Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Varan Üüüç - Bir Liraya Bir Yaşamı Çitlemek

Varan Üüüç - Bir Liraya Bir Yaşamı Çitlemek

18 Mayıs 2013 - 07:05 | Kırmızı, topuklu, rugan pabuçlarla sonsuza açılmak
“6 Üstü Oyun” projesinin üçüncü yapıtıTık…Tıkıdı… Tıkılap" da seyirciyle buluştuTIK…TIKIDI…TIKILAP- Yazan: Ayşe Bayramoğlu, Yöneten: İlyas Odman, Mekan ve Kostüm Tasarımı: Başak Özdoğan, Işık Tasarımı: İsmail Sağır, Müzik Tasarımı: Onur Kahraman, Oynayan: Nihal Koldaş.

Oyunun yazarı Ayşe Bayramoğlu'nun, “Bu uzun bir düşüşün hikâyesidir. Siz sonuna yetiştiniz,” diye tanıttığı “Tık… Tıkıdı…Tıkılap” kırmızı rugan pabuçların topuk seslerini yansıtıyor adında.

Yiğit Sertdemir’in proje sanat yönetmeni olduğu oyun, Kumbaracı50’nin uzun bir Boğaz Köprüsü’ne dönüştürülmüş salonunda oynanıyor. Salon boyunca uzanan kırmızı kordonlar köprünün askılarını oluşturmanın yanı sıra olay yerini de belirliyor. Ve oyun, Ayşe Bayramoğlu’nun dediği gibi ancak sonuna yetişebildiğimiz bir noktada başlıyor.

Nihal Koldaş geçmişini peşinden sürüklerken geleceğini de kırmızı kordonların arasında görüyor.


İlyas Odman’ın bir bale koreografisi niteliğindeki rejisiyle sahneye giren Nihal Koldaş, ilk birkaç adımdan sonra parmaklarının üzerinde yükselirken, bizi de yukarılarda baktığı yüceliğe ve sonsuzluğa yönelten atmosferi bir anda yaratıyor. O ilk adımlardan sonra, hem olayın seyircisi oluyoruz, hem de Nihal Koldaş’la birlikte, onun izinden, onun duygularını paylaşarak, onunla elele sona doğru yürüyoruz.

Zaten bir anlamda seyircilerin hikâyesini anlatan oyunda biz de seyirci olmakla yükümlüyüz. Demişler ki:

…asla istediği yerden “görünememiş” bir kadının ve seyircilerinin hikâyesi…
…ya da bir kadının anlata anlata içinde kaybolup gittiği son hikâyesi…
…ya da “tık tıkıdı tıkılap”… uzun bir düşüşün hikâyesi…


Biz bir trafik kazası olduğunda seyretmek için durup yolları tıkayan insanlar değil miyiz? Biz bir çatıya çıkıp atlamaya hazırlanan birini, oradan indirmeye çalışan ya da inmeye ikna etmek için dil döken değil de, dramın son anını beklemek için binanın önünde toplaşan insanlar değil miyiz? Biz her köprüden atlamaya kalkana nerdeyse alkış tutarak seyreden insanlar değil miyiz?

Ve kentte ya da köyde, deniz kıyısında ya da dağ başında bizim en büyük eğlencemiz, en vazgeçilmez meşgalemiz çekirdek çitlemek değil mi? Koca bir kıyı boyunu yere attığımız çekirdek kabuklarıyla doldurmuyor muyuz? Başak Özdoğan çok yaratıcı bir biçimde sahneye sermiş bu tutkumuzu. Ayşe Bayramoğlu bunun fiyatını da biçmiş: “Paketi bir liraya çekirdek!”

Al bir paket çekirdek, Ortaköy’de, ya da Çengelköy’de, ya da herhangi bir olay yerinde bir yandan seyret bir yandan çitle çekirdeğini.

Nihal Koldaş, sayılı sözcükle sınırlı oyuna söylenmeyen binbir sözcük ekliyor beden diliyle. Seyirciyle göz göze oynamak gibi çok zor bir işin üstesinden ustalığıyla kalkıyor.

“6 Üstü Oyun” Projesi, üçüncü ayağını da başarıyla geride bırakıyor.

Bayramoğlu, “şeyler”i ölürken izleme merakımızı, insanlarla da sınırlamıyor. Binaları, şehirleri, garları, tarihleri de ölürken izlemekle, onlara yapılanlara da seyirci kalmakla yetinmemizi de vurguluyor.

Ha kırmızı pabuçlu bir kadın, ha Karaca Tiyatrosu, ha Emek Sineması, ha Haydarpaşa Garı. Biz, “Bizi sokmayan yılan” atasözünü bulup onun rahatlığına sığınmış bir soydan geliyoruz. Aslında bizimki de uzun bir düşüşün hikâyesi. Biz sonuna yetiştik. Bizden sonrakiler ona da yetişemeyecek gibi görünüyor.