Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Popüler Fransız sinemasına Fransız mı kalıyoruz?
Popüler Fransız sinemasına Fransız mı kalıyoruz?
UniFrance Films’in, Ocak’ta Paris’te düzenlediği “Rendez-vous with French Cinema” etkinliği, zaman zaman anaakıma ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın, ülkemizde hala popüler sinemanın karasularına kabul edilmemiş, üstelik tam aksi yöne doğru kovalanan Fransız sinemasının bu önyargıdan ne kadar uzaklarda seyrettiğini kanıtlar nitelikteydi.
Yurt dışında en çok izlenen Fransa yapımı filmler arasında “Lucy”nin ardından gelenlere göz atınca; tam bir Fransız komedisi olan ve bizde sadece 19314 kişi toplayan “Qu'est-ce qu'on a fait au Bon Dieu? / Sürpriz Damatlar”, muhtemelen Léa Seydoux’nun varlığı sayesinde ülkemizde 36 bin 105 seyirciye ulaşan “La belle et la bête / Güzel ve Çirkin”, ne yazık ki çocukların ilgisini üzerine çekemeyen ve 30270 kişide kalan “Minuscule - La vallée des fourmis perdues / Minuscule: Kayıp Karıncalar Vadisi” gibi filmler çıkıyor karşımıza. Liste, “Les vacances du petit Nicolas / Pıtırcık Tatilde”, “Yves Saint Laurent”, “Les garçons et Guillaume, à table! / Ben, Kendim ve Annem” ve “Attila Marcel” gibi filmlerle uzayıp gidiyor. Özellikle son üçünün, Türkiye’de 10 bin kişiye bile ulaşmadığını hatırlatalım.
Bunların içinde, Türkiye’de sanat sinemasının kucağına yerleştirilen “Fransız filmi algısı”nı uyandıracak ya da doğrulayacak tek bir film bile olmadığını fark etmişsinizdir. Ancak anlaşılıyor ki, Fransız sineması genelinde her biri anaakıma yaslanan bu filmler, yine de Türkiye’deki popüler sinema tutkunlarının ilgisini çekemeyecek kadar “Fransız” kalıyor. Türkiye’deki yabancı film pazarında Amerikan filmleri liderliğini korurken, Fransızca konuşulan filmlerin ahvali Amerika’da da farklı değil. 2014’te Kuzey Amerika’da Fransız filmlerine 21 milyon 700 bin bilet satılmış. Ancak bunun 16 milyonu, sadece “Lucy”ye ait. 40 milyon bütçeli “Lucy”nin dünya gişesinin, bütçesini 10’a katlaması gösteriyor ki, Fransız sineması “Fransızca” konuşmadığı sürece güvende.
Paris’te Fransız sinemasının 2014’te çıkardığı performans konuşulurken, durmadan tekrarlanan istatistik, ülke sinemasının son 20 yılı göz önüne alınırsa, 2014’ün en verimli ikinci sene olduğu yönündeydi. İlk sırayı, “Taken 2 / Takip: İstanbul”, “Intouchables / Can Dostum” ve “The Artist / Artist” sayesinde, 2012 yılı almış durumda. 2012, Fransız sinemasının Hollywood’daki performansı açısından da sıra dışı bir yıldı. “Artist”, En İyi Film Oscar’ı alarak bu ödülü alan ilk Fransız filmi oldu. Aynı şekilde başrol oyuncusu Jean Dujardin de En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı alan ilk Fransız aktördü. Ancak bu başarı sanat sinemasının hanesine yazılmadı elbet. “Artist”, sessiz ve siyah-beyaz bir film oluşuyla, popüler film meraklısı kimi seyirciyi elinden kaçırdıysa da, basbayağı Fransız popüler sinemasının zaferini ilan ediyordu. Film, dünya çapındaki gişesini bütçesinin dokuz katına kadar çıkardı. Türkiye’de ise “gerçek” bir Fransız filminin ulaşabileceği en yüksek rakama, yani 50000 üzerine ulaşmayı başardı.
Türkiye’de gösterime giren, Fransa yapımı Fransızca filmlerin kaderi, şimdilik bu yönde. Fransız sineması, uzun yıllardır Türkiye’deki salon sahiplerinin gözünü korkutuyor olsa da, uluslararası pazarda kendi dilimini kalınlaştırdıkça, salonlardaki Amerikan filmi hegemonyasını kırmaya en çok yaklaşacak ülke sineması olacaktır. Ancak şimdilik, herkes ikinci bir “Le fabuleux destin d'Amélie Poulain / Amélie”nin hayalini kuruyor.
