Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Altın Portakal adayları mercek altında - 1

Altın Portakal adayları mercek altında - 1

10 Ekim 2013 - 10:10 | Atalay Taşdiken'in yönettiği, Zeynep Çamcı'nın başrolünde olduğu "Meryem", Altın Portakal'a yakın duruyor.
Ulusal Yarışma’nın üç filminin değerlendirmesi…Sev Beni (Maryna Er Gorbach, Mehmet Bahadır Er)

Sıradışı bir aşk hikayesi anlatmak gayretiyle yola koyulan yönetmen çiftin filmi, en çok senaryo sorunları yüzünden tökezliyor. Ukrayna’da evli bir adamla ilişki yaşayan Sasha ile Türkiye’de istemediği bir evlilik yapmak üzere olan Cemal’in dil engeline takılmadan gelişen ilişkisi, amaçlandığı gibi seyircinin ülkeye dair önyargılarını kıracak değil, neredeyse haklı çıkaracak bir düzlemde ilerliyor. Bu yanlış “anlaşılmanın” merkezinde kadın karakterin temsili konusundaki sorunlar yatıyor. Sasha karakteri, bir insan değil, adeta bir mutant kadın olarak seyirciye tanıtıldıktan sonra Cemal ile tanışmasının ardından tipik olaylarla “insani”leştirilmeye çalışılıyor. Bir noktaya kadar insanileşiyor da. Ancak karakterin üzerindeki “uzak ülkelerin kayıp prensesi” havasından hiç kurtulamıyoruz. Bu yabancılaştırıcı etki, karakterlerin aşkına inanmamız yolunda önemli bir engel. Tabii bu işin sadece fiziksel boyutu. “Sev Beni”ye, yönetmenlerin film sonrası gerçekleştirilen söyleşide dile getirdiği gibi naif bir aşk filmi olarak bakmamızı engelleyen başka engeller de mevcut. Film, ne ilginçtir ki Sasha üzerinden “zengin erkek avına çıkmış, bedenini satan Ukraynalı kadın” imajını yıkmaya tenezzül etmiyor. Filmde bu imajı yıkacak yegane kadınlar olan Sasha’nın anne ve anneannesi, gençliklerinde bu gereklilikleri yerine getirmedikleri için cezalandırılıyor sanki. “Ukraynalı kadın”ın filmdeki bu durumu, inandırıcılıktan uzak, tek taraflı bir mağduriyet hali çiziyor seyirciler için. Türk erkeğinin Ukraynalı kadına bakış açısını tersine çevirecek herhangi bir iyileştirici duruma rastlamadığımız için, ülke kadınına yönelik rahatsız edici bir genellemeyle karşı karşıya kalıyoruz. Hem de Ukraynalı bir kadın yönetmen aracılığıyla. Bütün bunları bir kenara bırakırsak, filmde çiftin birbirine yakınlaşmasını sağlayan olaylar dizisi de, tür kapsamında fazlasıyla aşina olduğumuz gelişmeler ışığında ilerlediği için, filmden geriye elimizde kalan tek şey, Ushan Çakır’ın şimdilik ödüle yakın görünen inandırıcı performansı. Bu arada yönetmenlerden Mehmet Bahadır Er’in oyunculuk denemesi pek iyi bir neticeye kavuşmuyor. Bundan sonra kamera arkasında kalması temennisiyle.

Ushan Çakır ve Viktoria Spesivtseva, Maryna Er Gorbach ve Mehmet Bahadır Er'in yönetmenliğini yaptığı "Sev Beni" filminde.


Uvertür (Alpgiray M. Uğurlu)

“Uvertür” amatör bir deneme olarak Ulusal Yarışma’da ne aradığı meçhul olan filmlerden. Tıbbi mümessil Atıf’ın tek bir gününe odaklanan film, karakterinin çıkmaza girmiş dünyasını yansıtmak için yaptığı denemelerin altından kalkamıyor. Teknik yetersizliği başlı başına bir sorunken, hikayesini bütüne yayma konusunda da akıl almaz eksiklikler taşıyor. Belki bir kısa film olarak çok daha kabul edilebilir olacakken, tekrarlara yaslanan diyalog görünümündeki monologlarla hikayesini sakız gibi uzatan ve çok geçmeden yolunu kaybeden bir filme dönüşüyor. En çok da amatör kurgu anlayışı yüzünden, seyircinin izlediklerini ciddiye almasını gittikçe zorlaştırıyor. Filmin 90 dakikalık süresinin önemli bir kısmı, hiçbir yere varmayan tartışmalar ve karakterleri derinleştirme niyeti sonuç vermeyen hamlelerle geçip gidiyor. Filmin dönüm noktası olarak karşımıza çıkan final sahnesi ise, etkileyici olmayı başaramayan, uzun ve ağdalı bir duygusal patlamaya kurban ediliyor. “Uvertür” Ulusal Yarışma’nın ödüle uzak filmlerinden.

Burak Türker, Alpgiray M. Uğurlu'nun yönettiği "Uvertür"de tıbbi mümessil Atıf rolünde.


Meryem (Atalay Taşdiken)

“Meryem”, “Sev Beni” ile birlikte Antalya seyircisinin kalbini çalan filmlerden oldu. Anlattığı öykü ile aksi düşünülemezdi zaten. Evlendikten hemen sonra İstanbul’a göçen kocası tarafından gelin geldiği evde kayınpederi ve kayınvalidesiyle bir başına bırakılan gencecik Meryem’in gerçek hikayesi, ziyadesiyle hüzünlü. Meryem’i canlandıran Zeynep Çamcı’nın naif köylü kızı portresi de inandırıcı. Ancak olay örgüsünün ancak filmin son düzlüğünde kendine gelmesi, belli bir noktaya kadar senaryonun zaaflarını fazlasıyla görünür kılıyor. Meryem’i keşfetmemizi kolaylaştıracak yan karakterler, gereken ölçüde fonksiyonel olamıyor. Her birinin görevinin önceden belirlenmiş olduğu gerçeğini sık sık hatırlıyoruz. Meryem’in, kocası uzaklarda bir kadın olarak hayatını zorlaştırmak, geçmişini seyirciye hatırlatmak, evdeki yaşamını kısıtlamak vb. nedenlerle senaryodaki yerlerini alan yan karakterler, uzun bir süre akış içerisinde bu görevlerinin dışına çıkamıyor. İçlerinden bir tanesi ise tatmin edici bir sondan bile mahrum bırakılıyor. Ancak finalde kendine gelen senaryonun şık hareketi, Çamcı’nın performansıyla beraber filmi rakiplerinden bir adım ileriye taşıyor. “Meryem” izlediğimiz yedi filmin Altın Portakal’a en yakın duranı. Tabii şimdilik. Özellikle Zeynep Çamcı’nın En İyi Kadın Oyuncu dalında şansı yüksek.