Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Tiyatro Durak'tan "Titanik Orkestrası"
Tiyatro Durak'tan "Titanik Orkestrası"
18 Mart 2016 - 05:03Saint Pulchérie Lisesi, Sahne Pulchérie ile genç gruplara mekân yaratarak önemli bir işlev üstleniyor 05 – 25 Mayıs 10 Mart – 2 Nisan 2016
TİTANİK ORKESTRASI - Yazan: Hristo Boytçev, Çeviren: Hüseyin Mevsim, Yöneten, Dekor ve Kostüm Tasarımı: Çetin Etili, Işık Tasarımı: Selahattin Onan, Oynayanlar: Burak Dur, Güney Tuncel, Kadir Hasman, Aslı Nişancı, Öner Ateş
“Bayanlar ve baylar, beklenen o an geldi. Bugün, sizin treniniz duracak ve ona bineceksiniz. İşte, tren artık yaklaşıyor! Sessiz olun! Dinleyin! Rayların nasıl titreştiğini duyuyor musunuz?
Valizler öne, sıraya dizil, dik dur ve gülümse…”
Bu uyarı her ne kadar oyun boyunca yinelense de ne gelen var ne giden. Zira hiçbir trenin durmadığı bir istasyon burası. Yine de dört serseri/yolcu ellerinde bavullarla yılmadan beklemeyi sürdürüyorlar. Direnmek mi deniyor buna, hayal mi, yoksa umut mu? Belki de insan, kandırılarak da olsa avunmayı yeğleyen bir canlı türü.
Oyun ve Yorumu
Çağdaş Bulgar tiyatrosunun önde gelen yazarlarından Hristo Boytçev, bu kandırılma ya da göz boyama kavramını, oyuna bir de Sihirbaz Harry karakterini ekleyerek pekiştiriyor. Harry, o istasyonda durmayıp geçen onlarca trenin birinden düşen bir sandıktan çıkıyor. Houdini misali. O sandık gidip de gelmelerin, kaçıp da kaçamayışların, dosta el uzatmakla sırt dönmelerin sınandığı bir araç oluyor zamanla.
İstasyonun gediklisi o dört kişi, sihirbaz Harry ile birlikte varlık ve yokluk kavramlarının tartışıldığı, gerçeklik ve hayal arasındaki sınırların sorgulandığı bir sürece giriyorlar. Hatta belki de beklenen, özlenen tren hepten unutuluyor da, özlenen an, içinde yaşadıkları an oluyor. Hani tren gerçekten gelse, gerçekten dursa, gerçekten kapılarını açsa, belli ki gitmeyecek hiçbiri. Umudu yaşamak, umudu tüketmemek gitmekten de önemli.
Tiyatro Durak uzunca bir süredir sergilediği oyunu başarıyla sürdürüyor. Doko’da Burak Dur, Luko’da Güney Tuncel, Meto’da Kadir Hasman, oyunun tek kadın karakteri Lyubka’da Aslı Nişancı ve Harry’de Öner Ateş umuda sarılmayı, umut dağıtmayı içtenlikle aktarıyorlar.
Tabii bütün o ortak düzende, bütün o paylaşım sürecinde birbirlerinden içki saklamalar, gözdağı vermeler, hafif yollu tehdit ve şantajlar gibi umut kadar insana özgü başka nitelikler de göz önüne seriliyor.
Oyuncuların ve oyunun başarısında hiç kuşkusuz yönetmen Çetin Etili’nin oyun düzeni ve her karakteri insan sıcağını göz ardı etmeden artıları ve eksileriyle biçimlendirmesi büyük rol oynuyor.
Çukurluçeşme sok. No:7,
Parmakkapı, Beyoğlu (0212) 244 2536
* * *
Bir Davetiye Bir Anı – LCC
1968 Mayısı. Dünya yerinden oynuyor. Paris, ardından Berkeley, sonra bütün dünya ve Türkiye. 20.yüzyıl tarihinde bir dönüm noktası olan öğrenci eylemleri. Bugün geldiğimiz noktada bazılarımız hâlâ başı dik durabiliyorsa kökeni o tarihtir.
Yine aynı günlerde, bu sefer Türk tiyatro tarihindeki yeni bir kilometre taşı yerine oturtuluyordu. Pek çok değerli sanatçı yetiştiren LCC okuluna bağlı LCC Tiyatrosu’nun açılış oyunu Marat-Sade, Beklan Algan rejisiyle perde açıyor. “Perde açıyor” sözü lafın gelişi. Salona giriyoruz, ortada oyun alanı. Sermet Çağan, ben, Selahattin Hilav, Atilla Tokatlı yan yana oturuyoruz ve o ne: Sahne olduğu yerde duruyor da, seyirci sıraları dönmeye başlıyor. Raylar üzerine yerleştirilmiş sıralarda dönerek izliyoruz oyunu değişik açılardan. Unutulmaz.
Davetiyede bir başka özelliğe dikkatinizi çekmek isterim. “Kıyafet mecburi” diyor. İngilizcesi ise düpedüz smokin. Şimdi ödül almak için sahneye çıkanların kıyafetine bakıyorum da, gerçekten ne çok şey anılarda kalmış. Ama o tarihlerde de Ankara’lı gazeteci arkadaşımız Kemal Bağlum, açık mavi takımın üstüne siyah kravatla gelmişti bir elçilik resepsiyonuna. Davetiye de “Black tie” yazıyor ya. Naif ve güzel günlerdi.
* * *
Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim
“...Seni unutmak bir dili unutmak gibi…”
Görmeyeri Topluluğu’nun ikinci oyunu ‘Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim’ gece geç saatte gelen bir telefonla başlar. Bir kadın evinin önünde saldırıya uğrar. Evinde karısının dönmesini bekleyen adamın hiçbir şeyden haberi yoktur. Telefon konuşması dakikalarca sürer. Kadın onu izleyen şahitlerin gözü önünde yardım ister. Telefon konuşması gittikçe tuhaf bir hal alır. Kadın yürüyemiyor, yardım bile isteyemiyordur. Evde bekleyen adam telefondan gelen sesin dışında bir şey düşünmüyor, düşünemiyordur.
Oyun1964’te Amerika'da gerçekleşen Kitty cinayetinden esinle yazılmış ve kurgulanmış. Seyretmek için salonda yerinizi aldığınızda siz de anlatmaya çalıştıkları şeye dönüşeceksiniz. Psikoloji tarihi 50 yıl önce buna "Seyirci Etkisi(Bystander Effect)" dedi. (Hani Boğaz Köprüsü’ndeki intihar olayının seyircileri.) Topluluğun söylediği ise: "Aklınızdan 45 dakika tutup bitene kadar gözlerinizi kapatmayın! Ve lütfen çıktıktan sonra kimseye bir şey söylemeyin..."
Yazan-Yöneten: Uğur Küçükdağ, Dekor tasarımı, Büşra Şen, Kostüm tasarımı: Öz Demir, Müzik: Bulb, John Beltran, The Dead Company, Video-Görüntü Tasarımı: Ayşenur Vatansever, Oynayanlar: Nihan Aypolat, Ersin Arıcı, Ilgım Bakkaloğlu.
Tek perde olan oyun 24 Mart Perşembe saat:20.30’da Tiyatro D22 sahnesinde görülebilir.
İletişim: 0539. 957 42 05 - 0544. 630 3 092
Rezervasyon ve Gişe: (212)2931992
* * *
“Bugün Burada” Mekan Artı’da
Çağdaş Alman tiyatrosunun önemli isimlerinden Çek asıllı yazar, yönetmen Igor Bauersima’nın yazdığı oyun ‘‘Norway.Today’’, ‘‘Burada.Bugün’’ adıyla Mekan Artı’da her Cuma ve cumartesi 20.30’da seyirciyle buluşuyor.
Bauersima, ‘‘Burada, Bugün’’ü 2001 yılında gerçek bir olaydan esinlenerek Basel Schauspielhaus tiyatrosu için yazdı. Oyun, intihar etmeye karar veren ve bunu yaparken kendine eşlik edecek birini bulmak için internet üzerinden ilan veren Julie ve bu ilana cevap veren August’un intihara giden yolculuğunu anlatıyor. Bauersima, iletişim çağının yol açtığı iletişimsizliği, sanal dünyanın gerçekliğini sorgulayan iki genç üzerinden felsefenin temel sorularını tartışıyor; genç jenerasyonun ağzından varoluş sorusuna bir cevap arıyor.
Yazar: Igor Bauersima, Çevirmen: Murat Baykan, Yönetmen: Mert Öner, Dramaturg: Ufuk Tan Altunkaya, Özgün Müzik: Evren Karakul, Dekor Tasarım: Duygum Girginer, Video Çekim: Oğuzhan Yıldırım, Kadir Nesin Yıldırım, Video Kurgu: Adil Yanık, Oyuncular: Büşra Develi, Sercan Badur.
İletişim: 0 538 879 82 92 - 0 212 224 57 56
Adres: Yeniçeriler Caddesi No:1 Çemberlitaş Alışveriş Merkezi
Alt Kat /Şafak Sineması İçi (Çemberlitaş Tramvay Durağı Yanı)
* * *
ŞİZOFRENİ / BERZAH
Bir kişiden fazlayım, iki kişiden az!
Fotoğraf sanatçısı Mehmet Mustafa Bulakçıbaşı ile Barış Atlay sanat danışmanlığında İran'lı ressamlar Sepide Kazemi, Nasrin Najafi ve Mina Darvish ile bir araya gelerek şizofren'i tahlil ettiler. Fotoğraflar ve resimlerden oluşan bir konsept altında topladılar. İki ülke arasında üç yıl süren trafikte; dört ayrı mekânda otuzdan fazla yerli ve yabancı modelle çalıştılar. Mekân ana temasını oluşturan Berzah başlığı için, Caravaggio ışık kültürünü kullandılar. Fotoğraflar iç mekânda tek yön diyagonal doğal ışık altında, flu geçişli açık diyafram yakın mesafe tekniği ile çekildi. Şizofren'in toplumla arasındaki mesafesinin, iç dünyasının fiziki yansımaları, fotoğrafın teknik sınırları ve resmin serbest anlatım dili ile ayrı ayrı ele alarak hazırlandı.
Maçka Caddesi No:29 Nişantaşı / 0212. 219 08 50
* * *
Hervé Porcher Sergisi - "Hayatta Kalanlar"
Sainte Pulchérie Fransız Lisesi öğretmenlerinden amatör fotoğraf sanatçısı Hervé Porcher’in Ruanda gezisi izlenimlerini yansıtan "Hayatta Kalanlar” konulu fotoğrafları lisenin Frankofoni Festivali’nde sergileniyor.
Hervé Porcher izlenimlerini şu sözlerle aktarıyor: “Bir ülkeye gitmeden önce bizi nasıl bir maceranın beklediğini bilebilir miyiz? Gerçekten de ev sahiplerimiz çok misafirperverlerdi. Ama bir yandan da ne olduğunu bilemediğim bir şey saklar gibi bir halleri vardı. Bir anlığına belirip yok olan bir gölge gibi. Daha derine inmek gerekiyordu. Bu toprakların korkunç bir soykırıma sahne olduğunu unutmamak gerek. Yirmi yıl önce. Yakından bakıldığında, aslında her şeyde akıl almaz olanın, sözle anlatılamayanın izleri duruyordu. Ruanda’nın yara almış toprakları incinen çocuklarını nazikçe avutuyor: soykırımdan kurtulanları, aileleri katil damgası yiyenler, AIDS’e yakalanmaktan kurtulanları, ailelerinden geriye kimsesi kalmamış yetimleri, engelleri hâlâ dışlanma gerekçesi olarak algılananları…
Genel anlamıyla “hayatta kalan” sözcüğü kişinin perişanlığını, tükenmişliğini, tökezlemelere rağmen ayağa kalktığı anlamlarını çağrıştırır. Hafızalardan silinmesi imkânsız bir yara. Ruanda’nın bana öğrettiği bir şey varsa, o da şudur; hayatta kalanlar aslında yaşamın ötesinde olanlar, yaşamdan öte olanlardır. Halbuki herhangi bir şey onu sonsuza dek toprağa koyabilecekken işte karşımda, ayakta... Gece her şeyi karanlıkta bırakır. Ve insan bir anlığına sendeler. Fakat karanlığa direnir. O, hayatta kalandır.”
Çukurluçeşme Sok. No : 7
Küçükparmakkapı- Beyoğlu