Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Yerli sinemadan iki vahim kadın portresi

Yerli sinemadan iki vahim kadın portresi

26 Kasım 2015 - 05:11 | Ece Tatay'ın başrolünde olduğu "Yarım", sokakta oynama çağındaki Fidan'ın fettan bir geline oluşunu 'komedi' öğeleriyle yansıtıyor.
Festival iptallerinin olağanlaştığı Türkiye’de, altı yıldır sorunsuz devam eden Malatya Uluslararası Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde yer alan iki filme, belli sebeplerden dolayı dikkat çekmek gerek
Geride bıraktığımız Malatya Uluslararası Film Festivali’nin Ulusal Yarışma programında yer alan şu iki filmi art arda izlerseniz, yerli sinemanın kadın karakterlere bakışı konusunda ciddi endişelere kapılabilirsiniz. Kapılmalısınız da…
 
Bu yıl Ulusal Yarışma bölümünde 14 film çıktı karşımıza. Bu 14 film arasında, yılın en iyi iki yerli filmi de vardı; özellikle kurgu konusunda sıkıntılar yaşayan, müziğe fazla yüklenerek kendinden geçen, ilk film zaafları taşıyan yapımlar da… Bazısı hikayesine fazla aşıktı, bazısı başrol oyuncusuna. Ama bütün bunlar başka bir yazının konusu. Bizim asıl derdimiz, “Yarım” ve “Yeni Dünya”nın kadın karakterlerini inşa ederken düştükleri yanlışlar.
 
Çağıl Nurhak Aydoğdu’nun yönettiği “Yarım”da, çocuk yaşta Doğu’dan Batı’ya gelin giden Fidan’ın hem ailesinden koparılışının hem de 35 yaşındaki zeka geriliğinden muzdarip Salih ile evlendirilişinin dramına kapılıp gitmek üzereyken, tıpkı bir başka çocuk gelin filmi “Lal Gece”de olduğu gibi, hikayenin gidişatı gereğince karakterin çocuk gelinlikten “çocuk kadınlığa” evrilmesini dehşetle izledik. Filmin dramatik yönü, sokakta oyun oynaması gereken Fidan’ın tanımadığı ve sevmediği bir erkeğin karısı olma fikrine alışma sürecine yaslanırken; sonradan ortaya çıkan komedi öğeleri de karakterin bir nevi gözünün açılması, Salih’in hayatındaki yeni kadın olarak, kocasının annesine karşı sahip olduğu gücün farkına varması ve bunu kullanma girişimlerine odaklanıyordu. Nasıl “Lal Gece”de, gerdek gecesinin sabahı olmadan, sözümona çocuk gelinin masumiyetten fettanlığa geçişine tanık olduysak, "Yarım”da da Fidan’ın uyum sorunlarını geride bırakır bırakmaz dizginleri ele alışını izliyoruz. Fidan’ın bu değişiminin, seyirciyi güldürecek şekilde sunuluyor olması ise filmin gafletlerinin belki de en büyüğü.
 
Erkan Petekkaya ve Şükran Ovalı'nın başrollerinde olduğu "Yeni Dünya", özellikle antipatikleştirilmiş kadın karakteri ve tecavüzü normalleştirmesiyle bir yanlış mesajlar galerisi.
 
Benzer, hatta daha büyük bir gaflete, Caner Erzincan’ın yönettiği “Yeni Dünya” da düşüyor. Down sendromlu oğlu ve sakat kocasının yetersizliklerine isyan eden güzel Melek’in, hayattan daha fazlasını isteyen, güzel olan her şeye özenen bir kadın olarak resmedilmesi, karakterin gidişatının habercisi zaten. Tamahkar olmayışıyla seyircinin antipatisini kazanan karakterin, oğluna karşı sabrını kaybetmesi de antipatinin şiddetini arttırır cinsten. Özellikle de umudunu hiç kaybetmeyen, onurlu ve fedakar kocasıyla karşılaştırılınca… Melek’in tüm zayıflıklarının “kadın” olmasından ileri geldiği filmin dünyasında, üstlenmesi gereken önemli bir misyon daha var: Tecavüzcüsü ile yasak bir ilişkiye başlamak. Karakteri kirli şehir yaşamının bir kurbanı ve azla yetinmediği için başına gelen her şeyin sorumlusu olarak sunarken, bir yandan da tecavüz gibi ağır bir suçu, suç olmaktan çıkarmak, tüm trajik etkilerinden sıyırmak ve nihayetinde kadının ailesine olan ihanetinin ilk adımı olarak göstermek akıl alır gibi değil. “Yeni Dünya”nın en çok da kadına haddini bildirmek isterken vahim mesajlar veren senaryosu, tecavüzü normalleştirerek büyük bir suça ortak oluyor.