Milliyet Sanat »Yazarlar » Selay Sarı | Samimiyetin devri geri gelecek
Samimiyetin devri geri gelecek
19 Eylül 2016 - 12:09Şehirde yalnız ayakta duran kadınların dünya çapındaki sembolü Bridget Jones, 'Bridget Jones'un Bebeği' filmiyle 12 yıl aradan sonra geri dönüyor
Çarşamba günü vizyona giren 'Bridget Jones'un Bebeği'nde bir haber programı yapımcısı olarak çalışan kahramanımız, 8 aylık hamile olduğu hâlde kendisini 'beceriksiz ve devri geçmiş' olduğu için işten çıkarmak isteyen genç patronu Alice'e şöyle bir cevap veriyor: "Sen sırf sansasyon peşinde koşarken ben bir anlamı olan şeylere ilgi duymayı bırakmayacağım. Bir gün dürüstlük ve samimiyetin devri geri gelecek!" 2016 yılında geçmesine rağmen akıllı telefonların sadece mesajlaşmak ve konuşmak için kullanıldığı, Tinder'dan iki saat içinde bir kez bahsedildiği, Snapchat ve Instagram'ın adının bile geçmediği bir film derdini daha iyi açıklayamazdı.
Bridget Jones'u ilk tanıdığımızda, buhranlarını kırmızı pijaması, votka ve Chaka Khan'la aşmaya çalışan bir kadındı.
20 yıl önce bir roman karakteri, 15 yıl önce ise Renee Zellweger'ın üzerine oturan performansıyla bir popüler kültür fenomeni olarak hayatımıza giren Bridget Jones, üçüncü kez beyazperdeye konuk oluyor. 2001 tarihli, romantik komedinin en iyi örneklerinden olan 'Bridget Jones'un Günlüğü'nü, 2004'te aynı övgüleri dizemeyeceğimiz 'Bridget Jones - Mantığın Sınırı' takip etmişti. Bu hafta gösterime giren 'Bridget Jones'un Bebeği' ise, hem ilk filmin ruhuna daha yakın olmasıyla hem de anneliğe getirdiği farklı bakışla karakteri sevenleri tatmin edecek bir yapım. Son iki yıldır Türk romantik komedi dizilerinin tartışmasız başrolü hâline gelmiş, hayatta ne iş güç yaptığı belli olmayan, sadece sakarlığı ve sürekli yardıma ihtiyaç duymasıyla yakışıklı ve zengin erkekleri kendine çeken genç kadın modelinin yanlış biçimde esinlendiği Bridget Jones'u tekrardan tanımaya çalışalım.
Gazete köşesiyle başladı
Bridget Jones'u bu kadar popüler yapan neydi? Öncelikle karakterin yaratıcısı Helen Fielding'in seçimlerini ele alalım. Fielding, 1995 yılında İngiliz gazetesi The Independent'ta 'Bridget Jones'un Günlüğü' köşesini yazmaya başladı. Her günlük girişinin başında kilo, sigara, içki ve kalori raporlanıyor, raporda duruma göre beraber olunan erkekler, telefonun çalması beklenirken geçen dakikalar, olumlu ve olumsuz düşünce sayıları gibi ek veriler de yer alıyordu. Fielding, Bridget Jones üzerinden '90'lar Londrasında yalnız yaşayan, kendi ayakları üzerinde duran ve aşkı arayan, yakın arkadaşlardan kurulu bir 'aile'nin koruması altındaki otuzlu yaşlarının başında bir kadının portresini çıkarıyordu.
Colin Firth, Renée Zellweger ve Hugh Grant'in başrollerini paylaştığı ilk film, romantik komedinin en iyi örneklerinden.
Peki Bridget Jones filmlerinde nereden nereye geldi? Bridget'le tanıştığımızda, kendisi Türkiye'de bağımsız bir hayat kurmaya çalışan, 20-30'lu yaşlarında genç kadınların iyi bildiği bir tecrübeye maruz kalmaktadır: Yeni yıl yemeğinde (bayram diyelim) bir tanıdığın oğluyla (hem de avukat) başgöz edilmeye çalışılmak. Ancak Darcygillerin annesinin hediye ettiği geyikli kazağı giymiş nemrut oğlu Mark, Bridget'e kaba davranarak muhabbeti yarıda keser. Kahramanımız da bu hakarete karşılık filmin önemli bir kısmını Mark Darcy'ye gıcık olarak geçirir. Bu arada çalıştığı yayınevindeki patronu Daniel Cleaver'la bir ilişkiye adım atar. Bridget'in kolay tükenmeyen hayat enerjisi, ağır sakarlığına rağmen kritik zamanlarda ortaya çıkan parlak zekası ve yazının başında da değindiğimiz samimiyeti, Cleaver'la ve sonrasında tüm seri boyunca Mark Darcy'yle bir küs bir barışık yürüteceği ilişkiye bir anlam verir. Bu arada Daniel Cleaver tarafından aldatılınca işini bırakmak zorunda kalan Bridget, bir haber programında muhabir olarak iş bulmuştu. Yeni filmdeki program yapımcılığı görevi, bu meslekte başarıyla ilerlediğini ortaya koyuyor.
Bridget'in seçimi: İki baba adayı, Mark Darcy (Colin Firth) ve Jack Quant (Patrick Dempsey) ile annelik yogası kursunda.
Seçmek ya da seçmemek
'Bridget Jones'un Bebeği' filminde kahramanımız artık 43 yaşında ve aşk defterini kapattığına inanıyor. Onu bu ruh hâlinden çıkarmak isteyen sunucu arkadaşı Miranda'yla Glastonbury Festivali'ne gidiyor ve 'Grey's Anatomy'nin ünlü Doktor McDreamy'si Patrick Dempsey'in canlandırdığı çekici ABD'li Jack'le tek gecelik bir ilişki yaşıyor. Birkaç gün sonra ise yıllardır ayrı olduğu, bu arada evlenmiş ve boşanmak üzere olan Mark Darcy'yle yine tek geceliğine bir araya geliyor. Bu bir haftanın sonucunda kimden olduğunu bilemediği bir bebeğe hamile kalan Bridget, filmi kendisine eş, bebeğine de baba olabilecek erkeği seçmeye çalışarak geçiriyor. Hamileliğinin son günlerinde hem işini hem de erkekleri kaybetmiş, ancak ümidini kaybetmemiş bir kadın olarak buluyoruz onu. Kırklı yaşlarında bir kadının hem seçim hem de yalnız kalma hakkına sahip olduğu bu senaryonun, giderek muhafazakarlaşan dünyamıza neredeyse radikal kaçtığını söylemek mümkün. Türk malı taklitlerin atladığı nokta da bu: Bridget Jones erkeklere ihtiyacı olduğu için değil, onlarsız da hayatta kalabildiği için bu kadar sevilir. O yüzden kendisiyle beraber tekrarlayalım: Samimiyetin devri geri gelecek!
İlham perisi Jane Austen
Fielding'in gazete köşesiyle eşzamanlı olarak yayınlanan ve seyirci rekorları kıran, Bridget'in de 'izlediği' Jane Austen uyarlaması 'Pride and Prejudice / Gurur ve Önyargı' dizisi, Fielding'in ilk Bridget Jones romanının çatısını oluşturdu - hatta dizide Bay Darcy'yi canlandıran Colin Firth, film serisinde de Mark Darcy rolünü üstlendi. 1996'da yayınlanan ilk romanı 1999'daki 'Bridget Jones - Mantığın Sınırı' takip etti. Sinema uyarlamasından farklı olarak, yine bir Jane Austen klasiği olan 'Persuasion / İkna'dan ilham alan roman oldukça başarılıydı ve Bridget'in yanı sıra annesinin de altmışlı yaşlarında yaşadığı kaçamağa göz atıyordu.