Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Locarno’nun en iyilerinden: “Gloria”
Locarno’nun en iyilerinden: “Gloria”
29 Ağustos 2013 - 12:08Çok yakında Filmekimi’nde izleyeceğiniz “Gloria”yı bu kadar iyi yapan, sadece orta yaş üstü kadının “görünmezliğini” ortadan kaldırması değil. Şili toplumunun hala devam etmekte olan kabuğunu kırma sürecine ayna tutması da en az o kadar önemliOrta yaş üstü kadınlarla ilgili neden bu kadar az film çekiliyor, hiç düşündünüz mü? Filmlerde birilerinin annesi, eski karısı veya babaannesi / anneannesi olan bu kadınları, ana karakter olarak izlemek nadiren mümkün oluyor. “Gloria” işte o nadir filmlerden biri. Meselenin yaş ile ilgili olmadığını biliyoruz, özellikle de orta yaş üstü erkek karakterler filmlerde “yaşlı kurt” havasında salınırken. Sinemanın derdi kadınla. Kadını “malzeme ederken” dikkate aldıkları ve kadın karakterlere yüklediği görevlerle ilgili her şey. Mevzunun iki boyutu var; ilki orta yaş üstü kadınların hayatında kelimenin gerçek anlamıyla “hiçbir şey” olmadığı düşüncesi. Bu düşünceden hareketle, filmlerde etraflarındaki insanlar üzerinden tanımlanıyorlar. Elbette yan karakter olarak ve sınırları önceden çizilmiş bir şekilde. İkinci boyut ise hayatlarında bir şeyler (arkadaşlıklar, romantik ilişkiler, ruhsal çalkantılar vs.) oluyorsa da, bunların seyirciyi ilgilendirmeyeceği, ona yeterince ilgi çekici gelmeyeceği fikrine odaklanıyor. Kısaca orta yaş üstü kadınların hikayeleri “satmıyor”. “Gloria”nın yönetmeni Sebastián Lelio’nun dediği gibi, toplumun görünmez kısmı onlar. Sanki son kullanma tarihleri geçmiş ve unutulmak üzere bir rafa kaldırılmışlar.
Şili yapımı “Gloria” bu safsatalara verilen en güzel cevaplardan biri. Sadece Paulina García’nın ilham verici performansıyla değil, Lelio’nun annesinden yola çıkarak 50 yaş üstü kadınları, o nesli anlama çabasıyla da dikkat çekici. Filmde kocasından yıllar önce boşanmış, yetişkin çocukları olan, nihayet kendi hayatını yaşayan Gloria’nın hayatından bir kesit izliyoruz. Bu kesitin önemi, karakterin yaşadığı bir ilişki vesilesiyle kendi zaaflarını, zayıflıklarını, ihtiyaçlarını ve insanların kendisi hakkında düşündüklerine verdiği önemi tartmaya başlamasından ileri geliyor. İşin bu kısmı önce kişisel özgürlükleri sonra da toplumda kadının özgürlük alanını dahil ediyor resme. Ve bu kadarıyla bile yeterince tatmin edici. Ama hepsi bu değil.
“Gloria”nın Şili sinemasından çıkması da kayda değer bir nokta. Çok kısa bir süre öncesine kadar bir diktatörün boyunduruğu altında yaşayan bir toplumun sineması, yeni yeni tazeleniyor, silkiniyor ve kendine geliyor. Filmin yapımcılarından olan ve Lelio’nun da yakın arkadaşı Pablo Larraín (“No”nun yönetmeni) gibi Lelio da üst-orta sınıftan geliyor. Şili’de sinema yapmak hala bir lüks. Ama Pinochet döneminde çocuk, hatta bebek olan bu yönetmenlerin, sinema aracılığıyla, büyük bir değişim sürecinden geçen ülkeleri hakkında yaptıkları çıkarımlar dikkatlerden kaçmamalı. “Gloria”da 50’li yaşlarındaki ana karakterin, çocukluğunu ve genç kızlığını hangi şartlarda, nasıl bir toplum düzeni içinde geçirdiğini düşününce, boşandıktan sonra hayatının kontrolünü yeni yeni eline alışı daha farklı bir anlam kazanıyor. Beraber olmayı seçtiği adamın eski bir asker olması da filmin Şili’nin geçmişiyle kurduğu bir başka önemli bağ. Bu karakterin temsil ettikleri, kişisel bağımlılıkları, güvenilirlik seviyesi ve Gloria’nın hayatına kattıkları ile hayatından götürdükleri, ülkenin Pinochet yıllarına da tepeden inen bir baş kaldırı aslında.
Türkiye’de ilk kez Filmekimi’nde gösterilecek çok boyutlu “Gloria”ya bu yüzden tek bir pencereden bakmamak gerekiyor. Eşeledikçe yeni bir katmana ulaşacağınız, çok zengin bir film bu. Şiddetle tavsiye edilir.
Şili yapımı “Gloria” bu safsatalara verilen en güzel cevaplardan biri. Sadece Paulina García’nın ilham verici performansıyla değil, Lelio’nun annesinden yola çıkarak 50 yaş üstü kadınları, o nesli anlama çabasıyla da dikkat çekici. Filmde kocasından yıllar önce boşanmış, yetişkin çocukları olan, nihayet kendi hayatını yaşayan Gloria’nın hayatından bir kesit izliyoruz. Bu kesitin önemi, karakterin yaşadığı bir ilişki vesilesiyle kendi zaaflarını, zayıflıklarını, ihtiyaçlarını ve insanların kendisi hakkında düşündüklerine verdiği önemi tartmaya başlamasından ileri geliyor. İşin bu kısmı önce kişisel özgürlükleri sonra da toplumda kadının özgürlük alanını dahil ediyor resme. Ve bu kadarıyla bile yeterince tatmin edici. Ama hepsi bu değil.
“Gloria”nın Şili sinemasından çıkması da kayda değer bir nokta. Çok kısa bir süre öncesine kadar bir diktatörün boyunduruğu altında yaşayan bir toplumun sineması, yeni yeni tazeleniyor, silkiniyor ve kendine geliyor. Filmin yapımcılarından olan ve Lelio’nun da yakın arkadaşı Pablo Larraín (“No”nun yönetmeni) gibi Lelio da üst-orta sınıftan geliyor. Şili’de sinema yapmak hala bir lüks. Ama Pinochet döneminde çocuk, hatta bebek olan bu yönetmenlerin, sinema aracılığıyla, büyük bir değişim sürecinden geçen ülkeleri hakkında yaptıkları çıkarımlar dikkatlerden kaçmamalı. “Gloria”da 50’li yaşlarındaki ana karakterin, çocukluğunu ve genç kızlığını hangi şartlarda, nasıl bir toplum düzeni içinde geçirdiğini düşününce, boşandıktan sonra hayatının kontrolünü yeni yeni eline alışı daha farklı bir anlam kazanıyor. Beraber olmayı seçtiği adamın eski bir asker olması da filmin Şili’nin geçmişiyle kurduğu bir başka önemli bağ. Bu karakterin temsil ettikleri, kişisel bağımlılıkları, güvenilirlik seviyesi ve Gloria’nın hayatına kattıkları ile hayatından götürdükleri, ülkenin Pinochet yıllarına da tepeden inen bir baş kaldırı aslında.
Türkiye’de ilk kez Filmekimi’nde gösterilecek çok boyutlu “Gloria”ya bu yüzden tek bir pencereden bakmamak gerekiyor. Eşeledikçe yeni bir katmana ulaşacağınız, çok zengin bir film bu. Şiddetle tavsiye edilir.