Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Tanıdık Kadınlar Geçidi: Manik Atak

Tanıdık Kadınlar Geçidi: Manik Atak

12 Nisan 2019 - 09:04
Bu, tesadüfi bir karşılaşma değildi, planlıydı! Yeri, saati, sebebi belliydi. İki kadın karşılaştı. Ama dakikalar ilerledikçe bu karşılaşmanın, sebebinden taşan, manik bir karnavala dönüşeceğini tahmin etmemişlerdi!

MANİK ATAK- Yazan: Bihter Dinçel, Yöneten ve Sahne Tasarım: Barış Dinçel, Işık Tasarım: Yakup Çartık, Müzik: Tolga Çebi, Reji Asistanı: Hilal Keleş, Oyuncular: Devrim Yakut, Bihter Dinçel.

 

Sahnede hem birlikte hem gerekirse ayrı ayrı algılanabilecek bir dekor var. Bir yanda bir tiyatronun makyaj masaları, diğer yanda o tiyatronun kulisi olabileceği gibi, oyun boyunca önümüzden geçit yapacak kişilerin mekânları işlevini gören sandalyesi, masası, abajuru, kontr-büfesiyle sıcak bir köşe. Her noktasında Barış Dinçel yaratıcılığı okunuyor.

 

Ve sahnede iki kadın. Biri olgunluk çağına gelmiş, mihrap yerinde, içinde yer aldığı oylumu hakkıyla dolduran, sırtındaki mantosu, Chanel’in “küçük siyah elbisesi, modern botlarıyla şık, alımlı, havalı bir kadın. İkincisi her gün her sokakta karşılaştığımız günümüz genç kadınlarından biri. Kot pantolonu, botları, askılı tişörtü, beline bağladığı ekose gömleğiyle hemen empati kurabileceğimiz, biraz dobra, biraz köşeli biri. O köşeli de, öteki değil mi sanki? Birbirine tavır koymaksa, ikisi de bol bol nasibini almış iki kadın.

 

Oyun ve Yorumu

Oyun bir tiyatro ortamında geçiyor. Oyunda genç bir kız, ona âşık bir erkek ve erkeğin annesi var. Anneyi oynayan oyuncu sahneye giriyor ve genç kızı oynayacak oyuncu ile karşılaşıyor. Orta yaşlı oyuncu, eskilerin “Burhanettin Tepsi ekolü” diye tanımladığı tarzda alabildiğine abartılı bir konuşma biçemi ve alabildiğine abartılı jestlerle konuşan, kendini dünyanın ekseni gibi görecek kadar kendine hayran ve kendinden başka herkesi yok sayan bir havada. Bu yapıdaki bir insandan bekleneceği üzere karşısındaki genç oyuncuyu da hem meslektaş hem kadın olarak küçümsüyor. Ona ayar vermeyi kendinde hak görüyor.

 

Devrim Yakut ve Bihter Dinçel uyumlu bir ikili oluşturuyorlar.
 
 

Genç oyuncu ise muhtemelen ilk başrolünün heyecanı ve coşkusu içinde bulutların üstünde yüzüyor. Yaşı kendisinden büyük oyuncuyu biraz merak, biraz şaşkınlıkla izliyor. Onu modası geçmiş biri olarak yorumladığı belli.

 

Konuşmalar ilerleyince oyunun katmanları açılmaya başlıyor. Bu oyun yıllar önce de sahnelenmiş. O prodüksiyonda genç kız rolünü sahnedeki olgun kadın oynamış, kaderin cilvesi bu kadarla da bitmiyor. İlk oyunda sevgilisini oynayan erkeğin annesini oynayacak şimdi. Bu ve buna benzer ilişkiler ağı, her iki kadını da açmazlara sürüklüyor, ama bir yandan da birbirlerine yakınlaştırıyor.

 

Barış Dinçel oyun düzenini yalınlaştırarak, girift olabilecek metni beğeniyle izlenecek bir zemine oturtuyor. İki kadının farklı yapısını inandırıcı bir biçimde öne çıkarıyor. Sahneyi ve sahne gerisini iyi tanıtan bir sanatçı olarak karakterleri yerli yerine oturtmayı başarıyor.

 

Yakup Çartık’ın ışık düzeni ve Tolga Çebi’nin müziği de, Barış Dinçel’in oyun yorumuyla örtüşerek başarılı bir sacayağını gerçekleştiriyor.

 

Oyunun yazarı Bihter Dinçel, önceki oyunu Aşiyan’da gösterdiği gözlem gücünün raslantısal olmadığını bu oyunda da kanıtlıyor. Sahnede gördüğümüz ister kadın ister erkek, ister yaşlı ister genç olsun, bütün karakterler iyi, hatta yakından gözlemlenmiş ve üç boyutlu olarak seyirci karşısına çıkarılmış. Belki, kişiliklerin oluşumunu etkilemiş olsa da oyunun akışında belirleyici olmayan, olmazsa olmaz diyemeyeceğimiz bazı karakterler çıkarılıp oyun biraz kısaltılabilirdi diye düşünüyorum. O kişileri sahneye getirmek yerine, etkileri anlatılarla aktarılabilirdi. Hiç kuşkusuz farklı karakterleri canlandırmak bir oyuncu için çok cazip, çok kışkırtıcı bir olanak. Ama burada o olanak tek kişiye yöneltilince oyunun dengesinde bir sarsıntı, bir eksiklik oluyor ve iş ister istemez bir hüner gösterisine kayıyor.

 

Severek kotarılmış, severek oynanan bir oyun.
 
 

Dediğim gibi, Bihter Dinçel çok yakından gözlemlemiş olduğu izlenimini uyandıran çeşitli karakterleri ayrıntılarıyla işleyerek canlandırıyor. Başarısının en hoş yanı da, bu değişik kişileri oynarken belli belirsiz bir ironik tavır geliştirmesi.

 

Yılların oyuncusu Devrim Yakut, yıllardır tiyatro sahnelerinden, TV setlerinden tanıdığı burnundan kıl aldırmayan oyuncu tiplerini, belli ki kendi de keyif alarak başarıyla gözler önüne seriyor. Yaşının kırılganlığıyla, deneyimlerin esnekliğini çok güzel bağdaştırıp harmanlıyor.

 

Sonuç olarak beğeniyle izlenecek bir oyun ortaya çıkıyor.

 
 
 
18, 25 Nisan 21.00’de Beşiktaş Kültür Merkezi

İletişim: 0212.  236 18 18

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
                                                                     ***
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
 
 
 
 
                       
           Gri Sahne
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ülkemiz edebiyatı Garip Akımı’nın en önemli yazarlarından Oktay Rifat'ın “Yağmur Sıkıntıs”ı adlı yapıtı GRİ Sahne'de tiyatro uyarlaması olarak sahneleniyor.

 
Evli bir çift olan ARİF ve İNCİ güne olağan bir sabah kahvaltısı ile başlar. İNCİ’nin sırrının ortaya çıkışı, ARİF’in korkunç intikamına ve İNCİ’nin geri dönüşü olmayan çöküşüne yol açar. İyi ile kötü, aşk ile para, huzur ile ihtiras arasındaki kadim ve çetin çatışma oyunda, insanca yaşamak arzusu ile hayatta kalma dürtüsü arasındaki çekişme ile anlam bulur.

 

ARİF: Ben dolap çevirmiyorum. Ben bu düzenin içinde bu düzene göre iş yapıyorum. Yüreğimin sızladığı çok oluyor. Sağlam bir düzenin komisyoncu Arif’i başka türlü olabilirdi.


İNCİ: Ben yaşamak isterim. Elimi uzattığım insana güvenmek isterim.

Yazan: Oktay Rifat, Yöneten-Dekor/Kostüm Tasarımı : Ümit Doğan, Reji Asistanı: Süleyman Kun, Oyuncular: Melis Özdemir, Ümit Doğan.,

 

 

***

 

 

Asmalı Sahne’de 

 

 

 

Peki bugün menfaat ve çıkarları için kim kurban ediliyor? Her sabah akşamdan kalma.. Her akşam bir öncekinin aynısı..

 

Uyarlayan-Yöneten: Tuğçe Tanış, Oynayan: Esra Bağışgil, Çeviren: Melisa Kesmez, Hareket Yönetimi: Taner Güngör, Yardımcı Yönetmen: Aslı Samat, Işık Tasarım: Polat Niloğlu, Taylan Yılmaz, Ses Tasarım: Cüneyt Işık, Kostüm Styling: Sinan Çatıkkaş, Meltem Ceylan, Afiş Fotoğrafları: Müjgan Aslan, Yapım Asistanları: Duygu Şenalp, Cüneyt Işık, Taylan Yılmaz, Dış Sesler: İpek Bilgin, Serkan Üstüner, Tayfun Yılmaz, Evrim Doğan, Can Yılmaz, Reyhan Sinem Kıroğlu, Kutay Kunt, Mert Tümer.

 

Gary Owen’ın yazdığı Iphigenia oyunu Esra Bağışgil ile Türk tiyatrosunda ilk kez sahneleniyor. Londra’da büyük ilgi gören ödüllü oyun Tuğçe Tanış yönetmenliğinde Türkiye’de de Kadıköy Theatron ve Asmalı Sahne’de tiyatro severlerle buluşuyor. Tek kişilik ve tek perde oynanan oyunda Esra Bağışgil, Effie karakterini canlandırıyor. Oyunun konusu yalnız ve işsiz bir kadının bir gecede hayatının nasıl değiştiği trajikomik bir şekilde seyirciye aktarılıyor.

 

Effie sarhoş ve kafasının iyi olmasına ara vermesinin tek nedeni parasızlık. Onu sokakta görünce gözlerinizi kaçırıyorsunuz. Onunla göz göze gelmek o kadar da kolay değil çünkü. Ama bir gece öyle bir şey oluyor ki... Yeni bir şey.. Belki ilk defa hissettiklerinin sorumluluğunu alıyor ve ertesi gün yepyeni bir hisle uyanıyor. “Yalnız değilim” Gerçekten değil mi?