Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Sinemada “egzotik” açılımlar

Sinemada “egzotik” açılımlar

10 Temmuz 2013 - 11:07 | "Only God Forgives / Sadece Tanrı Affeder"de Nicolas Winding Refn, kendi kafasındaki maket Tayland'ı uygulamış.
Nicolas Winding Refn, kafasındaki Tayland fikrinin etinden sütünden faydalandığı “Only God Forgives / Sadece Tanrı Affeder”de akla şu soruyu getiriyor: Sinemadaki ülke temsillerinin yüzeyselliğinden hangi şartlarda rahatsız oluyoruz?Bir ülkenin bir yabancının gözünden nasıl göründüğünü merak ediyorsanız, o ülkenin sinemada “yabancılar” tarafından nasıl yansıtıldığına bakın. Sonuç, hedef tahtasına oturan ülke halkı için çoğunlukla pek iç açıcı değildir. Söz konusu ülkeye dair önyargılar, öyle olduğunu farzetmeler, abartılı ve daha da kötüsü cahil tespitler perdeden taşıyormuş gibi gelir sanki. Eğer başkaları tarafından sizin üzerinize salındıysa, yüzeysellik son derece rahatsız edicidir. Özellikle de içinde yaşadığınız, soluduğunuz kültür buna malzeme edilmişse. Ama yüzeysellik sizin dudaklarınızın arasındaysa, varlığının farkına bile varmazsınız.

Son dönemden “Taken 2 / Takip: İstanbul”u, yoğun Doğu aroması ve 50 yıl geriden gelen şehir temsili konusunda eleştirenler, “Vicky Cristina Barcelona / Barselona, Barselona”yı tipik bir gezi rehberinden çalınmış gibi görünen kareleri ile şarap, seks ve geveze İspanyol kadınlarına indirgenmiş kültür temsili konusunda eleştirdiler mi? Pek sayılmaz. Woody Allen’ın Barcelona turu genel olarak Avrupai ve büyüleyici bulundu. Buradan, herkesin kendi ülkesinde film çekmesi gerektiği gibi bir sonuç çıkmasın. Yukarıda bahsi geçen yüzeyselliği gördüğünüz yerde tanıyorsanız, ne ala. Ama bir filmin o çizgiye ne kadar yaklaştığı üzerine de düşünmek gerekir, bana kalırsa.

"Taken 2 / Takip: İstanbul" filminde Liam Neeson, yoğun Oryantalizm kokan bir İstanbul görüntüsünde.


“Drive / Sürücü” ile sinemasına hayran bırakan Danimarkalı Nicolas Winding Refn’in “Only God Forgives / Sadece Tanrı Affeder”de çizdiği Tayland tablosu, çizgiyi bilinçli / kasıtlı yüzeysellik noktasına taşıyarak soruna yeni bir boyut ekliyor. Filmini gerçek mekanlarda çeken Refn, Tayland’ı sadece kendi karakterleri için yeniden yaratma yoluna gitmiş. Filmde öyküye dahil olmayan, arka planı dolduran insanlar sıradan bir Tayland’ı yaşarken, “Sadece Tanrı Affeder” karakterleri, yoğun, sahte derin düşüncelere dalmış ve elbette karikatürize bir Tayland’ı soluyor. Derinliksiz bir öykü bu şekilde sonradan “tatlandırılmış” bir Tayland’ın üzerine yerleştirilince, haliyle filmin tüm sözde ciddiyetinden uzaklaşıp, tam tersine gülümseten bir ergen filmine kucak açıyoruz. Bütün bunların, şiddet seviyesi enikonu yüksek, karanlık ve ağırkanlı bir filmde karşımıza çıkması ise filmi “olduğu gibi” kabullenme ihtimalini düşürüyor. Filmdeki anne karakterinin atmosfere tastamam oturan eğlenceli çiğliğini ise bu genellemenin dışında bırakmak gerek. O karakterin sinemadaki “erkek annesi” kavramına ve anne-oğul ilişkisi meselesine harika bir katkı olduğunu da ekleyelim.

Refn’in Tayland ideali -ya da belki romantizmi demeliyiz- kasıtlı da olsa rahatsız edici bir tek tipleştirme çalışması. Filmin -çok da abartılmaması gereken- şiddet dozundan önce bu konuyu tartışmaya açmak daha doğru olacaktır.