“Yaktın beni, Yusuf!”
Ana karakterin hiç gülmediği bir film bu. Filmin başından sonuna kadar, Yiğit Ege Yazar’ın canlandırdığı Yusuf’un yüzü nadiren duygulara kendini bırakacak kadar gevşiyor. Belki bir tek ıslahevinde geçirdiği dört yılın ardından annesini ilk kez gördüğünde. Uzun uzun teselli edilmek, gölgesine sığınmak, dizlerine yatmak için ufak bir işaret beklerken. Mahçup, pişman, heyecanlı, yeniden 13 yaşında, çocukluğunu geri istiyor. Bunu yapabilecek tek kişi, ona doya doya sarılmaktan bile imtina eden annesi oysa. “Ben affetsem ne olur, Allah affetsin” diyor fısıldar gibi. “Kardeşler”de, bundan sonra Yusuf’un yüzü hiç yumuşamıyor.
Ömür Atay, ilk solo yönetmenliğinde, genç yaşta büyük bir suçun gölgesinde yaşamak zorunda kalan iki kardeşin dünyasına sokuyor bizleri. Bu, Yusuf’un olduğu kadar ağabeyi Ramazan’ın da hikâyesi, çünkü onun da kendi hapishanesi var, ıslahevinden bin beter. Üstelik erkekliğin keskin gölgesi, daha çok onun üzerinde.
Atay’ın anlattığı, akşam haberlerinde ballandıra ballandıra sunulan üçüncü sayfa haberlerinden birinin devamı niteliğinde. Benzer filmlerde sıklıkla rastladığımız üzere, kötülüğün bireyselleştirilmediği, genel bir toplum arızasına mâl edildiği bir hikâye bu. Tek bir kişinin atmadığı, herkesin el birliğiyle büyüttüğü kör bir düğümün tam ortasında geçiyor. Suç işlendikten, suçlular cezasını çektikten ve hatta suçlular kurbana dönüştükten sonra ne oluyor? Dümen vicdana geçince en çok kimin canı yanıyor? Düzeni yıkmak değil belki ama, ondan kaçmak mümkün mü?
“Kardeşler”, eğer sadece Yusuf’un hikâyesi olsaydı, çocukluğunu kaybetmiş, harap halde bir genç adam ve bu tür filmlerde daha önce kullanılmış metaforlar dışında pek bir şey kalmazdı elimizde. Ama ilk andan itibaren itici bir yapaylıkla sarmalanmış, ona hükmedildiği şekilde olmadığı biri gibi görünmeye çalışan, hiçbir şey olmamış gibi davranmak için büyük çaba sarfeden Ramazan’ın maskesini ağır ağır düşürmesi, hikâye bağlamında filmin kozunu kuvvetlendiriyor. Yerli sinema için belki fazla tanıdık bir toplumsal yaranın, başka bir pencereden görünüşünü, teknik olarak aksamayan, ölçülü ve gösterişten uzak bir yönetmenlikle sunuyor Atay. Filmdeki tespitlerle daha önce karşılaşmış olsak da, üzerinde düşününce, ne tuhaftır ki eskiyenin bu tespitler olmadığını fark ediyor insan. Bu suç eskimiyor ki, tespitleri eskimiş olsun.