Siyasetten spora milli illetimiz: Fanatik
FANATİK- Yazan: Michael Önder, Yöneten: Çağrı Şensoy, Dekor tasarım: Cihan Aşar, Işık tasarım: Emir Uğurçağ, Yönetmen yardımcısı: İmer Özgün, Kostüm tasarım: Naz Özturna, Fotoğraf: Çağdaş Başar, Asistan: Kadir Yıldırım, Oynayanlar: Neslihan Arslan, Nurhan Özenen, Salih Bademci.
Bir insan ölür. Ardından çok farklı şeyler yaşanır. Hiç kuşkusuz en doğal ve yaygın olanı sevdiklerinin acısı ve üzüntüsüdür, ama uzun süreçli bir ölümse geride kalanlar üzülürler, yine de o uzun süreçte ölüm fikrine alışılmıştır ve gidenin “nihayet kurtulmuş” olması da bir tesellidir. Ani ölümler ise kalanlarda tam bir şok etkisi yaratır. Bazı ölümlerde ise, daha cenaze kalkmadan miras çekişmesi başlar. Galiba köksüz burjuvaların çoğunlukta olduğu toplumlarda bu en sık görülen örneklerden biridir. Kimi zaman da ölenin sağlığında hiç bilinmemiş, duyulmamış şeyler dökülür ortaya.
Michael Önder, “Fanatik” ile karşımıza çok başka bir cenaze ailesi getiriyor. Yaşlı bir adam ölür. Geride karısı, oğlu, gelini ve 5 yaşındaki torunu Atlas kalır. Tanju ve Eda, yanı oğul ile gelin dedenin nereye gittiğini Atlas’a 5 yaşındaki zihnini zedelemeden nasıl anlatacaklarını düşünürler. Ona yalan yanlış, sonradan daha büyük yanlışlara neden olacak sözlerden kaçınıp gerçekleri yalın bir dille anlatmayı seçerler. Ne var ki babaanne hiç de öyle düşünmez, cennetti cehennemdi diye gereksiz görüşler atar ortaya.
Oysa aileyi farklı bir sürpriz beklemektedir. Tanju oğlunu karşısına aldığında duyup duyacağı en acı haberi alır. Dedesi ölmeden önce Atlas’ı gizlice Galatasaraylı yapmıştır. Fanatik Fenerli olan Tanju oğlunu bu illetten kurtarmak için her şeyi göze alır, çünkü onun gözünde Galatasaraylıların öbür dünyada gidecekleri tek yer cehennemdir. Ama babasının kendisine neden Tanju adını vermiş olduğunu bile hiç düşünmez.
Michael Önder, çocuklarımızı nasıl şekillendirdiğimizi futbol takımı fanatikliğinden hareketle irdeliyor. “Yaşam bir yolculuksa,valizini ailen hazırlar” cümlesiyle çok doğru bir durum saptaması yapan yazar, “çocuk yaşken eğilir” atasözünün dediği gibi ailenin çocuğu ve kişiliğini kendilerine göre nasıl planladıklarını gösteriyor.
Ailelerde farklı spor kulüplerini tutanlara pek sık rastlanmaz. Genelde babanın tuttuğu takım ailede kuşaktan kuşağa taraftarları belirler. Tıpkı bizimki gibi gelişmemiş toplumlarda, bireylerin henüz yeterince bireyleşmediği ya da bireyleştirilmediği bünyelerde bu süreç siyaset alanında da uygulanır. Bırakın aileyi, bütün bir aşiretin bile kime oy vereceği başkaları tarafından belirlenir.
“Fanatik” işte bu durumu mizahi bir dille eleştiriyor. Cihan Aşar’ın konunun gerçekçiliğine uygun gerçekçi dekoru orta sınıf bir aile ortamını yansıtıyor. Naz Özturna’nın tasarladığı kostümler de o orta sınıf ailenin özenilmiş giysilerini oluşturuyor. Çağrı Şensoy’un kurduğu oyun düzeni izleyicilerin hemen oyunun atmosferine girmesini sağlıyor.
Anneyi canlandıran Nurhan Özenen deneyimlerinin rahatlığıyla inandırıcı bir karakter çizmeyi başarıyor. Neslihan Arslan, bir yandan küçük oğlunun aklını bulandırmamaya özen gösteren, öte yandan kocası ve kayınvalidesiyle ilişkilerinde de kişiliğini korumayı ön plana alan genç kadını başarıyla yorumluyor. Başka oyunlarda başarılı oyunculunu izlediğimiz Salih Bademci, fanatik Fenerli Tanju’ya pek kanı kaynamamış gibi görünüyor. .
* * * * *
Yarım bırakılmış hayatlara adanan bir oyun: “Hasret”
Madımak Oteli’nde katledilen ozan Hasret Gültekin’in hayatı “Hasret” adlı türkü müzikali ile sahneye taşınıyor.
1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nde otuz iki aydınla beraber katledilen ozan Hasret Gültekin’in hayatı, Berlin merkezli Theater28’in ilk Türkiye prodüksiyonu “Hasret – Hasret Gültekin Türkü Müzikali” ile sahneye taşınıyor. Şirin Aktemur’un yazıp yönettiği oyunda Gültekin’i, oyuncu Devrim Evin ve ona bağlamasıyla eşlik eden müzisyen Deniz Türkan birlikte canlandırıyorlar. Hasret Gültekin’in bilinen yönlerinin yanı sıra, ailesi tarafından paylaşılan ve bugüne dek bilinmeyen değerlerini de anlatarak günümüze ışık tutan “Hasret”, mart ayından itibaren yurt içinde ve yurt dışında izleyiciyle buluşacak. Üç yıllık uzun bir araştırmanın sonunda kaleme alınan “Hasret”, Hasret Gültekin’in ölümünden 26 yıl sonra sevdikleriyle, memleketiyle, bağlamasıyla, türküleriyle bir buluşma niteliği taşıyor.
Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da çeşitli sahnelerde seyirciyle buluşmaya hazırlanan “Hasret – Hasret Gültekin Türkü Müzikali”; 15 Mart’ta Ankara Yılmaz Güney Sahnesi’nde, 20 Mart’ta Berlin Tiyatro Festivali kapsamında Akademie der Künste’de, 28 Mart’ta İzmir Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde, 29 Mart’ta İzmir Menemen - Kubilay Kültür Merkezi’nde, 5 Nisan’da Kenter Tiyatrosu’nda, 8 Nisan’da MOİ Sahne’de, 15 Nisan’da İzmir Narlıdere Kültür Merkezi’nde, 16 Nisan’da İzmir Torbalı Belediye Kültür Merkezi’nde, 3 Mayıs’ta Londra Millfield Theatre’da sahnelenecek.
Yazan/Yöneten: Şirin Aktemur, Müzik: Hasret Gültekin, Yapım: Theater28 / Ufuk Güldü, Yardımcı Yönetmen: Gökhan Aktemur, Işık Tasarım: Yüksel Aymaz, Görüntü Tasarımı: Cem Korkmaz, Ses: Serhat Köse, Teknik Yönetim: Özgür Özkan, Sanatçılar- Oyuncu: Devrim Evin, Müzisyen: Deniz Türkan.
* * * * *
Duende’den Sıfır Noktasındaki Kadın
Yazan: Neval El Seddavi, Çeviren: Selma Demiröz, Uyarlayan-Tasarlayan-Oynayan: İpek Taşdan, Hareket Tasarımı: Ufuk Şenel, Dramaturg: Evren Erbatur, Sahne ve Kostüm Tasarımı: Maryam Soudbar, Ses Tasarımı: Gökçe Uygun, Işık Tasarımı: Alev Topal, Proje Asistanı: Simge Sabancılar, Fotoğraf: İrem Demir.
Neval El Seddavi'nin Kanatır cezaevinde -bir görüş vaktinde- hayatının son anlarına tanıklık ettiği Firdevs'in öyküsü bu kez tiyatro sahnesinde -bir oyun zamanında- seyirciye açılıyor. Sondan bir önce; “kimsenin bilmediği o yere” gitmeden önce, kalabileceği tek yer olan bir belleğe emanet edilen bir yaşam öyküsü... Firdevs, gökyüzünden ansızın düştüğü ya da yerin yedi kat altından çıktığı bir çölde... Bu çöl bize uzak yakınlıkta...
İnsan iki kez doğabilir mi? Ömrünü, bedenini, benliğini avucuna alan tüm güçleri aşıp kendine bir beden, bir benlik yaratabilir mi? Bu bedenin, bu benliğin de ötesine geçebilir mi? Küçüklüğünden beri merak dolu sorularla hayatı anlamlandırmaya çalışan Firdevs bulunduğu toplumun erkek egemen baskısını iliklerine kadar hissedecek ve bir hapishanede ölümü beklerken bulacaktır kendisini. Ne var ki bu, bütün maskeleri, ikiyüzlülüğü, yaptırımları bozarak örtbas edilmiş gerçeği ortaya çıkartan ve özgürlüğüne sahip çıkan Firdevs için bambaşka bir nokta olacaktır.
* * * * *
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde
“Hovardanın Sonu” Operası
“Şeytan; hovarda kalplere, ellere ve zihinlere, her zaman yaptıracak bir iş bulur.”
Dünyada ilk kez 1951 yılında sahnelenen, İstanbul’da sahnelendiği sezonlarda büyük ilgi gören “Hovardanın Sonu” (The Rake’s Progress), bu sezonda da seyirci ile buluşmaya hazırlanıyor.
Igor Stravinsky’nin bestelediği eserin librettosu W.H. Auden ve Chester Kallman tarafından kaleme alındı. Aytaç Manizade’nin rejisi ile sahnelenecek eser, komedi ve trajedi öğeleri içeren konusu ile dikkat çekiyor. 18.yy İngiltere’sinde geçen ve İngilizce olarak seslendirilen eser; Hovardalığı iş edinmiş Tom Rakewell’in çöküşü üzerine kurulu. Tom, sonradan şeytan olduğu ortaya çıkan Nick Shadow’a uyarak, evlenmeyi düşündüğü Anne Trulove’ı terk edip Londra’ya gönül eğlendirmeye gider. Üç kâğıtçı Shadow yüzünden başına gelmedik olay kalmayan Tom’un hikayesi, Londra’daki bir tımarhane’de son bulur.
Orkestra şefliğini Can Okan’ın yaptığı eserin dekor tasarımı Efter Tunç’a, kostüm tasarımı Ayşegül Alev’e, koro yönetimi Paolo Villa’ya, ışık tasarımı Yakup Çartık’a, devinim ve jest ise Canberk Yıldız’a ait.
Operanın başrollerinde; Kenan Dağaşan ve Ali Haydar Taş (Trulove), Otilia İpek ve Burcu Soysev , (Anne Trulove), Caner Akın ve Onur Turan (Tom Rakewell), N.Işık Belen ve Umut Tingür (Nick Shadow), Peyman Dorkan ve Arzu Semerci (Mother Goose), Aylin Ateş ve Jaklin Çarkçı, Özge Kalelioğlu (Baba the Turk), Ahmet Baykara ve Çağrı Köktekin (Sellem), Sercan Gazeroğlu ve Yücel Özeke (Tımarhane Müdürü) dönüşümlü olarak rol alıyorlar.
* * * * * * *
Ella Hickson’ın “Yazar”ı Türkiye’de ilk kez sahnede
İngiliz tiyatrosunun yükselen yazarlarından Ella Hickson’ın #MeToo hareketi kapsamında da çok ses getiren oyunu “Yazar”, Türkiye’de ilk kez Pürtelaş Tiyatro tarafından sahneleniyor.
Ella Hickson’ın Londra'daki Almeida Tiyatrosu tarafından sahnelenen ve oyun yazarı genç bir kadının, tiyatro dünyasındaki cinsiyet ayrımcılığına karşı verdiği mücadeleyi anlatan oyun, ilk kez sahnelendiği 2018 yılında İngiliz eleştirmenleri ikiye bölmüştü. Bazıları Yazar'ı, fazla öfkeli ve kendini beğenmiş bir oyun olarak tanımlarken, diğerleri, sisteme karşı direnen ve isyan ede göz kamaştırıcı bir yapı bozumu olarak gördü.
“Dünyanın şekil değiştirmesini istiyorum,” görüşündeki öfkeli genç bir kadın, yazdığı tiyatro oyunuyla dünyaya haykırmak, insanları sarsmak, güç dinamiklerini, eski kuralları yıkmak, asırlardır ataerkilliğin ve paranın hüküm sürdüğü düzenekleri kökten değiştirmek ister. Her sahnesinde koyduğu kuralları acımasız bir mizahla yıkıyor.
Prodüksiyonunu Pürtelaş Tiyatro’nun üstlendiği, yürütücü yapımcılığını Gizay Akdoğan’ın, dekor ve kostüm tasarımını Gamze Kuş’un, hareket tasarımını Dicle Doğan'ın ve ışık tasarımını Cem Yılmazer'in yaptığı oyunda; Büşra Albayrak, Sinan Arslan, Sevda Baş ve Ömer Güneş rol alıyor.