Milliyet Sanat »Yazarlar » Sevin Okyay | Rüştü ile Muzaffer
Rüştü ile Muzaffer
23 Şubat 2013 - 07:02 | Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ, İkinci Dünya Savaşı sırasında Zonguldak'ta yaşayan genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu rolünde."Kelebeğin Rüyası", güçlü bir senaryoya sahip, iyi yönetilmiş, iyi oynanmış, dönem filmi olarak tatmin eden bir film olmanın yanı sıra, edebiyat seven herkes için bir hazine
Yılmaz Erdoğan’ın son filmi “Kelebeğin Rüyası”, edebiyat seven herkes için bir hazine. Filmi yöneten, senaryoyu yazan ve Behçet Necatigil rolünde oynayan Erdoğan, büyük bir kadirşinaslıkla, yaşadıkları sırada bile hakettikleri kadar tanınmayan Zonguldaklı iki genç şairin, Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun hikâyelerini anlatmış. Güçlü bir senaryosu olan, iyi yönetilmiş, iyi oynanmış, dönem filmi olarak da çok tatmin edici bir film. İyi oynanmış derken, her şeye rağmen, Kıvanç Tatlıtuğ’u bir adım öne çekmek zorundayız. Muzaffer’de kırk yıllık tırnak yiyene bile inandırıcı gelecek tırnak yeyişi, eğri, neredeyse kambur duruşu ve Muzaffer’in temiz kalbi ile hayalkırıklıklarını yansıtan yüzü ile olağanüstüydü.
Yaş itibariyle, iki şairin Zonguldak’taki köşelerinden yazdıkları şiirlere aşinayım. Edebiyat dergileri ile antolojilerde, cımbızla seçer gibi arar, bulur, okurdum o şiirleri. İkisinin de, İstanbul’da olmamanın, yoksulluğun, Behçet hocanın bütün gayretine rağmen ellerine doğru dürüst bir fırsat geçmeyişinin ve genç yaşlarında onlara musallat olan veremin kurbanı olduklarını düşünürdüm. Yılmaz Erdoğan, bize onların trajik, ama aynı zamanda severek izlenen hikâyelerini anlatarak, Rüştü ile Muzaffer'i unutuluştan kurtarmış. Kendisine minnettarız. Necatigil rolünde de, son yıllarda bizi alıştırdığı üstün karakter oyunculuğundan bir örnek daha sunmuş. Komedyen kumaşından dokunmuş ama bir anda drama da geçebilen Mert Fırat, fevkalade rahat ve doğal Belçim Bilgin ile Muzaffer’in babasında Taner Birsel’e, aslında hepsine teşekkürler.
Edebiyatı, şiiri seven biri olarak, perdeye yansıttıkları, kişiliklerini benimsedikleri genç şairleri yaşadıkları dönemde tanıyanlardan çok daha fazla sayıda kişinin tanımasını sağlayacaklar diye seviniyorum. O mükellefiyet döneminin gerçekleri, kömür madenlerinde öksüre öksüre sökülen ciğerler, İkinci Dünya Savaşı’nın kara günleri de cabası. Mizah yok mu peki? Olmaz mı hiç? Rüştü’nün olduğu yerde herkes güler. Biz de merak ederiz: Ben mi rüyamda kelebek oldum, yoksa bu kelebeğin rüyası mı?
Yılmaz Erdoğan’ın son filmi “Kelebeğin Rüyası”, edebiyat seven herkes için bir hazine. Filmi yöneten, senaryoyu yazan ve Behçet Necatigil rolünde oynayan Erdoğan, büyük bir kadirşinaslıkla, yaşadıkları sırada bile hakettikleri kadar tanınmayan Zonguldaklı iki genç şairin, Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun hikâyelerini anlatmış. Güçlü bir senaryosu olan, iyi yönetilmiş, iyi oynanmış, dönem filmi olarak da çok tatmin edici bir film. İyi oynanmış derken, her şeye rağmen, Kıvanç Tatlıtuğ’u bir adım öne çekmek zorundayız. Muzaffer’de kırk yıllık tırnak yiyene bile inandırıcı gelecek tırnak yeyişi, eğri, neredeyse kambur duruşu ve Muzaffer’in temiz kalbi ile hayalkırıklıklarını yansıtan yüzü ile olağanüstüydü.
Filmin yönetmeni Yılmaz Erdoğan, aynı zamanda ünlü şair Behçet Necatigil'i canlandırıyor.
Yaş itibariyle, iki şairin Zonguldak’taki köşelerinden yazdıkları şiirlere aşinayım. Edebiyat dergileri ile antolojilerde, cımbızla seçer gibi arar, bulur, okurdum o şiirleri. İkisinin de, İstanbul’da olmamanın, yoksulluğun, Behçet hocanın bütün gayretine rağmen ellerine doğru dürüst bir fırsat geçmeyişinin ve genç yaşlarında onlara musallat olan veremin kurbanı olduklarını düşünürdüm. Yılmaz Erdoğan, bize onların trajik, ama aynı zamanda severek izlenen hikâyelerini anlatarak, Rüştü ile Muzaffer'i unutuluştan kurtarmış. Kendisine minnettarız. Necatigil rolünde de, son yıllarda bizi alıştırdığı üstün karakter oyunculuğundan bir örnek daha sunmuş. Komedyen kumaşından dokunmuş ama bir anda drama da geçebilen Mert Fırat, fevkalade rahat ve doğal Belçim Bilgin ile Muzaffer’in babasında Taner Birsel’e, aslında hepsine teşekkürler.
Belçim Bilgin ve Farah Zeynep Abdullah, genç şairlerin aşık olduğu kadınları canlandırırken, İpek Bilgin ve Taner Birsel, Kıvanç Tatlıtuğ'un oynadığı şair Uslu'nun anne ve babası rolünde.
Edebiyatı, şiiri seven biri olarak, perdeye yansıttıkları, kişiliklerini benimsedikleri genç şairleri yaşadıkları dönemde tanıyanlardan çok daha fazla sayıda kişinin tanımasını sağlayacaklar diye seviniyorum. O mükellefiyet döneminin gerçekleri, kömür madenlerinde öksüre öksüre sökülen ciğerler, İkinci Dünya Savaşı’nın kara günleri de cabası. Mizah yok mu peki? Olmaz mı hiç? Rüştü’nün olduğu yerde herkes güler. Biz de merak ederiz: Ben mi rüyamda kelebek oldum, yoksa bu kelebeğin rüyası mı?
Etiketler: Behçet Necatigil Belçim Bilgin edebiyat Farah Zeynep Abdullah Kelebeğin Rüyası Kıvanç Tatlıtuğ Mert Fırat Muzaffer Tayyip Uslu Rüştü Onur Sevin okyay şiir Taner Birsel yılmaz erdoğan Zonguldak