Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Tatlısu Martıları
Tatlısu Martıları
19 Ocak 2018 - 10:01 | Martı’nın unutulmaz ikilisi Tilbe Saran ve Fırat TanışDenizin özgür martıları bir tatlısu gölü kıyısına sıkışınca o göl çevresindeki insanlar da Treplev’in dediği gibi ''Sabah uyanmışım da göl kurumuş gibi hissediyorum, sanki bütün sular toprağın altına çekilmiş,'' duygusuyla sarsılıyorlar.
MARTI- Yazan: Anton Çehov, Türkçe Versiyon: Sami Özbudak, Yöneten: Serdar Biliş, Sahne ve Kostüm Tasarımı: Gamze Kuş, Müzik: Çiğdem Erken, Koreografi: Tuğçe Tuna, Işık Tasarımı: Cem Yılmazer, Video: Ezgi Kaplan, Oynayanlar: Boran Kuzum, Ecem Uzun, Fırat Tanış, Gonca Vuslateri, Kayhan Açıkgöz, Serdar Orçin, Sevil Akı, Şerif Erol, Tilbe Saran, Yasin Bardakçı, Cem Cücenoğlu
Pürtelaş Tiyatro kurulduğundan bu yana hep sıra dışı kişilerle sıra dışı işler yapıyor. Bu yıl, 21.İstanbul Tiyatro Festivali’nde de yer alan “Martı” prodüksiyonu, topluluğun bu yaklaşımının en son örneği. Sınır tanımayan tiyatrocular diye niteleyebileceğim Serdar Biliş ve Sami Özbudak’ın seçme ve seçkin oyuncularla bir araya gelmesi, tiyatro izleyicilerinin kafalarındaki gelmiş geçmiş bütün “Martı” kavramlarına yepyeni bir bakış açısı getirdi.
Bir Çehov klasiği ve tiyatronun vazgeçilmez yapıtlarından olan “Martı”, yeni sahnelenişinde Sami Özbudak’ın diliyle Türkçe yorumlanarak çağdaş bir zemine oturuyor. Cep telefonundan bilgisayara, botokstan günümüz giysilerine açılan bir ortamda, Özbudak’ın oyunun özünü yıpratmayan dili de yeni bir kazanç oluyor.
Serdar Biliş, bütün oyunu Sorin çiftliği yakınındaki göl kıyısına yerleştirmiş. İç mekânlar da, dış mekânlar da aynı alan içinde yer alıyor. Gamze Kuş’un sahne ve kostüm tasarımı da, gerek yönetmen Serdar Biliş’in, gerekse Türkçe versiyonun dilbazı Sami Özbudak’ın yorumlarıyla örtüşüyor. Bir nebze ileri götürülse abartıya kaçabilecek olan bu yorumlar çok ölçülü tutulduğu için, Gamze Kuş’un gölü birkaç metrekarelik ve birkaç santim derinlikteki bir havuzla canlandırması da inandırıcılıktan uzak düşmüyor. Kostümlerde ise günümüz giysilerine, kadınların başına kondurduğu pastel renkli çiçeklerle çarlık dönemi modası izlenimini de katarak çarpıcı bir görsellik kazandırıyor.
Ecem Uzun ve Fırat Tanış, biri hırslarının, özlemlerinin, diğeri ikinci baharın peşinde
Çağdaşımız Çehov
18+1 yaşındaki herkes için Çehov gerekten de çağdaşımız. 20.yüzyılda biz de vardık o da vardı. Ama Serdar Biliş, şimdi o çağdaşlığa 18’likleri de katıyor. O yüzden gençlerin yarına umutsuz bakışları bütün kuşakları kapsıyor. Çehov’un yaşadığı yıllarda da, bugün de gençler belki farklı nedenlerle, ama benzer umutsuzlukları yaşıyorlar. Benim kuşağımdakiler, ülkenin ve dünyanın 20. ve 21. yüzyıllarda yaşadığı bütün gerçeklerin görgü tanığı olmak, olayların içinde yaşamak gibi bir şansa sahipti; günümüz koşulları içinde gençlerle aynı umutsuzlukları, aynı karamsarlıkları paylaşsak da, kendimiz ve ülkemiz adına umutlu olduğumuz günleri de yaşadık. O yüzden hangi yaşta olurlarsa olsunlar Martı’daki karakterlerin umutsuzluklarına, arayışlarına, çırpınışlarına aşinayız.
Biliş’in ve Özbudak’ın çağdaş yorumlarında, Çehov bir kez daha çağdaşımız oluyor. Onların yorumu da usta işi oyunculuklarla cilalanıyor. Çiftlik kâhyasından karısına ve kızına, genç yazardan deneyimli yazara, çiftlik sahibinden doktora, çiftlik çalışanlarından öğretmene, sahnelerin yıldız oyuncusundan oyuncu adayı genç kıza kadar her rolün oyun içindeki ağırlığını yazar dengelemiş, bütün bu karakterleri canlandıran oyuncular da oyunun dokusunu başarıyla örüyorlar.
Boran Kuzum ve Ecem Uzun Gonca Vuslateri ve Serdar Orçin
Arkadina’yı canlandıran Tilbe Saran, çok gençliğinde oynadığı Nina’daki başarısını katlayarak, katmerleyerek üstün bir performans gösteriyor. Yaşamında da tiyatro kariyerinde de yıldızı sönmeye yüz tutmuş orta yaşlı bir kadının, o kariyerin başlarındaki Nina’yı hem bir meslektaş adayı hem bir gönül işi rakibi olarak kıskanmasını, o kıskançlığı feleğin çemberinden geçmiş bir zekânın ironisiyle örtmesini, ağabeyi ile, sevgilisi ile, oğlu ile, çiftlik çalışanları ve çevredeki kişiler ile ilişkilerinde denge kurmasını en inandırıcı bir biçimde sunuyor.
Nina’yı oynayan genç yeteneklerimizden Ecem Uzun, özlemlerini gerçekleştirmek adına önüne koyduğu hedeflere ulaşma çabasında da, Treplev’le ilişkisinde de belirli bir başarı çıtasını aşıyor. Ne var ki aynı şeyi Trigorin’le olan ilişkisi bağlamında söyleyemiyorum. Burada Uzun yanlış oynuyor demiyorum. Ama bir orta yaş bunalımına girmiş olan ve tıpkı Arkadina’nın genç Nina karşısındaki çaresizliği gibi yazarlık alanında genç Treplev’i aşamamak ürküntüsünü duyan Trigorin’i, yaşlı yazarın içinde bulunduğu bütün olumsuz koşullara karşın, Nina’nın baştan çıkarabileceğine inanmak zor. Tilbe Saran’ın tepeden tırnağa dişi Arkadina’sı yanında taze gençlikten çok, sevimli bir çocuksuluğu yansıtan Ecem Uzun’u tercih etmek için Trigorin’in hayli dengesiz olması gerekir.
Tilbe Saran Arkadina’yı canlandırıyor Maşa’da Gonca Vuslateri’yi izliyoruz
Trigorin’i oynayan Fırat Tanış da Tilbe Saran’la eşdeğer bir ustalık sergiliyor. Son derece doğal, son derece abartısız bir yorumla çizdiği karakter, oyuna ciddi biçimde ağırlığını koyuyor. İnandırıcılık açısından orta yaşlı Arkadina ile genç Nina arasındaki tahterevallinin Tilbe Saran tarafına eğilmesi gibi Trigorin Treplev arasındaki tahterevalli de rolünü belirli bir çizgiye oturtmayı başaran genç Boran Kuzum’dan değil de Fırat Tanış’tan yana eğiliyor.
Sevil Akı, Şerif Erol ve Ecem Uzun göl kıyısında piknikte
Maşa’da Gonca Vuslateri, fazlaca köşeli oynuyor gibi. O da taşra yaşamında bunalmış bir genç kız. Ama Nina gibi kafasına koyduğunu yapmak için gözüpek davranmak yerine daha statükocu bir yaşamın kolaylığını seçiyor. Kendi âşık olduğu Treplev için mücadele etmek yerine, kendine âşık olan öğretmen Medvedev’in mütevazı yaşamını seçiyor. Vuslateri’nin çizdiği Maşa ise, her türlü gözüpekliğe atılacak kadar atak bir oyun biçemi sunuyor. Şerif Erol, Sorin’de hareketsiz rolüne sevimli bir canlılık katarken, kâhya Afanasyeviç’te Cem Cücenoğlu, Polina’da Sevil Akı, doktorda Serdar Orçin, Biliş’in yorumundaki yerlerinde göz dolduruyorlar. Medvedev’de Kayhan Açıkgöz ve çiftlik işçisinde Yasin Bardakçı da ekip oyunu içinde başarılı genç oyuncular.
“Martı”nın bütün kişileri aslında kırgın, kırılgan, hüzünlü birer martı. Ya da denizin getirdiği özgürlüğü tatlısu gölünün kıyısında yitirmiş çaresiz, çözümsüz martılar.
Sevgili öğrencilerimden Sevinç Erbulak, Aykırı Akademi'de “Sevgilim” diye hitap ederek Çehov’a bir mektup yazmış. Ben de yazımı o harika mektuptan bir bölümü (Sevinç’in izniyle) aktararak bitirmek istiyorum:
“Bunları sana niye yazıyorum ? Ben geçen senenin son günlerinde bir oyuna âşık oldum sevgilim ama kıskanma... Senin “Martı” nı oynuyor Pürtelaş Tiyatro dünyada.
Serdar Biliş’in noktürnler gibi romantik ve hayata tutkun yönetmenliğinde, Ahmet Sami Özbudak’ın nefis Türkçe versiyonuyla, Gamze Kuş’un şiir gibi sahne ve kostüm tasarımıyla, Çiğdem Erken’in kalbimize sızan müzikleri, Cem Yılmazer’in koltuğumuza oturduğumuz an onun olduğunu bildiğimiz ışık tasarımıyla, Theremin denen mucizenin başında Helin Şentürk’le, video tasarımda Ezgi Kaplan, video ve ses kumandada Deniz Keresteci ve ışık kumandada Yasin Gültepe ile çok ama çok yükseklerde süzülüyor senin “Martı” n sevdiğim...”
İletişim: (0533) 324 88 68
* * *
Ailemizin En Güzel Sırrı
Hayatı ailemizden öğreniriz. Yaşamımızda yapabildiğimiz ya da yapamadığımız her şey o ilk öğrendiğimiz biçimlerde gelir karşımıza Ve her ailenin sırları vardır. Babanın ölümü sonrası, başlamayı umdukları 'yeni hayat' için, kendi sırlarını araştıran, geçmişle ve bugünle, hayal ve gerçeklerle yüzleşen bir ailenin kara mizahi hikâyesi.
Yazan: Can Özden, Yöneten: Selen Uçer, Işık Tasarımı: Utku Kara, Yardımcı Yönetmen: Orçun Ucal, Oyuncular: Güner Özkul, Pınar Göktaş, Burak Küçükosman.
19, 25, 26 Ocak 20:30’da izlenebilir.
İletişim: 0212. 243 99 91 - 0530. 260 25 24