Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Eskisinden sonra, yenisinden önce…

Eskisinden sonra, yenisinden önce…

07 Kasım 2014 - 05:11
Sansür tartışmalarıyla hatırlanacak bir Altın Portakal’ı geride bıraktık, peki şimdi ne olacak?
Altın Portakal’ın üzerinden haftalar geçti. Kısa süre önce heyecanla tartıştığımız konular, gelecek seneki festivale kadar rafa kaldırılmış gibi görünüyor. Peki gelecek sene her şeye baştan mı başlayacağız, yoksa bu yılki sansür olayının gölgesinde koca bir festival daha mı geçireceğiz? İşin bu tarafı henüz belli değil. Festivallerin belediye organizasyonları olmaktan kurtulması yönündeki temennimiz baki. Sadece Altın Portakal özelinde değil, genel olarak, her yerel seçimden sonra çehre değiştiren festivallerin çilesi ne zaman son bulacak? En büyük soru bu.
 
Altın Portakal özelinde ise şu soruyu sorabiliriz: Festivalin imalı açıklamalarıyla varlığını kabul ettiği, ancak daha sonra türlü vesilelerle “iletişim kazası” olarak açıkladığı sansür hamlesi, Belgesel Yarışması adaylarının toplu halde çekilmesiyle festival sırasında yaşanması beklenen tartışmaların hiçbirinin yaşanmaması sayesinde, “zaten hiç olmadı ki” düşüncesinin arkasına sığınılıp, örneğin gelecek sene tümden inkar mı edilecek? Bu “iletişim kazası” örneği, gelecek sene filmlerini yarışmaya gönderecek yönetmenlerin korkulu rüyası mı olacak? Ya da tam tersi, bu senenin muğlaklığından hareketle, gelecek sene karşımıza çıkacak her filme şüpheyle mi yaklaşacağız, öküz altında buzağı mı arayacağız? Sorular çok çeşitli, cevaplar ise eksik gedik, yarım yamalak.
 
Haber bültenlerinin en sonunda, eğlenceli hayvan ya da bebek görüntülerinden hemen önce kısaca değinilen, gazetelerde ise sadece kültür sanat sayfalarını okuyanların dikkatini çeken sansür tartışmaları, bizlere aksi gibi görünse de, sinema ile birinci dereceden ilgilenmeyenlerin radarına takılmadı. Festival sırasında da, Antalya halkının aklındaki belki de en son şey, bu konuyu gündeme getirmekti. Bu açıdan hayli sessiz sedasız bir festival geçirdiğimizi söyleyebilirim. Filmlerden sonra yapılan söyleşilerin başında, Ulusal Yarışma adayı yönetmenlerin bazılarının hızlıca okuduğu “Sansüre hayır” bildirileri, bu konuya zerre kadar ilgi duymayan halkı bırakın meraklandırmayı, sıktı bile. Zaten yönetmenler de, dikkat dağıtacak kadar uzun ve beylik cümlelerle donatılmış bildiriyi okuduktan sonra, konunun daha sonra falanca yerde falanca zamanda tartışılacağını eklediler ve meseleyi havada asılı halde bıraktılar. Daha sonra halkla bir araya gelinerek, herhangi bir konunun, falanca yer ve zamanda tartışılmadığını eklememe gerek yok herhalde.
 
Halkın heybesinde, tartışılması gereken başka bir konu vardı: Yüksek bilet fiyatları. 8 TL’ye çıkan biletler, önceki senelerde özellikle Ulusal Yarışma filmlerinin gösterimlerinde insanların ayakta kaldığı salonları boş bıraktı. Antalyalılar, bu yıl festivalin yüksek fiyat politikasını bir anlamda protesto etti. Protesto ettikleri bir şey daha vardı: Ulusal Jüri. Normalde Ulusal Jüri üyelerinin, salonda herkes yerine oturduktan sonra yaptıkları görkemli giriş, uzun alkışlar, tezahüratlar, fotoğraf çektirmeler ve imza istemelerle gösterimin gecikmesine neden olurken, bu yıl bazen cılız alkışlarla bazen de sadece sessizlikle karşılandı. Bu yüzden, tuhaftır, filmler tam zamanında başladı.
 
Festivalin 51. yılı şerefine hazırlanan tanıtım videosu için seçilen görüntüler ise hayli düşündürücüydü doğrusu. “Gelenekten geleceğe” gibi iddialı bir sloganla yola çıkan festival, bu video için seçtiği filmlerle Türk sinemasının bir özetini çıkarmaya çalışmak yerine, yıllardır etrafında dönüp durduğu klasiklere, Yılmaz Erdoğan’ın jüri başkanlığı şerefine “Vizontele” ve Erdoğan’lı sahnesiyle “Bir Zamanlar Anadolu’da”yı da eklemişti.
 
Jüri kararlarına gelince, belirli bir jüriden çıkmış bütün kararların festivalin değil, o jürinin “en iyileri” olduğunu tekrar hatırlatarak, kişisel “en iyiler”imin jürininkinden farklı olduğunu eklemek isterim. Kutluğ Ataman’ın zaferi kimse için sürpriz olmadı. Ancak yarışmanın en iyi filmi “Sivas”ın En İyi İlk Film Ödülü’ne bile layık görülmemesi şaşırttı doğrusu. Nesrin Cavadzade’yi dışarıda bırakırsak, amatör performanslar içeren “Annemin Şarkısı”nın erkek oyuncularını ödüllendirmek de hayli ilginç bir karardı. Aynı şekilde “Oflu Hocayı Aramak” ile “Sivas”ın aynı ödülü kaldırması, “Çoğunluk”tan beri Altın Portakal’da gösterilen en iyi yerli film olan “Sivas”ın başına gelen en tuhaf şeydi.
 
Diğer yandan bu yıl başlayan Film Forum, festivalin en iyi kotarılmış bölümü olmanın gururunu yaşadı. Bugüne kadar, yabancı konukları arasında kimler olursa olsun, yerel festival havasından çıkamayan Altın Portakal’ın, uluslararası arenaya açılmasının ilk büyük kanıtı Film Forum oldu. Uzun yıllar boyunca devam etmesini dilerim.