Eski yılla vedalaşma işinin tadını kaçırmak iyi değildir ama, henüz geçen yılın filmlerine Oscar damgası vurulmadığı için, biraz daha sözünü edebiliriz herhalde. Malum, onca festival, meslek birliği ve sair kuruluş ödüllerine rağmen insanlar en çok Akademi ödüllerine itibar ediyor. Amerikan Film Akademisi’nin ödülleri veren üyeleri de artık dinozorluktan kademe kademe uzaklaşıyor. Ama bazı noktalarda hâlâ bir dışlayıcı tavırları olsa gerek diyoruz.

Geçen gün Selin Gürel’le "Köşebucak" programında bundan da söz ettik. Ortak kanaat, Akademi’nin adaylıklarda ileri bir adım atarak cüretkâr filmleri tercih ettiği yönündeydi. Ancak bu gelişme o cüretkâr filmleri seçmeye kadar gidecek mi, yoksa Oscar usulü bir En İyi Film’le mi noktalanacak? Ne olsa, adaylar listesini cüretkâr filmlerle donatıp sonunda klasik bir film seçmek hem daha kolay, hem de beklentilere uygun.

En büyük adaylar, “12 Years a Slave/12 Yıllık Esaret” ile “Gravity/Yerçekimi”. Ben şahsen, tam bir teknik hakimiyet gösteren ama insani olana da hiç yabancı kalmamış Alfonso Cuarón’un ikinci filmle yönetmen dalında daha şanslı olduğunu düşünüyorum. “Açlık”tan beri heyecanla izlediğimiz Steve McQueen’in filmi ise, film ödülüne çok yakın görünüyor. “American Hustle/Düzenbaz” ise yılın en iyi oynanmış filmi, hikâyesi de sağlam.

Öte yandan “Dallas Buyers Club” ödülü alırsa hem Oscar boşa gitmemiş olur, hem de En İyi’lerde cüret beklemeyen eleştirmenlerin sesi kısılır. “Nebraska”yı ve “Philomena”yı görmediğim için bir şey söyleyemiyorum. Her iki film ve tecrübeli oyuncuları (Bruce Dern ile Jude Dench) iyi eleştiriler aldı ama film olarak fazla şans verilmiyor. “Wolf of Wall Street/Para Avcısı”na gelince, güvenilir Martin Scorsese’nin filminin aday olarak seçilmesi bile heyecan yarattı.

Yukarıdaki ikisi hariç bütün filmleri izlemeyi başardıktan sonra benim gönlüm, “Her” ile aday olmayan “Frances Ha”dan yana. Coen Kardeşler filmi “Inside Llewyn Davis”in yokluğunu da hayli tuhaf buluyorum. Bir de şu iki eksik filmi görebilseydim...