olarak anlatmışlar.
Basê Elbistan'da tek başına yaşar, büyük oğlu Hasan’ın dönmesini bekler. Oysa Hasan dağdadır, söylenmese de anlarız. Eve gelen sessiz telefonlara “Hasan?” diye cevap verir. Diyarbakır’da yaşayan küçük oğlu Mehmet ise, baba olacağını öğrenince annesini almaya gider. Zaten evde, babasına gönderilmek için kaydedilmiş bir de kaset bulmuştur. Biz hikâyeyi, okuma yazması olmayan annenin ve yurt dışına çalışmaya gitmiş babanın seslerinden izleriz.
Maraş katliamı, yurtdışında bir baba, dağda bir ağbi, oğlunu başgöz etmek isteyen bir anne. Gülizar Doğan’ın rahatlığı şaşırtıcı. Zeynel’i, “İki Dil Bir Bavul”un Zülküf’ü olarak hazırlıyoruz. “Babamın Sesi”nde, penceresinden baktığımız okul o mu diye hayıflanıyoruz, yıkılmış, bomboş. Anadilin sorun oluşu, gene ön planda. Hatta oğlu, arkadaşları alay etmesin diye annesi Basê’nin adını Asiye yapıyor.
Bitmek bilmeyen karanlık yılların hikâyesi, Kürt-Alevi bir ailenin otuz yıllık tarihi. Sesleriyle o tarihi, ailelerini, kendilerini arıyorlar. Alçak sesli, ağır tempolu, mekânıyla bütünleşmiş, usta işi bir film. Hikâyesini hem ta içinden, hem de biraz dışından anlatıyor. Bu da, Doğan ile Eskiköy’ün farklı bakışlarından kaynaklansa gerek. Doğrusu, “Babamın Sesi”ni bir kez daha görmek-dinlemek isterim.
Orhan Eskiköy’ü “İki Dil Bir Bavul”la tanıdık. Özgür Doğan’la birlikte, kendi dilini konuşamama sorunu üzerine, belgesel sınırında, insanın içine işleyen bir hikâye anlatıyorlardı. Eskiköy bu sefer de Zeynel Doğan’la birlikte yönettiği, Altın Koza ödüllü “Babamın Sesi” ile karşımızda. Filmin, hem Adana, hem İstanbul’dan En İyi Senaryo ödülü de var. Özgür Doğan bu kez yapımcılığı üstlenmiş.
Adana’ya gidemediğim için “Babamın Sesi”ni ancak geçen haftaki galasında izleyebildim. Filmi seyirciye yönetmeni, senaristi, iki kurgucusundan biri Orhan sundu. Hikâye ise, Zeynel’in ailesiyle ilgili. Filmin başrollerinde Doğan ailesinin (biri Zeynel olmak üzere) üç ferdi var. Ama, “Babamın Sesi” belgesel bir film tadı verse de aslında kurmaca. Zeynel Doğan’a göre, “Yaşananların çoğu gerçek fakat farklı ailelere ait hikâyeler.” Onlar parçaları birleştirip, bir ailenin hikâyesi olarak anlatmışlar.
Basê Elbistan'da tek başına yaşar, büyük oğlu Hasan’ın dönmesini bekler. Oysa Hasan dağdadır, söylenmese de anlarız. Eve gelen sessiz telefonlara “Hasan?” diye cevap verir. Diyarbakır’da yaşayan küçük oğlu Mehmet ise, baba olacağını öğrenince annesini almaya gider. Zaten evde, babasına gönderilmek için kaydedilmiş bir de kaset bulmuştur. Biz hikâyeyi, okuma yazması olmayan annenin ve yurt dışına çalışmaya gitmiş babanın seslerinden izleriz.
Maraş katliamı, yurtdışında bir baba, dağda bir ağbi, oğlunu başgöz etmek isteyen bir anne. Gülizar Doğan’ın rahatlığı şaşırtıcı. Zeynel’i, “İki Dil Bir Bavul”un Zülküf’ü olarak hazırlıyoruz. “Babamın Sesi”nde, penceresinden baktığımız okul o mu diye hayıflanıyoruz, yıkılmış, bomboş. Anadilin sorun oluşu, gene ön planda. Hatta oğlu, arkadaşları alay etmesin diye annesi Basê’nin adını Asiye yapıyor.
Bitmek bilmeyen karanlık yılların hikâyesi, Kürt-Alevi bir ailenin otuz yıllık tarihi. Sesleriyle o tarihi, ailelerini, kendilerini arıyorlar. Alçak sesli, ağır tempolu, mekânıyla bütünleşmiş, usta işi bir film. Hikâyesini hem ta içinden, hem de biraz dışından anlatıyor. Bu da, Doğan ile Eskiköy’ün farklı bakışlarından kaynaklansa gerek. Doğrusu, “Babamın Sesi”ni bir kez daha görmek-dinlemek isterim.