Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Yılın Oyunu: Savaş
21 Şubat 2014 - 04:02
“Savaşta yapamam dediğimiz ne kadar çok şey yaptık.”“Savaş bitti, barıştık, dense baltaları gömmek, affetmek mümkün mü?”

SAVAŞ- Yazan: Lars Norén, Yöneten/Çeviren: Serdar Biliş, Tasarım: Gamze Kuş, Koreografi Candaş Baş, Ses Koçu: Susan Main, Yönetmen Yardımcıları: Pınar Bekaroğlu, Tamer Can Erkan, Işık: Cem Yılmazer, Ses tasarımı: Mustafa Özdemir, Video: Ali İhsan Elmas, Mehmet Sami, Fotoğraf: Özgür Onan, Görsel Tasarım: Emrah Kavlak, Koordinatör: Pınar Fidan. Oynayanlar:  Tilbe Saran/ Sermet Yeşil/ Erkan Avcı/ Damla Sönmez/ Ecem Uzun. Her cumartesi Kadir Has Üniversitesi’nde.

 

İsveçli yazar Lars Norén’in yazdığı “Savaş”, 1992-95 yılları arasındaki Bosna Savaşı’nın yol açtığı yıkımı bir ailenin başından geçenlerle, daha doğrusu başına gelenlerle yansıtıyor. Sahnede izlediklerimiz, hiç kuşkusuz ne sadece Bosna savaşıyla ilgili, ne de 1992-95 yıllarıyla. Dünyanın her yerinde ve her çağda yaşanmış, yaşanmakta olan ve yaşanacak gerçekler. Savaşlar var olmaya devam ettikçe yaşanacak gerçekler…

 

Damla Sönmez, Ecem Uzun ve Tilbe Saran: Yaşam her şeye rağmen devam ediyor.

 

Bu oyun için reji şöyle, dekor böyle, ışık nasıl, oyunculuklar ne düzeyde diye bir eleştiri yazılmaz. Oyuna gidilir, içe saplanan acı duyulur, suratın ortasına peşpeşe yumruklar yenir, gülünür, ağlanır, o kusursuz yapıma emeği geçen herkesin eli öpülür. Ve bir tek şey öğrenilir:

 

SAVAŞTA ÖLMEKTEN BİN BETER OLAN ŞEY, SAVAŞTA ÖLMEMEKTİR.

 

Sermet Yeşil savaş gazisi mi, savaş mağduru mu?

 

 

İKİ RESİM ARASINDAKİ FARK

 

 

Zeynep Özyağcılar ve Aydın Şentürk “Uçlar”ı simgeliyorlar.

 

 

Tiyatro Martı, “Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır” sloganlı ilk oyunuyla seyirci karşısına çıktı

 

UÇLAR- Yazan: William Mastrosimone, Yöneten: Yıldırım Fikret Urağ, Dekor tasarımı: Barış Dinçel, Oynayanlar: Zeynep Özyağcılar/ Aydın Şentürk/ Zeliha Bahar Çebi/ Simge Defne.

Tiyatro toplulukları çeşitli sorunlarla boğuşurken, yeni tiyatroların açılması hiç kuşkusuz sanatçıların yılmayacağını, dayatılan bütün koşullara direneceklerini kanıtlayan ve muştulayan sevindirici gelişmeler. Bu çiçeği burnunda topluluklardan biri de Güzin-Erdal-Zeynep Özyağcılar tarafından kurulan Tiyatro Martı. Tiyatronun ilk oyunu Amerikalı yazar William Mastrosimone’un “Uçlar” adlı yapıtı. Oyunun 1982’deki ilk off-Broadway prodüksiyonunda Marjorie rolünü Susan Sarandon oynamış. Daha sonraki süreçte, ciddi rollerde de oynayabileceğini kanıtlamak amacıyla Farrah Fawcett aynı rolü üstlenmiş. “Uçlar” Amerika’da da yaygın görülen kadına şiddeti, tecavüzü irdeliyor. Dahası cinayet işlediği kesinlikle bilindiği halde somut kanıt olmadığı için serbest kalan ünlü basketbolcu örneğinde gördüğümüz gibi, delil yetersizliği kadına karşı işlenen suçlarda suçlunun ya çok az bir cezayla paçayı kurtarmasına ya da ceza bile almamasına neden olabiliyor. Gerilim filmlerinde sayısız benzerini gördüğümüz bu tür olaylarda, bir de serbest kalan suçlunun aynı kadından, kadınlardan intikam almaya kalkışması da sık rastlanan bir gerçek.

Ülkemizde de kırsal kesimde öteden beri töre cinayeti kisvesi altında kadınların öldürülmesi, adı üstünde “töre” diye bir yutturmacaya dayandırılarak gerçekleştirilirken, son yıllarda eski sevgililerin, eski kocaların, kısacası kişiliksizliklerini tabancayla, bıçakla örtmeye çalışan insan suretindeki yaratıkların işledikleri cinayetler giderek azgın bir artış temposuyla şehirlere de yayıldı. Tiyatro Martı ekibi de oyunu özellikle bu nedenle seçtiklerini vurguluyor.

 

Özyağcılar ve Şentürk yine “Uçlar”ı simgeliyorlar, ama roller değişmiş.
Oyun

Oyunda bir kadının hikâyesi anlatılıyor. İki kız arkadaşıyla aynı evde yaşayan kadın, bir gün evde yalnızken tanımadığı bir erkek evine giriyor ve kadına önce sözlü, ardından fiziksel şiddet uyguluyor. Ancak, kadın böcek ilacı sıkarak adamı etkisiz duruma getiriyor, ellerini ayaklarını bağlayarak şöminenin içine sokuyor. Böyle olunca da görünürdeki roller değişiyor ve kadın mağdurken zalim konumuna geçiyor, adam da bir tür mağdur olarak görülüyor. Kadının kız arkadaşları eve gelip bu manzarayla karşılaştıklarında, tecavüz olaylarıyla ilgili farklı görüşler ortaya dökülüyor. Polise haber verilmeli mi, verilmemeli mi tartışması yapılırken Terry adındaki kadın, yabancı adam her ne kadar tecavüze yeltenmişse de fiil gerçekleşmediği ve hiçbir kanıt olmadığı için polis çağırılsa bile adamın kovuşturulmayacağını iddia ediyor. Diğer kadın Patricia ise adalet mekanizmasının çalışacağına hâlâ inanabiliyor ve polis çağırmakta ısrarcı oluyor. Bu arada, iki kadın böcek ilacı yüzünden gözlerini açamayan adama da yiyecek içecek vermeye başlıyor; bir tür Stockholm sendromu baş gösteriyor. Ayrıca, adam önceden eve gelen mektupları açıp hepsi hakkında edindiği ve kadınların arasını açabilecek nitelikteki bilgileri de açığa vurunca, üç ev arkadaşı arasında soğuk bir hava esmeye başlıyor.



Oyunun Yorumu Barış Dinçel’in kadınların içinde bulunduğu kısır döngüyü vurgulayan bir daire ortasındaki dekoru, gerek bu yaklaşımı, gerekse en ufak ayrıntıya kadar işleyen özenli çalışmasıyla çok başarılı. Oyunun bazı sahnelerinde bütünlüğü bozmayacak kırpmalar yaparak, uzunluk biraz giderilebilirdi diye düşünüyorum. Yönetmen Yıldırım Fikret Urağ bu yolu seçmemiş, metinde kırpma yapmışsa bile bu yetersiz kalmış. Tek olay etrafında dönen oyunun iki saati aşan bir süreye dayanması yer yer tekrarlara ve tekdüzeliğe yol açıyor. Yönetmen özellikle Zeynep Özyağcılar’ı gerekmediği kadar “büyük” oynatmış. Abartılı hareketler, abartılı tonlamalar, rollerin değiştiği noktada ortaya çıksa anlamlı olabilirdi. Oysa oyunun daha ilk sahnesinde aynı abartıyla karşılaşıyoruz. Oyunun daha sonraki sahnelerinde işlevi olacak böcek ilacının makul bir açıklaması olsun diye, başlangıçta Marjorie’nin (Özyağcılar) bacağını sokan ya da ısıran böceğe ilaç sıktığı bir sahne var. Ancak, bu sahne neredeyse Marjorie’nin ruh hastası olacağına inanacağımız bir abartıyla oynanıyor. O böcek, sinek her neyse, yakalanıp kibritle yakılıyor, o yetmiyor üzerine ilaç sıkılıyor. Bu sahnede Marjorie’nin sergilediği saldırgan, hatta sadist tavır, tecavüz girişiminden sonra yer alması gereken öfke ve şiddet patlamasının niteliğini farklılaştırıyor, hatta yanlış değerlendirmelere yol açabiliyor. Çünkü en baştan itibaren karşımızda zaten ruh sağlığı pek yerinde olmayan bir kadın görüyoruz.

Zeynep Özyağcılar, oyun çizgisini, Aydın Şentürk’ün birkaç ton daha alttaki çizgisiyle aynı paralele getirirse, çok daha başarılı bir ikili oluşturacaklar. Çünkü oyunun iki baş karakteri var ve bu iki kişi bir tahtırevallide karşılıklı alçalıp yükselmek durumundalar. Tecavüz girişimcisi Raul rolünde, Aydın Şentürk nispeten ekonomik bir oyunculuk biçemi geliştirerek başarılı oluyor.

Zeynep Özyağcılar ve Aydın Şentürk’ün verdiği emekle ayakta duran oyunun diğer iki karakteri için ne yazık ki aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Gerek Terry’yi canlandıran Zeliha Bahar Çebi, gerekse Patricia’da Simge Defne oyunun atmosferine hayli yabancı kalıyorlar.
İletişim: 0212. 281 12 00 – 0541. 281 12 00 

Hayal Kahvesi’nde Şubat Oyunları

 

Hayal Kahvesi, çeşitli tiyatrolara kapısını açmayı sürdürüyor. Şubat sonuna kadar altı farklı tiyatronun aşağıda aktarılan yapımlarını izleyebilirsiniz.

 

"04:34" – 20 Şubat / "Shakespeare’in Bütün Eserleri" – 22 Şubat

 

"Titanik Orkestrası" - 25 Şubat / "100" - 27 Şubat
 
"İyi İnsanlar" - 24 Şubat / "Suç ve Ceza" – 28 Şubat
 

Aldatma Sanatına Giriş           

 

Aldatma Sanatına Giriş, Gusto’nun ilk oyunu

Kimi seçersen seç aklın hep seçmediğinde kalacak… Yeni kurulan gusto’nun ilk oyunu beş arkadaşın iç içe girmiş hayatları üzerinden ilişkileri, yaşamın saçmalığını, tüketim toplumunun insani değerleri nasıl tükettiğini yansıtırken, etik kavramı üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini gözler önüne seriyor. Farklı kurgusu ve tarzıyla seyirciyi şaşırtan oyun, sadece gustosu yüksek olanlar için…

Yazan- Yöneten: Gökhan Erarslan, Işık Tasarım ve Uygulama: Cemil Yılancı- Erkan Tosun- Erdem Serter, Dekor: Serkan Kavurt, Kostüm: Ezgi Hüyükpınar- Francois Damien, Müzik: Emrah Can Yaylı, Oyuncular: Ahmet Akın Canalioğlu, Burak Bayer, Ezgi Hüyükpınar, Filiz Çelik, Serkan Kavurt. Oyun 24 Şubat 20:30’da Emek Sahnesi’nde izlenebilir.

İletişim: 0 216 545 73 76