Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Mücevher kutusundaki cevher

Mücevher kutusundaki cevher

25 Ocak 2014 - 07:01 | Bülent Emin Yarar ölümsüz Yorick’le.
Hamlet yine ve yeniden “Çığırından çıkmış bir zaman bu. Ey kör talihim benim! Bana düşmez olaydı dünyayı düzeltmek,” diyor

HAMLET- Yazan: William Shakespeare, Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu, Yöneten: Işıl Kasapoğlu, Dramaturg: Zeynep Avcı, Dekor-Kostüm tasarımı: Hakan Dündar, Işık tasarımı: Cem Yılmazer, Oynayan: Bülent Emin Yarar, Orkestra: Flüt- Yasemin Taş, Efektifler- Cansın Bezircioğlu

 

Salona girdiğimizde, sahnede kırmızı kadifeden kocaman, kabarık bir nesne duruyor. Herhalde saraydaki yer yastıklarından biri olsa gerek diye düşünüyorum. Ama oyunun broşürüne göz atınca ne olduğunu kavrıyorum.

 

Türkiye’de sahnelenen en uzun ve en kısa Hamlet’in yönetmeni sıfatını taşıyan Işıl Kasapoğlu, bu en kısa Hamlet’i sunuş yazısında, ünlü yönetmen Victor Garcia’nın bir öğüdünü aktarıyor: “Değerli taştan bir yüzük takarsan parmağını ileri uzatıp bunu kimsenin gözüne sokmaya çalışma. O taş gerçekten değerliyse zaten herkes görür.” Işıl Kasapoğlu da tiyatroda yapılan işi seyircinin gözünün içine sokmak gerekmediğini, oyuncu iyi bir pırlanta gibi olursa zaten göz kamaştıracağını vurguluyor. Bu vurgulamayı yazısında yapmakla yetinmemiş, kocaman, kırmızı bir yüzük kutusu biçiminde sahneye taşımış.

 

Oyun başlayınca yüzük kutusu açılıyor ve içinden karatı çok yüksek, gerçek bir pırlanta çıkıyor. Günümüz Türk tiyatrosunun övünç kaynaklarından biri olan Bülent Emin Yarar, bu yeni Hamlet düzenlemesinde Hamlet ve babası ve amcası ve annesi ve Ophelia ve Polonius ve diğerleri olarak (son zamanlarda kavram çok kirletildiği için ustalık dönemi demiyorum) deneyim yüklü, incelikli bir oyunculuk gösterisi sunuyor.

 

Yaklaşık bir buçuk saat süren tek perdelik oyunda, daha önce Hamlet’i hiç izlememiş olanların bile kolaylıkla algılayabileceği, olaylar dizisini, neden-sonuç ilişkilerini kavrayabileceği yalın bir düzenlemeyle karşılaşıyoruz. Bir oyuncunun çok farklı karakterleri canlandırmasının yaratabileceği sakınca, Yarar’ın tonlamalarında, mimiklerinde, jestlerinde can bulan karakter farklılıklarıyla ve iki yönlü kullanışlılığıyla pek çok sorunu çözümleyen taç gibi aksesuarlarla ortadan kalkıyor.

 

Sahne kanadında zaman zaman karanlıktan sıyrılıp görünen Yasemin Taş ve Cansın Bezircioğlu’nun enstrümanlarından süzülen dönem müziği eşliğinde bir sahneden diğerine, bir karakterden ötekine saniyeler içinde geçen Bülent Emin Yarar, Victor Garcia’yı da, Işıl Kasapoğlu’nu da haklı çıkarıyor. Hakan Dündar’ın dekor tasarımı Polonius’un ve Ophelia’nın ölümü sahnelerinde gerçekten etkileyici. Ophelia’yı ölüme götüren ırmakla Hamlet’in kucakta taşıdığı Ophelia’nın aynı dekor parçasında birleşmesi de çok güzel bir buluş. Cem Yılmazer’in ışık tasarımı, oyun düzenindeki bütün nüansları ortaya çıkarmayı başarıyor.

 

Hiç kuşkusuz bu başarıda sadece Bülent Emin Yarar’ın payı yok. O pırlantayı o kutuya koyan Işıl Kasapoğlu’nu ve oyunun yeni düzenlemesine katkılarından dolayı dramaturg Zeynep Avcı’yı özellikle kutlamak gerek.

 

2014 versiyonunda da Hamlet yine ve yeniden “Çığırından çıkmış bir zaman bu. Ey kör talihim benim! Bana düşmez olaydı dünyayı düzeltmek,” derken sonsuza dek çağdaş kalacağını gösteriyor ve Devlet Tiyatrosu’nun yüz akı çalışmalarından biri olarak izlenmeyi, alkışlanmayı hak ediyor.

 

(İstanbul Devlet Tiyatroları - 0212 292 39 00/111/142)

 

Bir eve “teklif”siz girer misiniz?

 

 

Evrim Doğan ve Sermet Yeşil’i evde bekleyen sürprizler var.

 

 

İstanbul’da binlerce ev var. Bir akşam bunlardan birine girsek ve o evde olan biten her şeye yakından şahit olsak. “O an”da ve “ora”da olsak…

 

 

TEKLİF- Yazan: Burcu Halaçoğlu, Evrim Doğan, Cansu Başlılar, Yöneten: Burcu Halaçoğlu, Oynayanlar: Sermet Yeşil/ Evrim Doğan/ Cansu Başlılar/ Serhat Yeşil.

 

Burcu Halaçoğlu, Evrim Doğan, Cansu Başlılar ve Sermet Yeşil tarafından kurulan çiçeği burnundaki TiyatroPOL ilk oyunu “Teklif” ile seyirci dostlarını evinde ağırlıyor. Metropol yaşamı içinde sıkışmış insanın ilişkilerine tanıklık etmeyi amaçlayan “Teklif”, gerçekten de esirgenmiş malzemeden kâr sağlanan ince duvarlı apartman dairelerinde çoğumuzun tanık olduğu bir olayı aktarıyor.

 

Bunu yüzde yüz gerçeklik duygusuyla aktarabilmek için de, gerçek bir apartman dairesinde oynanıyor oyun. İzleyiciler de konuk edildikleri bu evde (isterlerse terlik bile giyerek, hatta masadaki yiyeceklerden atıştırarak) oyuncuların peşinden evi oda oda dolaşıp olayların gelişimini izliyorlar.

 

Bizler de İstanbul’daki binlerce evden biri olan o evi gezip dolaşan misafirler olmakla kalmıyor, aynı zamanda o ince duvarların ardındaki öteki insanların yaşadıklarına, sürtüşmelerine, uygulanan şiddete de kulak misafiri oluyoruz. Duvarın bu yanında yer alan olaylara da, öbür yanında olanlara da gözümüzle, kulağımızla tanıklık ediyoruz.

 

Kitaplardan piyanoya, ışıklı grafik masasından duvara çizilmiş desenlere ve duvarları bezeyen tablolara bakarak eğitimli, aydın ve aydınlık insanların evi olduğu anlaşılan bu gerçek mekânın oluşturduğu gerçek dekorda ve gerçek ışıkta oynanan oyun, izleyiciler için olduğu kadar oyuncular için de yepyeni bir deneyim.  Sermet Yeşil, Evrim Doğan, Cansu Başlılar ve Serhat Yeşil’den oluşan oyuncular bu yeni deneyimi yadırgamadan ve yadırgatmadan yaşıyorlar. Çevrelerinde dönüp dolaşan izleyicileri görmeden, onlara değmeden kendi evlerindeki, kendi özel yaşamlarını sürmeyi doğallıkla başarıyorlar.

 

Oyunu 29 Ocak, 5, 12, 26 Şubat, 5, 19, 26 Mart 2014 tarihlerinde, ancak bilet alırken öğreneceğiniz adreste 20.30’da izleyebilirsiniz. İzleyici sayısı 15 ile sınırlı olduğu için önceden rezervasyon yapılması zorunlu.

 

Rezervasyon, bilet  ve  bilgi için: Mekan Artı, 0 212 224 57 56

TiyatroPOL  İletişim: 0545 516 88 26

 

 

Limonata Şenliği

 

 

Fırat Doğruloğlu ve Günay Karacaoğlu limonatayla şenleniyorlar.

 

 

Yazarın seyirciyi iyi tanıdığı, her kesimin nabzını iyi bildiği anlaşılıyor. Oyuncular da limonatayla hem kendilerini hem seyirciyi şenlendiriyorlar.

 

 

ŞENLİKLİ LİMONATA- Yazan ve yöneten: Murat İpek, Dekor tasarımı: Barış Dinçel, Kostüm tasarımı: Emra Albayrak Şahin, Müzik: Çiğdem Erken, Oynayanlar: Günay Karacaoğlu/ Fırat Doğruloğlu.

 

Bir iş toplantısı için kente gelen birinin otel odasındayız. Kapı açılıyor ve ateşli mi ateşli, kıvrak mı kıvrak, işinin ehli mi ehli, profesyonel mi profesyonel bir hatun elinde termosla odaya dalıveriyor. Birilerinin odadaki konuğa ikramı ya da yanlış kapının çalınması sonucundaki karşılaşma. Adam direniyor kadını göndermek için, kadın direniyor gitmemek için. Eh ne de olsa aldığı ya da almayı umduğu parayı hak etmek istiyor. İşin bütün sihri, kerameti termosta. Daha doğrusu termosun içindeki gökkuşağının bütün renklerinin karıştırıldığı şenlikli limonatada. Limonata içilince şenlik başlıyor.

 

Oyunu yazan ve yöneten Murat İpek’in Türk seyircisini iyi tanıdığı, her kesimin nabzını yeterince kolladığı belli. Oyunda cinsellik de var, eşcinsellik de, devrimcilik de var, pazarlamacılık da. Kısacası her farklı seyirciyi hoşnut edecek şablonlar yerli yerinde. Tabii oyunun lokomotifi ve yıldızı, öğrencilik günlerinden beri iyi bir komedyen olacağını kanıtlamış olan Günay Karacaoğlu. Fırtına gibi oynuyor, aldığı bütün alkışlara değer bir oyunculuk gösteriyor. Fırat Doğruloğlu ise biraz zorlanmakla birlikte ona ayak uydurmaya çalışıyor. Sezonun seyirci toplayacak oyunlarından biri.

 

 

Bilgi için: http://www.biletix.com,  http://www.aysaorg.com, 0212. 25367 11-12

 

 

Sanatçı Sorumluluğunu Unutmuyor

 

 

 

Alzheimer olan ressamın deneyimini aktarma çabası bir süreci sergiliyor.

 

Amerikalı ressam William Utermohlen, 1995 yılında Alzheimer olduğunu öğrenince otoportresini yapmaya başlıyor.  Çağına, olaylara tanık olma sorumluluğunu taşıyan bir sanatçı, bu sorumluluğu kendi hastalık sürecinde de gösteriyor ve yeterliliğini yitiren zihnin var olmaya çabalayışının çeşitli evrelerini aktarıyor.


Sekiz yıl boyunca yaptığı bu resimler sanat tarihinde şimdiden çok özel bir yere sahip; çünkü insanın melekelerini yitirirken yaptığı resimler bize çok önemli ipuçları sağlıyor.


1995 yılında muhtemelen hastalığın ilk evresinde yaptığı soldaki ilk portresindeki renk, şekil ve desen hakimiyeti görüldüğü gibi geçen yıllar içinde diğer resimlerde aşama aşama yok oluyor. Özellikle son karakalem çalışması adeta bir süreci noktalıyor gibi.

 

Zamanın başlangıcından bu yana, hiç durmadan ölüyoruz. Ama ölürken de sanatçı sorumluluğuyla tek yapılabilen şey, sonraki kuşaklara deneyimleri aktarabilmek.