Milliyet Sanat »Yazarlar » Sevin Okyay | İlle de Anna
İlle de Anna
06 Ekim 2012 - 07:10Filmekimi’nde beni en çok memnun eden şey, “I, Anna/Ben Anna”nın beklentilerimi boşa çıkarmaması olduFilmekimi’ne çok parlak bir başlangıç yaptım ama İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’nin iki etkinliği, tamamına erişmeme engel oldu. Ne yapalım, katıldığım iki etkinlikten de çok hoşnutum.
Kargart’ta hayranı olduğum İnci Aral ve FABİSAB kurucusu (ben de öyleyim) arkadaşlarım Barış Müstecaplıoğlu ve Yiğit Değer Bengi ile “Edebiyatta Hayal Gücünün Yeri ve Değeri” panelindeydik. Ertesi gün de Cezayir konferans salonunda İskoç polisiye yazar (İngiltere’nin en çok satan polisiye yazarı) Ian Rankin’le bir söyleşi yaptım. Ondan önce, NTV Radyo’daki on dört yıllık programım “Cinayet Masası” için bir söyleşi yaptık (haftaya!), sonra da barda oturup, salondaki panel bitsin diye bekledik. Çok alçakgönüllü, canayakın bir zattı.
Akiko (Rin Takanashi), eğitim harcamalarını çıkarmak için fahişelik yapan bir genç kadın. Sevmek Gibi / Like Someone in Love, yön. Abbas Kiarostami, 2012
Peki, Filmekimi’nden bana ne kaldı? Gördüğüm filmler, tabii. “Amour/Aşk” (Michael Haneke), “Like Someone in Love/Sevmek Gibi” (Abbas Kiarostami), “Angels’ Share/Meleklerin Payı” (Ken Loach), “Tepelerin Ardında/Dupa Dealuri (Cristian Mungiu) ve elbette ki “Beasts of the Southern Wild/Düşler Diyarı” (Benh Zeitlin). Fatih Akın’ın filmini biraz fazla uzatılmış buldum, “Killer Joe/Killer Joe” (William Friedkin) hiç fena değildi. Kim ki-duk’un filmi “Pieta/Acı” için şu kadarını söyleyeyim: benim olduğum seansta genç bir hanım, Beyoğlu Sineması’nın salonundan çıkmaya çalışırken bayıldı, ambulans çağırdılar. Onun dışında da çarpıcıydı gerçi.
Bernie Reid (Gabriel Byrne) ve Anna Welles (Charlotte Rampling). Ben Anna / I, Anna, yön. Barnaby Southcombe, 2012
Beni en çok memnun eden şey ise, “I, Anna/Ben Anna”nın beklentilerimi boşa çıkarmaması oldu. Barnaby Southcombe’un ilk filmi, günümüzde geçen ve çağın icabına uyup renkli olmakla birlikte, noir’a hakkını veren bir neo-noir.
Anna Welles (Charlotte Rampling), gizemli bir büyükanne. Ben Anna / I, Anna, yön. Barnaby Southcombe, 2012
Charlotte Rampling filme adını veren, dul, trençkotlu femme-fatale büyükannede harika. Bir cinayet nedeniyle onunla yolu çakışan hayattan bezmiş dul başkomiserde çok sevdiğim Gabriel Byrne de öyle. Southcombe filmi, Elsa Lewin’in aynı adlı kitabından, bazı değişikliklerle uyarlamış. Film noir’a duyduğu sevgi her adımda belli oluyor, janrın ustalarına selamlar yolluyor.
Gösterime girerse, izlemeyi ihmal etmeyin derim. Bu arada, yönetmen, aslında aktris Rampling’in oğlu.
Kargart’ta hayranı olduğum İnci Aral ve FABİSAB kurucusu (ben de öyleyim) arkadaşlarım Barış Müstecaplıoğlu ve Yiğit Değer Bengi ile “Edebiyatta Hayal Gücünün Yeri ve Değeri” panelindeydik. Ertesi gün de Cezayir konferans salonunda İskoç polisiye yazar (İngiltere’nin en çok satan polisiye yazarı) Ian Rankin’le bir söyleşi yaptım. Ondan önce, NTV Radyo’daki on dört yıllık programım “Cinayet Masası” için bir söyleşi yaptık (haftaya!), sonra da barda oturup, salondaki panel bitsin diye bekledik. Çok alçakgönüllü, canayakın bir zattı.
Peki, Filmekimi’nden bana ne kaldı? Gördüğüm filmler, tabii. “Amour/Aşk” (Michael Haneke), “Like Someone in Love/Sevmek Gibi” (Abbas Kiarostami), “Angels’ Share/Meleklerin Payı” (Ken Loach), “Tepelerin Ardında/Dupa Dealuri (Cristian Mungiu) ve elbette ki “Beasts of the Southern Wild/Düşler Diyarı” (Benh Zeitlin). Fatih Akın’ın filmini biraz fazla uzatılmış buldum, “Killer Joe/Killer Joe” (William Friedkin) hiç fena değildi. Kim ki-duk’un filmi “Pieta/Acı” için şu kadarını söyleyeyim: benim olduğum seansta genç bir hanım, Beyoğlu Sineması’nın salonundan çıkmaya çalışırken bayıldı, ambulans çağırdılar. Onun dışında da çarpıcıydı gerçi.
Beni en çok memnun eden şey ise, “I, Anna/Ben Anna”nın beklentilerimi boşa çıkarmaması oldu. Barnaby Southcombe’un ilk filmi, günümüzde geçen ve çağın icabına uyup renkli olmakla birlikte, noir’a hakkını veren bir neo-noir.
Charlotte Rampling filme adını veren, dul, trençkotlu femme-fatale büyükannede harika. Bir cinayet nedeniyle onunla yolu çakışan hayattan bezmiş dul başkomiserde çok sevdiğim Gabriel Byrne de öyle. Southcombe filmi, Elsa Lewin’in aynı adlı kitabından, bazı değişikliklerle uyarlamış. Film noir’a duyduğu sevgi her adımda belli oluyor, janrın ustalarına selamlar yolluyor.
Gösterime girerse, izlemeyi ihmal etmeyin derim. Bu arada, yönetmen, aslında aktris Rampling’in oğlu.
Etiketler: Abbas Kiarostami Barnaby Southcombe Ben Anna Charlotte Rampling Cristian Mungiu Fatih Akın Gabriel Byrne I Anna Kim Ki Duk Like Someone in Love Sevmek Gibi