Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Kirpi Tiyatro’nun ilk oyunu: "Batı"

Kirpi Tiyatro’nun ilk oyunu: "Batı"

27 Mayıs 2017 - 12:05
Fransız yazar Rémi De Vos’un 2003’de yazdığı “Batı”, ilişkileri gittikçe dibe vuran bir çiftin hikâyesini anlatırken, bir yandan da Batı’da yükselen aşırı sağın sıradan insanları nasıl dönüştürdüğünü irdeliyor
BATI- Yazan: Rémi De Vos, Çeviren: Arzu Bigat Baril & Melisa Yener Vittek, Yöneten: Arzu Bigat Baril, Oyuncular: Esra Ronabar, Murat Kılıç, Müzik: Alper Maral, Işık: Kemal Yiğitcan, Dramaturji: Melisa Yener  Vittek, Koreografi: Talin Büyükkürkciyan Demirci, Kostüm: Lilipud Ses tasarım: Thomas Vittek, Yönetmen yardımcısı: Serap Günaydın, Afiş tasarım: Onur Eker, Teaser: Cem Karcı, Aras Demiray, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe.
 
Sanat yönetmeni ve çevirmen Arzu Bigat Baril tarafından sahnelenen, Kirpi Tiyatro’nun ilk oyunu "Batı", bir çiftin çökmüş ilişkisini ön planda aktarırken, satır aralarında Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, özetle Batı’da aşırı sağ eğilimlerin tırmanışındaki nedenleri irdeliyor. Fransa’daki seçimlerden sonra sıcağı sıcağına yerli yerine oturan bir oyun bu.
 
Gördüğümüz kadarıyla bu nedenlerin başında mülteciler sorunu yer alıyor. Bu, günümüzün yadsınamayacak bir gerçeği. Asya’dan, Orta Doğu’dan, Afrika’dan, baskıcı rejimlerden ve savaşlardan kaçan binlerce, milyonlarca insan canları pahasına Batı ülkelerine göçmeye çalışıyor. O ülkelerin insan haklarını ve insancıllığı dillerinden düşürmeyen yöneticileri ve egemen sınıfları da mültecilere kucak açmak yerine, sınır kapılarını kapatmak için ellerinden geleni yapıyor. Kimileri de mülteci meselesini şantaj malzemesi yapabiliyor.  Batı, mülteci akınından duyduğu korku yüzünden, giderek bağnazlaşıyor, aşırı sağa hızla kayıyor.
 
 
Oyun ve Yorumu
 
Boş sahnede bir kadınla bir erkek. Evli olabilirler de, olmayabilirler de. Ama yıllanmış ve tükenmiş bir ilişki olduğu belli. Tükenmişliği daha çok hisseden kadın. Erkekten daha güçlü bir kişiliği var. Erkek ise ipin ucunu da, kendini de kapıp koyuvermiş, güçsüz ve ezik bir tip. Gittiği meyhaneye göre dünya görüştürünü değiştirecek kadar kişiliksiz. Erkek akşamları eve geç saatlerde, sarhoş olarak geliyor. Onun gecikmesinden tedirgin olan ve bunalıma giren kadın her an hesap sormaya hazır bir halde evi arşınlıyor.
 
“Ölümü seviyorum.
Öyle mi? Bunu sana söyleten ne?
Ben savaştan yanayım, herkes gebersin bu tip şeyler.
Öyle mi?
Evet. Televizyonda ölüler olduğu zaman hoşuma gidiyor.
Öyle mi?
Haberlerde.”
 
İkisi arasındaki bu diyalog, ilişkilerin çürümüşlüğünü olduğu kadar kontrol edemedikleri sosyo-politik değişimler karşısındaki çaresizliği de yansıtıyor. Belirgin özellikleri olmayan sıradan bir kadınla sıradan bir erkek, birer sade vatandaş. Yaşadıkları toplumun geçirdiği sarsıntılardan etkileniyorlar kuşkusuz, ama bilinçsiz insanlar oldukları için savrulan yapraklar misali ne yapacaklarını şaşırıyorlar. 
 
Ne var ki, çok çarpıcı olabilecek oyun metni, sahnelenirken o çarpıcılığını yitirmiş. Kadını oynayan Esra Ronabar ve erkeği oynayan Murat Kılıç, oyunu sevmişler, heveslenmişler ve o coşkuyu oyunculuklarına yansıtıyorlar. Ama oyun düzeni, boş bir sahnede ileri geri yürümelerden, metinden kopuk koreografik bir yapıdan öteye geçemiyor.
 

Mitos Boyut’tan üç yeni yapıt

 
 
Bünyamin Aydemir’in “Sanatta Dirijizm” adlı kitabı yönüyle, erkin/ideolojinin kitleleri güdülemesini, onlara bir şeyleri belletme ve onları tek tipleştirip aynılaştırmayı ifade eden dirijizm kavramı üzerinden 'sanatın nasıl araçsallaştırıldığını' göstermeye çalışırken, diğer yönüyle de tiyatronun erken Cumhuriyet döneminin politik-ideolojik konjonktürüne eklemlenmesi girişimlerine ayna tutuyor. 
 
Banu Ayten Akın, Genet ile ilgili incelemesini “‘Edebiyat yapmıyorum, tiyatro yapıyorum,’ derken sahneye çıkardığı ritüel ile ilgili, moderniteye, burjuvaziye, sömürüye ezberlenmiş kalıpların dışından bir bakışı içerir.  Bu konuyu, hayranlık duygusu ve dramaturjik bakışla incelemeye değer buldum,” diyerek sunuyor.
 
Kitapta Zeynep Kaçar’ın Pamuk Prenses, Kül Kedisi, Kırmızı Başlıklı Kız ve Yüzyıl Uyuyan Güzel’in içine hapsoldukları masaldan kaçarak gerçeğin peşine düştükleri “Şimdi Uçuşa Geçiyoruz” ve ...İnsan ilişkilerinin tuhaf yanları... Adalet nedir? Vicdan nedir? Talep etmenin sınırları nelerdir? Sorularını irdeleyen “Tok” oyunları yer alıyor.
 

Eskişehir Şehir Tiyatroları Gençlik Sahnesi’nde "Antigone"

 
 
Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın ilk olarak 2014-2015 tiyatro sezonunda başlattığı Gençlik Sahnesi Tiyatro Kursunun  3. Dönem kursiyerleri sezon boyunca aldıkları eğitimin bir ürünü olarak hazırladıkları “Antigone” adlı oyunu, 12. Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları festivalinin açılış günü olan 20 Mayıs’ta sahnelediler.
 
Sophokles’in  “Antigone” adlı oyununu Şehir Tiyatroları sanatçısı ve Gençlik Sahnesi Koordinatörü Emre Basalak yönetti. Sophokles’in en önemli tragedyalarından biri olan oyun,  Antigone’nin yaşadığı cesaret dolu öyküyü konu eden trajik efsaneyi anlatıyor. Kostüm tasarımını Tülay Kale ve ışık tasarımını Soner Erdoğmuş’un gerçekleştirdiği oyunda Gençlik Sahnesi kursiyerleri, Ilgın Karahan, Zeynep Bestenur Yaralı, Ekin Yılmaz, Dilara Berktaş, Ebru Eker, Elmas Itır Özkan, Aylin Hacıbekiroğlu, Gülsüm Aydoğan, Merve Azgın, Damla Benuğur, Helin Elif Balcı, Sinan Aktezcan, Ulaş Canbulat, Fatih Öcalan, Ahmet Kutan Gökkaya, Ahmet Barut, Utku Kaya, Hıdırcan Yağız, Duygu Yakasız, Ferec Necef, Hilal Keleş rol alıyorlar. “Antigone” sezon sonuna kadar Şehir Tiyatroları sahnelerinde 4 temsil gerçekleştirecek.