Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | S…Ç…S…
02 Haziran 2017 - 06:06
DOT’un yeni oyunu ifade özgürlüğünü kısıtlayan baskıcı ve sansürcü bir anlayışı bir çiftin ilişkisi çerçevesinde irdeliyor
LİMON LİMON LİMON LİMON LİMON- Yazan: Sam Steiner, Yöneten: Mert Öner, Çeviren: Melisa Kesmez, Işık Tasarımı: Serkan Salihoğlu, Dekor Tasarımı: Serkan Salihoğlu, Mert Öner, Afiş tasarımı: Haluk Tuncay, Oyuncular: Esra Ruşan, Serhat Parıl.
 
Genç İngiliz yazar Sam Steiner’ın ödüllü ilk oyunu Limon Limon Limon Limon Limon karşımıza kedi mezarlığında tanışan ve sonra birlikte yaşamaya başlayan bir çifti getiriyor. Avukat bir kadın, Bernadette ve müzisyen bir erkek, Oliver. Ne var ki bu ilişki sürecini kronolojik bir çizgide izlemiyoruz. El yordamıyla yürüyen beraberlikte peşpeşe gelmeyen günler ve geceler karışık bir koreografiyle boş sahneye serpiştirilmiş. Zaten sürecin nasıl ilerlediği de önemli değil, konumuz iki kişinin iletişimi. Tabii ki insanların iletişimi önemli, hele iki sevgilinin iletişimi ilişkilerini ayakta tutmak ya da yerde sürüklemek açısından daha da önemli. Ama bu iletişime, bu ilişkiye kararnamelerle, kanunlarla parmak atılınca ortaya hayati bir karmaşa çıkıyor.
 
Sam Steiner işte bu noktada iktidarın insanlar arasındaki iletişimi koparmayı, giderek insanlar arasında kopukluk yaratmayı, bu yolla bir böl-ve-yönet politikası uygulamayı hedefleyen tutumuna eleştirel bir bakış getiriyor. İktidarın son yasa tasarısıyla kişiler günde 140 sözcükten fazla konuşamayacaklar; bu rakamın nasıl akıl dışı olduğunu yine oyunda belirtilen istatistiki bir veriden anlıyoruz, sıradan bir insanın yaşamı boyunca 123 milyon 205 bin 750 sözcük kullandığı vurgulanıyor oyunda. Günde 140 sözcükten diyelim ki 80 yaşına kadar yaşadınız, işin matematiği belli: 365 günde 51.100, 80 yılda 4 milyon 88 bin gibi gülünç bir sayı çıkıyor ortaya. Sıradan insan meramını ortalamada kullanması gereken sayının yaklaşık yüzde üçü oranında sözcükle anlatmak zorunda kalır.
 
“Bazen bir şey demen gerekmez.” – “Evet, bazen...”
 
Ama bütün baskıcı rejimlerde insanlar o baskının üstesinden gelmeyi başaracak formüller yaratıp direnirler. Bu oyunda da öyle oluyor. Kendilerini ifade edemeyecekleri zaman güçsüzleşeceklerini, ilişkilerini de yitireceklerini fark eden iki sevgili kısıtlamanın esiri olmadan anlaşabilmek için özel bir dil, daha doğrusu özel bir iletişim yöntemi icat ediyorlar. Bu yöntem kimi yerde Mors alfabesinden yararlanmak, kimi yerde birkaç kelimeyi tek sözcük gibi telaffuz etmek, kimi zaman da örneğin “Seni çok seviyorum” demek yerine “S.Ç.S.” diyerek anlaşmak. Çok konuşmak çok şey söylemek anlamına gelmiyor her zaman.
 
Birlikteyken söyleyecek kaç sözcükleri kaldığını her akşam iş dönüşü hesaplıyorlar. Her şeyden önce ne demek istediklerini kesin bilmek ve bu diyeceklerini en az sözcükle ifade etmeyi başarmak zorundalar. Bu noktada insan zaafları da giriyor devreye, ikisinden biri iş yerinde diğerinden daha fazla sözcük harcamışsa, bu ilişkilerine önem vermiyor anlamına mı geliyor diye alınganlıklar başlayabiliyor. Dahası Oliver’in eski sevgilisi de bir başka kıskançlık konusu olabiliyor. Zaten iktidarın yapmak istediği de kişisel zaaflar ve kişisel yanlışlarla yasal zorlamaları birleştirip hedefine ulaşmak değil mi? Buradaki yasal zorlama da “Sessizlik yasası” denilen sözcük kısıtlaması. Yasanın nasıl uygulanacağı, koşulları, ne yolla izlenip nasıl değerlendirileceği oyunda açık seçik belirtilmiyor, hatta yasa tasarısının varlığı ve adı bile oyunun başında açıklanmıyor, nerdeyse yarısına gelince sözü ediliyor. Ama bu kararnamelerin nasıl işlediğini sorgulamaya gerek de yok. Bunu Steiner de biliyor, Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı da farkında.
 
Yönetmen Mert Öner’in de farkında olduğu oyun düzeninden belli oluyor. İlişkide gerginliğin tırmandığı anlarda bile usul usul, yalın bir reji anlayışı görüyoruz. Hani birbirlerine dokunmaya korkuyor gibi Bernadette’le Oliver, birinin sahnenin bir köşesinde diğerinin öteki köşede oturarak gerçekleştirdikleri sevişme sahnesi bile son derece zarif bir estetiği yansıtıyor. Oyunun yazarı kadar genç oyuncuları Esra Ruşan ve Serhat Parıl da uyumlu bir çift olarak başarıyla üstleniyorlar rollerini.
  
İletişim: 0212.232 48 28
0212.251 45 45  
 

İstanbul’da Sezon Sonu Oyunları

 

“Yaşamak mı Zor; Çince mi?”

 
 
Adını Osman Konuk’un bir şiirinden alan oyun Mekan Artı'nın en yeni prodüksiyonu.
 
Köşe başlarını tutmuş simsarlar, hükmü kendi çöplüğüne geçen racon abiler, mantiler, dırzolar, aslan yürekli Gönül Ablalar, ciğerleri doğduğundan beri temiz hava görmemişler, sevdiklerini kaybetmişler, yaralanmışlar, yüreği yangın yerine dönmüşler, ötelenmişler, itelenmişler, sevmişler ama aslan gibi sevmişler…
 
”Yaşamak mı zor; Çince mi?” sizi şehrin arka sokaklarına çağırıyor… Batakta doğup büyümüş üç  dostun (Alim, Kara ve Boz); anılarının bir kamyonetin arkasına yüklenip gidişini izlemek zorunda kalmalarının hikâyesi…
 
Metin: Didem Kaplan, Yönetim: Ufuk Tan Altunkaya,  Proje koordinasyon: Ceylan Dizdar, Dramaturg: Egemen Kalyon, Video–görsel tasarım: Çağla Çağlar, Oyuncular: Ariya Toprak, Cem Akkaş, Eray Karadeniz.
 

"Kasap"

 
 
Yetenekli genç yazarlarımızdan Halil Babür’ün yazdığı oyun 9 Haziran’da ikincikat’ta izlenebilir.
 
İnsan vicdanı istatistiksel mi çalışır, anlık mı?
Bir canlıyı sinek mi daha iyi temsil eder, inek mi?
Diğer canlıları yemeye karar veren insanoğlu, kendi türünü de yer mi?
Buna önce kendini mi inandırır, etrafındakileri mi?
Kasap vicdanları mı doyurur mideleri mi?
Akla mı yatkınlık, lezzete mi?
 
Yazan: Halil Babür, yöneten: Güray Dinçol, Oynayanlar: Mert Denizmen, Evrim Doğan, Oğuzhan Ayaz/Aziz Caner İnan, Adnan Devran, Melis Öz, tanıtım filmi: Onat Esenman, dekor-ışık tasarımı: Eyüp Emre Uçaray, Güray Dinçol, kostüm tasarımı: Meltem Tolan, afiş illüstrasyonu: Murat Mahmutyazıcıoğlu, fotoğraf: Ahmet Alp Babür, Ayşegül Yazmacı, Melike Ataç
 

"Harikulade Bir Çiftin Badireli Ev Yaşamı"

 
 
Clout Theatre’ın oyunu 5 Haziran’da ikincikat’ta
 
"Harikulade Bir Çiftin Badireli Ev Yaşamı" oyunu, kurallarına göre oynamak isteyen ama ne kendilerine ne de birbirlerine yetebilen bir çiftin gerçeküstü evlilik manzarası. Clout Theatre, 2012 yılında Paris’te kuruldu. İstanbul ve Londra merkezli uluslararası topluluğun genel sanat yönetmenliğini  Mine Çerçi ve Sacha Plaige yapıyor. Topluluk başta İngiltere olmak üzere Çin,Rusya,Almanya gibi birçok ülkede festivallere katıldı, Edinburgh Fringe Festivali’nde iki sene üst üste Total Theatre Ödüllerinde "Emerging Artist" kategorisine aday gösterildi. Halen Londra ve İstanbul’da hareketi, müziği ve ışığı kurgunun merkezine alarak absürd, grotesk ve kara komedinin sınırlarını belirsizleştiren oyunlar yapmaya devam etmektedirler. "Harikulade Bir Çiftin Badireli Ev Yaşamı” topluluğun İstanbullu sanatçılarla bir araya gelerek yaptığı ilk prodüksiyondur. 
 
Konsept ve Yönetim: Mine Çerçi, Metin Yazımı: Mine Çerçi, Güray Dinçol, Sena Taşkapılıoğlu, Oyuncular: Güray Dinçol, Sena Taşkapılıoğlu, Ses Tasarım ve Müzik: Eda Er, Işık Tasarım: Utku Kara, Kostüm Tasarım: İnci Kangal Özgür, Dekor Tasarım: Mine Çerçi.
 

Hidra Dans Gösterisi

 
 
Tarihi binalar için tasarlanan "Hidra" dans gösterisi İstanbul Fransız Kültür Merkezi ve Sahne Pulchérie işbirliğiyle 3 Haziran saat 20.30’da sahneleniyor. Bu gösteri, 1891 yılında inşa edilen Sainte Pulchérie Lisesi’nin binasını dansçılar eşliğinde keşfetmenizi ya da mekânı farklı bir gözle görmenizi sağlayacaktır.
 
Fransa’da bulunan Ulusal Eserler Merkezi, iki senedir sahne sanatlarını ve tarihî yapıları bir araya getirmek için, ulusal mirasın simgesel mekanlarında koreograflara yönelik rezidanslar düzenliyor.
Brou Kraliyet Manastırı’nda tasarlanmış olan "Hidra" gösterisi, ilk defa Temmuz 2016’da seyirciye sunuldu. Ulusal mirasın bir parçası olan bir mimari yapının üç aşamalı bir güzergah yoluyla keşfedilmesi için düşünülmüş olan gösteri, beş dansçı için kurgulanıp, tarihi binalarda gösterilmek üzere düzenlendi. Gösterinin özünde, belirgin olduğu kadar basit bir soru vardır: dans hareketi ve müzik, anılarla dolu bir mekânda yaşanmış olan şeyleri nasıl ortaya çıkarabilir? 
 
1891 yılında kurulan Sainte Pulchérie Lisesi’ni gösteri mekânı olarak kullanacak olan Yuval Pick ve kumpanyası, binanın içinde bulunan zaman katmanlarını dansçıların duyarlı bedenleriyle gerçek zamanlı olarak yüz yüze getiriyor. Kumpanya, seyircileri ve dansçıları hem dünyevi hem kutsal olan bu mimarinin en çarpıcı mekânlarında bir yolculuğa davet ediyor. Gösterinin sonunda seyircilerin ve dansçıların buluşacağı bir sohbet düzenlenecektir.
 
Koreografi: Yuval Pick, Müzik: Matmos, Nico Mulhy, Max Bruckert ve Samuel Sighicelli, Dansçılar:Julie Charbonnier, Madoka Kobayashi, Thibault Desaules, Adrien Martins, Emanuele Rosa Koreografi asistanı: Sharon Eskenazi, Işık: Ludovic Bouaud, Kostüm: Emilie Piat ve Pierre-Yves Loup-Forest, Koreografi danışmanı: Bénédicte Jolys, Ses tasarımı: Pierre-Jean Heude, Prodüksyon: CCNR / Yönetmen Yuval Pick, Centre des Monuments Nationaux.