Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Yüz Yılın Evi Eski Bir Konağın ve Hatırlattıklarının Hikâyesi

Yüz Yılın Evi Eski Bir Konağın ve Hatırlattıklarının Hikâyesi

21 Şubat 2019 - 06:02
Yüz Yılın Evi, Perili Evler (Haunted Houses) üst başlığıyla ulus kavramı üzerine GalataPerform (Türkiye), The Red House Centre for Culture and Debate (Bulgaristan), Experimental Stage/-1 (Yunanistan), Theater Neumarkt (İsviçre) ve Studio ?/Maxim Gorki Theatre (Almanya) ortaklığında; War or Peace: Crossroads of History 1918-2018 (Savaş veya Barış: Tarihin Kesişmeleri 1918-2018) Festivali kapsamında geliştirilen ve Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından da desteklenen çokuluslu bir prodüksiyonda yer alıyor.

Yazan: Yeşim Özsoy, Ferdi Çetin, Yöneten ve Oynayan: Yeşim Özsoy, Müzik&Canlı Performans: Kıvanç Sarıkuş, Video Tasarımı: Melisa Önel, Işık Tasarımı&Teknik Koordinasyon: Ayşe Ayter , Ses&Işık Kumanda: Hasan Hakan Yılmaz, Proje Asistanı: Nilay Yerebasmaz, Belgesel Videosunun Katılımcıları: Yeşim Özsoy, Turan Necdet Özcan, Konak Videosunun Oyuncuları: Elif Ongan Tekçe, Sanem Öge, Emir Politi, Yaman Ceri, Kıvanç Sarıkuş, Görüntü Yönetmeni: Arda Yıldıran, Kamera Asistanları: Hasan Öztaş, Uğurcan Tüzel

 

Seslendirme Oyuncuları: Katayoun Momtaheni, Karin Ataoğlu, Nükhet Akkaya, Elif Ongan Tekçe, Enginay Gültekin, Ayşe Lebriz Berkem, Yeşim Özsoy

 

“Yarı otobiyografik ve gerçek ile kurgunun iç içe geçtiği oyun, eski bir konağın; İbrahim Ethem Efendi Konağı’nın kişisel tarihsel yolculuğunda müzik-video-hikâye anlatımıyla bütünsel olmayan, tek olmayan bir tarih kurgusuna işaret ediyor. Konakta yaşayan anneanne, eşyalar, anlatılan kişiler, mekânlar, hayvanlar, şeylerin hepsi, kendi sesinden kendilerini anlatırlar. Oyun, onların hikâyeleri yoluyla ulus kavramlarının, tek tarih, tek millet, tek din kısacası teklik ve orijin kavramının sorgulandığı bir konak ve detaylarıyla seyirciyi baş başa bırakıyor. Konak, bu anlamda, üst üste binmiş hikâye ve zamanların bir araya geldiği temsilî bir alan niteliği taşıyor, diye tanıtılıyor “Yüz Yılın Evi”.

 

Eski konağın yaşadıkları, eski konakta yaşanmış günler belleklerde canlı hâlâ.
 
 
 

Boş bir sahne, bomboş da sayılmaz hani, karşıda bir beyaz perde, yerde eski bir gramofon, az ilerisinde o gramofonla katiyen çağdaş olmayan bir yıkım makinesi. Gramofon ne kadar mutlu anları, sevinçleri, geçmiş güzel günleri simgeliyorsa, makine de bir o kadar yıkımı, yok etmeyi, ölümü, geleceğin umut vaat etmeyen günlerini çağrıştırıyor.

 

Sonra müzik başlıyor, sonra Yeşim Özsoy giriyor sahneye. Sonra perdeye video görüntüleri yansıyor. Konağın içi boşalmış görüntüsü oyunun temel dekorunu oluşturuyor. Yeşim’in anneannesini görüyoruz büyük ekranda. Çağdaş, uygar bir yaşlı hanımefendi görüntüsü. Evet, Osmanlı’yı yaşamış, Cumhuriyet’le değişimi görüp 1959’da yok olmuş bir konakta 1919’da doğan ve bugün hâlâ olan bitene tanıklık eden o hanımefendi bugüne ve geçmişe bakmamız için sesleniyor bize. Yeşim Özsoy, bir ‘hikâye anlatıcısı’ olarak konağın yerine geçiyor ve anlattığı hikâyeler yoluyla 1918-2018 arasındaki yüz yıllık sürece tanık olmaya çağırıyor.

 

 

Kim bilir ne görkemli günler gördü o çifte merdivenler.
 
 
 
 

Bu konak aslında “yazlık”mış, İstanbul’un ünlü yangınları yüzünden kışlık konaktan çıkmak icap edince yazlık konağa taşınmak zorunluluğu doğmuş. O yüzden ısıtma donanımı yok. Kalorifer şöyle dursun, soba kuracak düzen bile yok. Düzen bozuldukça ne yuvanın sıcaklığı kalıyor, ne ailenin sıcak atmosferi. Gel zaman git zaman konak kılık değiştiriyor.Kapılara kalın perdeler dikiliyor, yorgan gibi, hem soğuğu kesiyor, hem zaruretten kiraya verilen odalara ses yalıtımı sağlıyor. Bu arada gündelikçi terziyle, acem halısıyla, çini tabaklarla tanışıyoruz.

 

 

 
 
 
 

Yakın günlere yaklaştıkça işin rengi yine değişiyor; donanımsız siyasetçilerin, mesleksiz müteahhitlerin “milletin anasını bellemek”le özdeşleşen kalkınma anlayışı çerçevesinde betonlaşmanın hoyrat görüntüleri giriyor hayatımıza. Kentsel dönüşüm diye bir yutturmacayla her bir santimetrekare toprağa göz dikiliyor, eskiymiş yeniymiş, sağlammış değilmiş hiç umursamadan yıkım makineleri sokuluyor şehrin harim-i ismetine.

 

Sonra yazar Yeşim Özsoy soruyor: “Geldiğimiz noktadan geçmişe bakmak mümkün müdür? Ne kadar ilerledik ve neye yaradı? İlerledik mi? Geriye gitmek mümkün mü? Gerisi nedir? Orada da var olmak mümkün müdür bu saatten sonra? Yıktıklarımızın yerine ne koyduk? Bir şeyler koyabildik mi? Yoksa sadece bir buldozerin hafızasında mı yaşıyoruz artık?”

 

İyi niyetle, özveriyle, emekle çalışılmış bir prodüksiyon.  Eli yüzü düzgün bir iş çıkmış ortaya. Biraz daha dinamik mi olsaydı, biraz daha atak mı olsaydı, biraz daha cüretkâr mı olsaydı, kesin bir şey söylemek olanaksız. Ataklık, cüretkârlık görece kavramlar. Yeşim Özsoy en azından bir durum saptaması yapmış, iyi de etmiş.

 

 

***

 

 

Tiyatrolardan Haberler

 

Tiyatro Ak’la Kara bir “ilk”i sunuyor:

RADYATRO SHOW

 

 

 
 
 

Tiyatro Ak’la Kara yeni sezona iddialı oyunu “Radyatro” ile başladı.  Jules Verne’nin 80 Günde Dünya Gezisi’yle yola çıkan oyun bir radyo tiyatrosunun sahnelenişini anlatıyor. Dünyada bir ilki gerçekleştiren oyunda ütü, balon, ızgara teli, kibrit kutusu gibi nesnelerden hiç bilinmeyen sesleri çıkarıp seyirciye çeşitli efekt sesleri sunuyor. Aslında bir radyo oyunu ama sahneleniyor. Radyo efektlerini oyuncular kendi malzemeleriyle yapıp aynı zamanda oyunu oynuyorlar. Mesela tahta bardaktan at sesi, küvetten dalga sesi, dikiş makinesinden tramvay sesi, balondan martı sesi... kibrit kutusu, ütü, ızgara teli, bisiklet tekerliği gibi 60 farklı malzemeden hayatın içinden sesler olduğunu görüyoruz. 

 

Yazan: Savaş Özdural, Süpervizor: Ali Gökmen Altuğ, Reji Asistanı:Ümit İlban, Oyun Asistanı: MeldaDemirtaş, Müzik:Fatih Özacun, Efekt Danışmanı: AliÖren, Oynayanlar: PelinTurancı, SavaşÖzdural, ÖzdemirÇiftçioğlu, FatihGülnar, Fatih Özacun.

 

 8, 16 Şubat 20:30, 24 Şubat 17:00.

Bahariye Caddesi Akyıldızpasajı no:9

                               Kadıköy -  0216 541 43 59