Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Keşke… (1)
Keşke… (1)
22 Mayıs 2013 - 12:05 | "Hızlı ve Öfkeli / The Fast and the Furious" (2001) ve "Hızlı ve Öfkeli 6" (2013). 12 senede yürümeye başladılar, bir de The Rock aralarına eklendi...Mevzu sinema olunca, çok sayıda “Keşke” var akıllarda. Önümüzdeki yaz vizyonu ve sektörün yaşadığı mühim sorunlar üzerinden ilk “Keşke” listemizi sunma zamanı
Ertelenme rekoru kıran, üç ayda bir vizyona girecekmiş gibi yapan, kimsenin izlemek istemediği filmler, zaman aşımı nedeniyle beraat etse ve geri kalan hayatlarına DVD olarak devam etse…
Buna karşılık aylardır gösterime girmek için sırasını, daha doğrusu sinema salonlarının keyfini / merhametini bekleyen parlak filmler, hiç beklemediğimiz bir anda üç gün sonranın programına tek kopya olarak eklenmese. Dağıtımcıların bu filmlerin duyurusunu yapmak için yeteri kadar zamanları olsa, kopya sayıları artsa, filmin ulaştığı kitle genişlese...
Eğer mevzuya bir yenilik getirilmeyecek, seyirciye daha önce görmediği bir şeyler gösterilmeyecek, bu kez de değişiklik olsun diye esas kız kaslı kahramanı alevlerin arasından çekip almayacaksa, her sene bu zamanlarda bunca kitabına uydurulmuş çizgi roman uyarlaması, süper kahraman filmi izlemek zorunda kalmasak…
Yapımcılar eski serileri sıfırdan başlatmak istediklerinde çok zorlu testleri geçmek zorunda kalsa…
Vizyon programında daha çok belgesele rastlasak...
Sırf her şekilde seyirci çekiyor diye, vizyon sineması, çizgileri insanı türden soğutan, üçüncü sınıf animasyonlarla dolup taşmasa… Hatta en güzeli, bir süre bütün hayvanlı animasyonlara ara verilse, türde başka formüllerin peşine düşülse…
Teknik olarak orijinalinin iskeletini aynen kullanan bir film, serinin altıncı filmiymiş gibi davranıp izleyiciyi çileden çıkarmasa, afişinde bir devam filmi değil sadece bir klon film olduğunu dürüstçe haykırsa...
Üç boyutlu filmlerin garanti ettiği izlenme oranı, güvenilirliğini kaybetse. Böylece dağıtımcılar kıyıda köşede kalmış, niteliksiz üç boyutlu korku filmlerine tamah etmek zorunda kalmasa...
Bağımsız sinema salonlarının sayısı artsa, vizyon sineması tek bir ağızdan çıkan kararlara göre şekillenmese, tekelleşme kabul edilebilir olmaktan çıksa...
Dörtten fazla salonu olan sinemalara, her beş salondan birini, salon bulamayan “alternatif” filmlere ayırmaları yönünde bir yaptırım uygulansa...
Sinemadan çıktığımız anda sokağa adım atsak, AVM atmosferini zorunlu olmadıkça solumasak ve sırf bu yüzden filmlerin etkisinden büyük bir hızla çıkmasak...
Ertelenme rekoru kıran, üç ayda bir vizyona girecekmiş gibi yapan, kimsenin izlemek istemediği filmler, zaman aşımı nedeniyle beraat etse ve geri kalan hayatlarına DVD olarak devam etse…
Buna karşılık aylardır gösterime girmek için sırasını, daha doğrusu sinema salonlarının keyfini / merhametini bekleyen parlak filmler, hiç beklemediğimiz bir anda üç gün sonranın programına tek kopya olarak eklenmese. Dağıtımcıların bu filmlerin duyurusunu yapmak için yeteri kadar zamanları olsa, kopya sayıları artsa, filmin ulaştığı kitle genişlese...
Eğer mevzuya bir yenilik getirilmeyecek, seyirciye daha önce görmediği bir şeyler gösterilmeyecek, bu kez de değişiklik olsun diye esas kız kaslı kahramanı alevlerin arasından çekip almayacaksa, her sene bu zamanlarda bunca kitabına uydurulmuş çizgi roman uyarlaması, süper kahraman filmi izlemek zorunda kalmasak…
Yapımcılar eski serileri sıfırdan başlatmak istediklerinde çok zorlu testleri geçmek zorunda kalsa…
Vizyon programında daha çok belgesele rastlasak...
Sırf her şekilde seyirci çekiyor diye, vizyon sineması, çizgileri insanı türden soğutan, üçüncü sınıf animasyonlarla dolup taşmasa… Hatta en güzeli, bir süre bütün hayvanlı animasyonlara ara verilse, türde başka formüllerin peşine düşülse…
Teknik olarak orijinalinin iskeletini aynen kullanan bir film, serinin altıncı filmiymiş gibi davranıp izleyiciyi çileden çıkarmasa, afişinde bir devam filmi değil sadece bir klon film olduğunu dürüstçe haykırsa...
Üç boyutlu filmlerin garanti ettiği izlenme oranı, güvenilirliğini kaybetse. Böylece dağıtımcılar kıyıda köşede kalmış, niteliksiz üç boyutlu korku filmlerine tamah etmek zorunda kalmasa...
Bağımsız sinema salonlarının sayısı artsa, vizyon sineması tek bir ağızdan çıkan kararlara göre şekillenmese, tekelleşme kabul edilebilir olmaktan çıksa...
Dörtten fazla salonu olan sinemalara, her beş salondan birini, salon bulamayan “alternatif” filmlere ayırmaları yönünde bir yaptırım uygulansa...
Sinemadan çıktığımız anda sokağa adım atsak, AVM atmosferini zorunlu olmadıkça solumasak ve sırf bu yüzden filmlerin etkisinden büyük bir hızla çıkmasak...
Etiketler: aksiyon alışveriş merkezi animasyon AVM Emek Fast and Furious Hızlı ve Öfkeli keşke kötü film Selin Gürel sinema