Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | “Anna Karenina”yı izlemek için 5 iyi neden
“Anna Karenina”yı izlemek için 5 iyi neden
12 Aralık 2012 - 07:12“Anna Karenina” Türkiye’de ilk olarak 15. Uluslararası Randevu İstanbul Film Festivali’nde görücüye çıkacak. Daha sonra 28 Aralık’ta vizyon seyircisiyle buluşacak. İşte bu çok özel sinema deneyimini kaçırmamak için 5 iyi neden...
2012’nin en iyilerinden “Anna Karenina” Türkiye’de ilk olarak 15. Uluslararası Randevu İstanbul Film Festivali’nin 14 Aralık’taki açılış gecesinde görücüye çıkacak. Daha sonra 28 Aralık’ta vizyon seyircisiyle buluşacak. İşte bu çok özel sinema deneyimini kaçırmamak için 5 iyi neden...
1. Joe Wright imzası
Bir dönem filminin altında onun imzasını görüyorsanız, o filmi listenize ekleseniz iyi olur. Zira türün 2000’lerde çıkardığı en önemli isim karşınızda duruyor. Wright, “Anna Karenina”da kendine yüksek bir hedef belirliyor ve başarıya ulaşıyor. Ancak bu bir tesadüf değil. Sevdiği edebiyat eserlerini beyazperdeye uyarlamak için yola çıkan yönetmen, eseri kendi yazmışçasına sahipleniyor ve eserin ruhuna tam anlamıyla vakıf olmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. İlk filmi “Pride & Prejudice / Aşk ve Gurur”da göze çarpan, tür içinde hayli orijinal kalan çekim teknikleri, ikinci filmi “Atonement / Kefaret”te sinemaseverlerin kalp atışlarını hızlandıran, artistik bir yönetmenlik anlayışının ilk adımıydı. “Anna Karenina” ise bütün bu birikimin doruk noktası. Wright artık ne çekerse çeksin, hep “Anna Karenina”da sergilediği stilize yönetmenliğiyle anılacak.
2. Dönem filminde yeni bir soluk
Bir dönem filmi için en büyük başarı, Oscar’ın En İyi Kostüm Tasarımı kategorisine hapsolmamaktır herhalde. Dönemin atmosferini yansıtan kostümleri ve set dekorasyonuyla çabucak diğer filmlerden ayrılan bir dönem filmi, Oscar gibi büyük yarışlarda teknik dalların dışına çıkmak istiyorsa, Akademi üyelerini farklı bir iş çıkardığına ikna etmek zorunda. Oysa birçok kısıtlayıcılığı olan bu türde farklı bir iş çıkarmak hiç de kolay değil. Ne mutlu ki Wright “Anna Karenina” ile zoru başarıyor. Sıradışı bir tiyatro sahnesinde sinema duygusu yakalayan yönetmen, olabildiğince hareketli ve esnek anlatım tekniği ile izleyiciyi perdeye çivileyen bir stilin peşi sıra ilerliyor. “Anna Karenina” dönem filmi izlemekten hoşlanmayanlarla dönem filmi severlerin aynı seyir zevkiyle kendilerinden geçecekleri ilginç bir ortaklığın ürünü. Türe kazandırdıklarıyla, 2012’nin en önemli sinema olaylarından biri.
3. Koreografi faktörü
Koreografi derken sadece dans sahnelerinin kastedildiği sanılmasın. “Anna Karenina” bütünüyle dev bir koreografi çalışması. Genç yaşında alanında büyük bir şöhret sahibi olan koreograf Sidi Larbi Cherkaoui ve yönetmen Wright, filmin bütününe yayılan bir performansı ilmik ilmik dokumuş adeta. Öyle ki bütün bu düzeni, ahengi bozan en ufak bir kusura rastlamak bile imkansız. Bu noktada filmin bir müzikal olmadığını da hatırlatmak gerekiyor. “Anna Karenina”nın alacağı her nefes müzikallere özgü bir havayla önceden planlanmış durumda. Ancak dikkati dağıtacak şarkıların ortada olmayışı, film için bir avantaj.
4. Kitaplara geçecek bir kurgu ve sanat yönetmenliği çalışması
Dönem filmlerinde genelde başarılı bir sanat yönetmenliği çalışması sergilenmek zorundadır, zira türün kendini gösterebileceği en önemli teknik dallardan biridir bu. Ancak kurgunun özel olarak öne çıkması, tür içinde sık rastlanan bir durum değil doğrusu. “Anna Karenina” her iki alanda da eşsiz bir başarıya imza atıyor. Filmi izlerken sanat yönetmeni Niall Moroney’nin önderliğindeki ekibin sahne üzerinde yarattığı 19. yüzyıl Rusyası’nın içinde kaybolmamak elde değil. Diğer yandan daha önce “Jane Eyre”da harika bir iş çıkaran kurgucu Melanie Oliver’ın özellikle sahne geçişleri ayakta alkışlanacak cinsten. Wright “Anna Karenina” ile tür içinde farklı bir çıkış yapabiliyorsa, bu isimlerin sayesinde.
5. Bir “Anna Karenina” daha gelmeyebilir
Tolstoy’un en uyarlama zengini eserlerinden biri olan “Anna Karenina” Wright’ın yorumundan sonra herhangi bir yönetmenin kolay kolay el uzatamayacağı bir noktaya erişti. Eserin bu filmle kazandığı zenginliğe, dönem filmlerinin sınırları içinde kalan yeni bir uyarlamanın ulaşamayacağı aşikar. Bu da demek oluyor ki, Wright’ın filmi uzun yıllar boyunca beyazperdede karşınıza çıkacak tek “Anna Karenina” uyarlaması olacak. Tabii modern zamanda geçen bir uyarlama fikrini bu öngörünün dışında bırakıyorum. Filmin neden kendisinden sonra gelenlerin önüne tıkadığını bizzat deneyimlemek için 28 Aralık’ı bekleyin.
2012’nin en iyilerinden “Anna Karenina” Türkiye’de ilk olarak 15. Uluslararası Randevu İstanbul Film Festivali’nin 14 Aralık’taki açılış gecesinde görücüye çıkacak. Daha sonra 28 Aralık’ta vizyon seyircisiyle buluşacak. İşte bu çok özel sinema deneyimini kaçırmamak için 5 iyi neden...
1. Joe Wright imzası
Bir dönem filminin altında onun imzasını görüyorsanız, o filmi listenize ekleseniz iyi olur. Zira türün 2000’lerde çıkardığı en önemli isim karşınızda duruyor. Wright, “Anna Karenina”da kendine yüksek bir hedef belirliyor ve başarıya ulaşıyor. Ancak bu bir tesadüf değil. Sevdiği edebiyat eserlerini beyazperdeye uyarlamak için yola çıkan yönetmen, eseri kendi yazmışçasına sahipleniyor ve eserin ruhuna tam anlamıyla vakıf olmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. İlk filmi “Pride & Prejudice / Aşk ve Gurur”da göze çarpan, tür içinde hayli orijinal kalan çekim teknikleri, ikinci filmi “Atonement / Kefaret”te sinemaseverlerin kalp atışlarını hızlandıran, artistik bir yönetmenlik anlayışının ilk adımıydı. “Anna Karenina” ise bütün bu birikimin doruk noktası. Wright artık ne çekerse çeksin, hep “Anna Karenina”da sergilediği stilize yönetmenliğiyle anılacak.
2. Dönem filminde yeni bir soluk
Bir dönem filmi için en büyük başarı, Oscar’ın En İyi Kostüm Tasarımı kategorisine hapsolmamaktır herhalde. Dönemin atmosferini yansıtan kostümleri ve set dekorasyonuyla çabucak diğer filmlerden ayrılan bir dönem filmi, Oscar gibi büyük yarışlarda teknik dalların dışına çıkmak istiyorsa, Akademi üyelerini farklı bir iş çıkardığına ikna etmek zorunda. Oysa birçok kısıtlayıcılığı olan bu türde farklı bir iş çıkarmak hiç de kolay değil. Ne mutlu ki Wright “Anna Karenina” ile zoru başarıyor. Sıradışı bir tiyatro sahnesinde sinema duygusu yakalayan yönetmen, olabildiğince hareketli ve esnek anlatım tekniği ile izleyiciyi perdeye çivileyen bir stilin peşi sıra ilerliyor. “Anna Karenina” dönem filmi izlemekten hoşlanmayanlarla dönem filmi severlerin aynı seyir zevkiyle kendilerinden geçecekleri ilginç bir ortaklığın ürünü. Türe kazandırdıklarıyla, 2012’nin en önemli sinema olaylarından biri.
3. Koreografi faktörü
Koreografi derken sadece dans sahnelerinin kastedildiği sanılmasın. “Anna Karenina” bütünüyle dev bir koreografi çalışması. Genç yaşında alanında büyük bir şöhret sahibi olan koreograf Sidi Larbi Cherkaoui ve yönetmen Wright, filmin bütününe yayılan bir performansı ilmik ilmik dokumuş adeta. Öyle ki bütün bu düzeni, ahengi bozan en ufak bir kusura rastlamak bile imkansız. Bu noktada filmin bir müzikal olmadığını da hatırlatmak gerekiyor. “Anna Karenina”nın alacağı her nefes müzikallere özgü bir havayla önceden planlanmış durumda. Ancak dikkati dağıtacak şarkıların ortada olmayışı, film için bir avantaj.
4. Kitaplara geçecek bir kurgu ve sanat yönetmenliği çalışması
Dönem filmlerinde genelde başarılı bir sanat yönetmenliği çalışması sergilenmek zorundadır, zira türün kendini gösterebileceği en önemli teknik dallardan biridir bu. Ancak kurgunun özel olarak öne çıkması, tür içinde sık rastlanan bir durum değil doğrusu. “Anna Karenina” her iki alanda da eşsiz bir başarıya imza atıyor. Filmi izlerken sanat yönetmeni Niall Moroney’nin önderliğindeki ekibin sahne üzerinde yarattığı 19. yüzyıl Rusyası’nın içinde kaybolmamak elde değil. Diğer yandan daha önce “Jane Eyre”da harika bir iş çıkaran kurgucu Melanie Oliver’ın özellikle sahne geçişleri ayakta alkışlanacak cinsten. Wright “Anna Karenina” ile tür içinde farklı bir çıkış yapabiliyorsa, bu isimlerin sayesinde.
5. Bir “Anna Karenina” daha gelmeyebilir
Tolstoy’un en uyarlama zengini eserlerinden biri olan “Anna Karenina” Wright’ın yorumundan sonra herhangi bir yönetmenin kolay kolay el uzatamayacağı bir noktaya erişti. Eserin bu filmle kazandığı zenginliğe, dönem filmlerinin sınırları içinde kalan yeni bir uyarlamanın ulaşamayacağı aşikar. Bu da demek oluyor ki, Wright’ın filmi uzun yıllar boyunca beyazperdede karşınıza çıkacak tek “Anna Karenina” uyarlaması olacak. Tabii modern zamanda geçen bir uyarlama fikrini bu öngörünün dışında bırakıyorum. Filmin neden kendisinden sonra gelenlerin önüne tıkadığını bizzat deneyimlemek için 28 Aralık’ı bekleyin.
Etiketler: Aaron Johnson Anna Karenina dönem filmi festival film Joe Wright Jude Law Keira Knightley Randevu İstanbul Rus Selin Gürel sinema Tolstoy