Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Semaver Kumpanya 15.yılını yeniden Sait Faik’le selamlıyor

Semaver Kumpanya 15.yılını yeniden Sait Faik’le selamlıyor

15 Nisan 2017 - 12:04 | Sezin Bozacı kumpanyanın usta ve emektar oyuncusu olarak starlığını konuşturuyor.
Semaver Kumpanya adının kaynağı olan Semaver ve Kumpanya öykülerinden Yavuz Pekman’ın uyarladığı oyunu Işıl Kasapoğlu’nun rejisiyle yeniden ve aynı coşkuyla sahneliyor
SEMAVER ve KUMPANYA- Yazan: Sait Faik Abasıyanık, Sait Faik Abasıyanık’ın aynı adlı eserlerinden uyarlayan: Yavuz Pekman, Yöneten: Işıl Kasapoğlu, Yardımcı Yönetmen: Serkan Keskin, Volkan M. Sarıöz, Sahne Tasarım: Başak Özdoğan, Kostüm Tasarım: Ayşenur Arslanoğlu, Işık Tasarım: Mustafa Karakoyun, Koreografi: Ebru Cansız, Müzik: Gevende, Ses uygulama: Bilgesu Kasapoğlu, Asistanlar: Selen Şenay, Saniye Samra, Anıl Yıldız, İllüstrasyon: Selin Nazlı Ustaoğlu, Oynayanlar: Ahmet Kaynak, Burcu Doğan, Mustafa Kırantepe, Fırat İkisivri, Serkan Keskin, Selen Şenay, Sezin Bozacı, Sibel Altan, Taner Ölmez, Uğur Senkeri, Yavuz Pekman.
 
Semaver kumpanya 15.yılını Sait Faik’e saygı duruşuyla kutluyor. Tiyatronun kurucusu, hocası Işıl Kasapoğlu bu serüveni şöyle anlatıyor:
 
“Sait Faik 1936’da Semaver’i yazdı… 1951’de Kumpanya’yı…
 
Ben 1970’lerde öğrenciydim daha, kafamda yazmaya başladım kendi Semaver Kumpanya’mı… Tiyatrom yoktu belki ama, vardı bir adı…
 
Tiyatroyu, tiyatro sevgisini, tiyatro yapmaya olan inancımızı, Sait Faik’in Kumpanya’sının ağzından, Semaver’inin buharında anlatalım istedik. Tiyatroyu bugüne taşıyan aktörlere de Semaver ve Kumpanya / Komedi ile sevgilerimizi yollayalım istedik. İyi de ettik…”
 
“Bir sevdiğim, şanoda şarkı söyler / Biri yanı başımda / İçer içer, ötekini kıskanır” – Orhan Veli Kanık
 
Oyunun uyarlayıcısı ve Kör Halit’i canlandıran oyuncusu Yavuz Pekman da “İyi ki doğdun Semaver Kumpanya” diyor ve sürdürüyor sözünü:
 
“1940’lı yılların son demleri… Savaş sonrası yılgın ve yoksul yıllar…’Her şeye rağmen tiyatro’ diyen gezici bir kumpanyanın hayat dolu öyküsü… Tardieu’dan Çehov’a, Molière’den Taner’e çeşitli yazarlarla şenlenmiş, şamatası bol bir ‘oyun içinde oyun’…
 
Semaver Kumpanya yakın tarihimizin uzakta kalmış sayfalarından birini aralıyor.
 
Tarihin neresinde dururlarsa dursunlar, hayatta istedikleriyle uğraşan, istedikleri için savaşan insanlara dair küçük bir öykü…”
 
Kumpanya’ya ve Semaver’e dair…
 
“Ali nihayet iş bulmuştu. Bir haftadır fabrikaya gidiyordu. Anası memnundu. Namazını kılmış, duasını yapmıştı. İçindeki Cenabı Hak'la beraber oğlunun odasına girince uzun boyu,geniş vücudu ve çok genç çehresi ile rüyasında makineler, elektrik pilleri,ampuller gören, makine yağları sürünen ve bir dizel motoru homurtusu işiten oğlunu evvela uyandırmaya kıyamadı. Halıcıoğlu'ndaki fabrikanın bacası kafasını kaldırmış, bir horoz vekarıyla sabaha, Kâğıthane sırtlarında beliren fecr-i kâzibe bakıyordu. Neredeyse ötecekti. Ali nihayet uyandı. Anasını kucakladı,” diye başlar Sait usta’nın Semaver’i. Oysa sahnedeki Ali, rüyasında makineler ve ampuller görmüyor, onun gördüğü makine Anadolu’ya kumpanyayı taşıyan trenin makinesi, ampuller de oyuncuların soyunma odalarındaki aynaların çerçevesine dizili. Yavuz Pekman Semaver’deki genç adamı tiyatroya gönül vermiş bir delikanlıya dönüştürüyor, annesiyle ilişkisi, annenin kaygıları, annenin altınları Kumpanya’dan gelen bölümler, ama finalde Semaver’in dramatik kurgusu yer alıyor. Kumpanya hikâyesi ise Saffet Ferit, Suat, Kör Halit ve Moruk Salih’in çevresinde kurgulanır. Bir de Kör Halit’in kumpanyaya almak istediği deneyimsiz, ama genç ve güzel Sitare vardır. Kumpanyanın emektar baş aktristi ise her zaman her boşluğu doldurarak kumpanyanın temel direklerinden biri olur.
 
Saffet Ferit, çilingir sofrasında Sitare ile sohbet ederken Kör Halit, Moruk Salih’le laflamak durumunda.
 
Sait Faik hiç kuşkusuz Türk edebiyatında insanı, insan davranışlarını ve duygularını en iyi analiz eden, en iyi aktaran yazarların başında gelir. Çoğu tuzu kuru insanın “bohem” diye burun büktüğü, küçümsediği, hatta zamanında mahkemede tanıklığının bile kabul edilmediği o oyuncuları, o kumpanya atmosferini olanca naifliğiyle işlemiştir Sait Faik. Her şeyleri tamammış gibi kampanyanın adı ne olsun diye saatlerce, günlerce tartışan, aynı Anadolu kentine aynı adla gitmenin olumlu sonuç vermeyeceğini bilecek kadar deneyimli, ama bir o kadar öksüz kişilerdir o kumpanya oyuncuları. Serserilikten değil, büyük şehirde tutunamadıkları için sığınırlar turnelere. Bütün sıkıntısına, bütün zorluklarına rağmen o oyuncular turnelerde var olduklarını hissederler, orada adama sayıldıklarını duyumsarlar.
 
Tabii bu arada çekişmeler, anlaşmazlıklar, hatta ciddi kavgalar da yaşanır. Duygusal ilişkileri, o öksüzlüğün içinden sevdaya uzanan elleri de unutmamak gerek. İşin içine sevda girer de kıskançlık girmez olur mu hiç… Halit içten içe abayı yakar Sitare’ye, Saffet Ferit de öyle. Sitare ise çıkınında bir yığın mavi boncuk, dağıtır önüne gelene. Kumpanya’da hepsi vardır bunların, hani eski sinemalarda gösterilen “12 kısım tekmili birden” filmler gibi bir olaylar geçididir kara trenle başlayan ve ne zaman biteceği paranın bitmesiyle gerçekleşen yolculuklar. 
 
Para demişken Semaver’in Ali’si, Kumpanya’nın Suat’ı annesinin kumpanyaya altınlarını verdiğini söyler. Oysa annesinin kefen parasını alıp gelmiştir delikanlı. Saffet Ferit’le Kör Halit altınları anneye götürürler. Kadıncağız oğlunun tiyatrocu olursa sürüneceğini söyleyerek kaygılarını dile getirir. Saffet Ferit’le Kör Halit evden çıktıktan sonra kadının haklı mı haksız mı olduğunu uzun uzadıya tartışırlar. Yavuz Pekman birinci perdeyi bu çarpıcı diyalektik finalle kapatıyor.
 
Pekman’ın usta işi kurgusu, Işıl Kasapoğlu’nun incelikli rejisi, Başak Özdoğan’ın işlevsel ve kullanışlı sahne tasarımıyla birleşince coşkuyla oynanan, keyifle izlenen bir oyun çıkıyor ortaya. Bir perdenin arasından görünen Kız Kulesiyle Ali’nin evine girerken, tavandan sarkıtılan ağların altında bir balıkçı meyhanesi kuruluveriyor. Sahneler arada hiçbir boşluk, hiçbir karartma olmadan akıp gidiyor. Kantolarıyla, şarkılarıyla, Gevende’nin müziğiyle başarılı bir müzikli oyun kotarılıyor. Ayşenur Arslanoğlu’nun erkeklerin siyah, gri, kahverengi dışında renkli giysiler giymediği o dönemin giyim tarzını çok iyi yansıtıyor. Kadınların sahne ve sahne arkası kıyafetleri de çok iyi. Mustafa Karakoyun’un ışık tasarımı oyuna ciddi katkı sağlıyor.
 
"Semaver ve Kumpanya"nın şenliği de bol, şamatası da.
 
Semaver Kumpanya oyuncularının o kumpanya deneyimini yaşamadıklarını, tanık olmadıklarını tahmin ediyorum. O Anadolu turneleri, o iki kalas-bir heves kumpanyalar benim çocukluğumda kaldı. Ama başta Serkan Keskin, Sezin Bozacı, Yavuz Pekman olmak üzere her ortamdan, her yaştan bütün oyuncular sanki perde açılmadan az önce Anadolu treninden inip gelmişler gibi ustalığın ötesinde, bir duygudaşlık, bütün gerçek oyuncuların paylaştığı bir sezgiyle canlandırıyorlar karakterleri. Burcu Doğan ve Taner Ölmez oyunculuk serüvenlerinde hızla yol alan genç sanatçılar olarak öne çıkıyor. Mustafa Kırantepe, Sibel Altan, Selen Şenay, Ahmet Kaynak deneyimli oyuncu olduklarını kanıtlıyorlar. Arada bir seyirciye de laf atmayı içeren tüluatı bile gerçekleştirerek hem kendileri keyif alıyorlar oyundan hem seyircilere gerçekten keyifli bir oyun sunuyorlar.
 
 

Ebru Nihan Celkan uluslararası oyun yazarlığı projesi için Berlin'de

 
Oyun Yazarı Ebru Nihan Celkan, Almanya’nın en önemli tiyatrolarından Maxim Gorki Theatre’ın yeni projesine Türkiye’den dahil edilen isim oldu.
 
"Tilt", "17.31", "Tetikçi", "Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi", "Nerde Kalmıştık?", "Evim! Güzel Evim!", "Babil" gibi Türkiye’nin güncel ve tartışılması zor konularını merkeze alan oyunlarıyla tanınan oyun yazarı Ebru Nihan Celkan Maxim Gorki Theatre Berlin’in “Krieg im Frieden - War in Piece – Parça Parça Savaş” projesi için dünya genelinden seçtiği dört oyun yazarından biri oldu.
 
Ebru Nihan Celkan’nın yanı sıra proje için belirlenen diğer yazarlar Anastasya Kosodyi, Mehdi Moradpour ve Sivan Ben Yishai.
 
“Krieg im Frieden - War in Piece – Parça Parça Savaş” projesinin ilk etabı, 18 Nisan – 15 Mayıs 2017 tarihleri arasında Literarisches Colloquium Berlin’de başlayacak. Projenin diğer etapları farklı ülkelerde gerçekleşecek. Bir yılın sonunda ortaya çıkan metinler Maxim Gorki Theatre trafından değerlendiriliyor olacak.