Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Gitmek mi, kalmak mı, saklanmak mı zor? Kalanlar - Gidenler – Saklananlar

Gitmek mi, kalmak mı, saklanmak mı zor? Kalanlar - Gidenler – Saklananlar

22 Şubat 2018 - 05:02 | Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın başarılı ekibi, “Seni Seviyorum Türkiye”yi sunuyor.
Ceren Ercan’ın yazdığı Kalanlar – Gidenler – Saklananlar başlıklı Türkiye üçlemesinin ilk oyunu Bakırköy Belediye Tiyatroları tarafından sahnelenen “Seni Seviyorum Türkiye” oldu.
Üçlemenin ikinci oyunu “Berlin Zamanı”  fringe ensemble ile Goethe Enstitüsü İstanbul ortaklığında gerçekleştirildi. Aslında üçlemenin birinci oyunu olarak düşünülen “Tahran Rüyası” ise üzerindeki çalışmalar henüz tamamlanmadığı için sahnelenmesi en sona kalan oyun. 
 
 

Bu ülkeyi sevme çabası üzerine bir oyun: SENİ SEVİYORUM TÜRKİYE

 
Yazar-Dramaturg: Ceren Ercan, Yöneten: Yelda Baskın,  Sahne-Işık Tasarımı: Cem Yılmazer, Koreografi: Melih Kıraç, Müzik Tasarımı: Okan Kaya, Kostüm tasarımı: Selin Ölçen, Asistanlar: Ercan Koçak, Emre Sırımsı, Oynayanlar: Alican Yücesoy, Defne Şener Günay, İrem Sultan Cengiz, Emre Koç, Damla Karaelmas, Fotoğraflar: Emre Mollaoğlu, Afiş –Broşür tasarım: Ethem Onur Bilgiç.
 
“Seni Seviyorum Türkiye”, son dönemde sıkça karşılaştığımız bir soruya bir çamaşırhanede cevap arıyor: Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?
 
 
Oyun kişileri hayatın akışı içinde “buradayım ve ben de Türkiye’yim” demenin imkânını irdeliyorlar
 
İstanbul’un göbeğinde bir çamaşırhaneye ellerinde kirli çamaşır torbalarıyla beş kişi geliyor. İstanbul’da adım başı çamaşırhane mi var diye bir soru aklınıza gelecek. O sorunun yanıtını yazar Ceren Ercan bir söyleşide şöyle açıklıyor: “Oyunun bugünle ilgili söyledikleri çok kuvvetli, o nedenle bir mesafeye ihtiyaç vardı. Çamaşırhane batı sinemasında çok görülen bir şey, ama Türkiye için fazla alışılmış bir niteliği yok. O yüzden düşündüğüm mesafe meselesine uygun bir çözüm oldu.”
 
Gerçekten de bu yaklaşım aranan yabancılaştırmayı sağlıyor. O beş kişi ülkenin değişken koşulları içinde kendi varoluşlarını hayata geçirme ve kanıtlamanın arayışı içindeler. Çamaşırhanede geçirdikleri süreçte koşullara ve birbirlerine tahammülün ve baş etmenin sınırları içinde yer yer absürde varan konuşmalarla kendilerini ifade etmeye çalışıyorlar. Kimileri mevcut duruma tepki verirken kimileri de başlangıçta tepkisiz kalmaya, genel geçer koşulları kabul etmeye yatkın görünüyor. Hatta birbirlerini suçlar noktaya bile gelebiliyorlar. Hem kendi kafalarının içindeki karışıklık ve karmaşa hem de birbirleriyle ilişkilerindeki kaotik durum giderek onları; varlık ile yokluk, susmak ile haykırmak, yok etmek ile yok olmak, gitmek ile kalmak arasında bir yerlere getiriyor. Bu gitmekle kalmak arasındaki sarkaçta kişilerin o zamana kadar hissetmedikleri bir takım eğilimleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Uzun süreden bu yana dostluk ettikleri bir kişiyi “ötekileştirme”, “dışlama” tavrı belirgileştikçe, ülkenin genelinde uygulanan kamplaştırma, karşıtlık ve düşmanlaştırma beş kişilik ufak bir topluluk içinde bile su yüzüne çıkabiliyor. Ama sonuçta çaresizliğin insanları yakınlaştırma ve ortak tavır alma noktasına varmasıyla bir şenliğe dönüşüyor oyun. Gitmek ile kalmak arasındaki ikilemin kalmayı tercih edenler tarafındaki görünüm böyle.
 
Oyunun yazarı ve dramaturgunun aynı kişi olması, oyunun aktarımında yönetmen ve oyuncularla daha olumlu bir bütünleşmeyi sağlıyor. Yelda Baskın, Cem Yılmazer’in yalın sahne ve ışık tasarımı, Melih Kıraç’ın koreografik düzenlemesi, Okan Kaya’nın müzik seçimi ile başarılı bir yorumu sahneye getiriyor. Oyuncuların beşi de büyük enerjileri ve coşkularıyla oyunu başarıya ulaştırıyorlar.
 
İletişim: 0212. 585 59 35
 

Hayalle Gerçek ArasındaTürkiye’den Gitmek Üzerine Bir Öykü: ‘BERLİN ZAMANI’

 
Bugünlerde yolunu arayan üç Türkiyeli gencin hikâyesi.
 
Yazan: Ceren Ercan, Yöneten: Frank Heuel, Yönetmen Yardımcısı: Nazlı Bulum, Dekor Tasarım: Annika Ley, Kostüm Tasarım: Mehtap Yılmaz, Ses ve Müzik Tasarım: Ömer Sarıgedik, Işık Tasarım: Cem Yılmazer, Oynayanlar: Ezgi Çelik, Tuğçe Altuğ, Kutay Kunt, Fotoğraflar: Murat Dürüm.
 
Üçlemenin “gidenler”ini işleyen “Berlin Zamanı”nda,  Berlin’de Yeni Dalga adı verilen yeni göç dalgasının bir parçası olan gençleri İstanbul’dan uzaklaştıran atmosfer ile Berlin sokaklarındaki yolculukları iç içe anlatılıyor. Üç karakter de kendini Türkiye’nin Avrupalı yüzü olarak tanımlıyor. Türkiye’nin mevcut siyasi ikliminde var olamamanın sancısını çekiyorlar. Peki Berlin onlara ne vaat ediyor? Berlin’de cazip partiler, tiyatrolar, farklı kültürlerden sanatçılar, barlar. İstanbul’da Türkiye’ye veda partisi, geceleri tekinsiz yollar, Maçka Parkı, Moda’da bir evin arka bahçesi. Bugünün ikliminde günümüzün insanları, dili, arayışları sahnede sergileniyor.
 
Oyun kişilerinin sevişmeleri bile bir ölüm, bir yok olma kaygısını yansıtıyor. Hani kahverengi kalorifer böceklerinin üzerine ilaç sıktığınızda soyun sürmesi için doğanın bir işlevi sonucunda ölmeden önce yüzlerce yumurta bırakırlar ya, insanlar da (ya da benim bildiğim insanlar) tıpkı aynı içgüdüyle cenazelerden sonra tutkuyla sevişirler.  İşte oyundaki sevişmelerde de aynı kaygı seziliyor. Yaşama tutunmak…
 
Başarılı yazar Ceren Ercan’ın hem “Seni Seviyorum Türkiye” hem de Berlin Zamanı, Türkiye özelinde güncel koşulları ve gündemi başarıyla yansıtan, iyi kotarılmış oyunlar. Ne var ki, bu kadar özenle çalışılmış yapıtların uzak yarınlara kalması için Maçka Parkı, Gezi vb. nokta atış olaylar yerine sorunları evrensel boyuta taşıyacak sorunlara parmak basması ve kişileri aldıkları yaşamsal kararlara yönelten kimliklerinin üç boyutlu olarak işlenmesi daha doğru olur kanısındayım. Yine de her iki oyun için yazarı ve toplulukları kutluyorum.
 
Biletix:  0850 755 55 55
 
* * *
 

Ben Challenger Meşrebim

 

Şimdi gülün, yarın her şey daha kötü olacak…

 
Yazıp yönettiği oyunlarla, alışılmamış anlatım biçemi ve çarpıcı zekâ ürünü esprileriyle yıllardır seyircisini şaşırtan ve güldüren Uğur Uludağ bu kez sahnede tek başına izleyicilerle buluşuyor. 
 
BEN CHALLENGER MEŞREBİM- Yazan, yöneten, anlatan, unutan, hatırlarsa yeniden anlatan: Uğur Uludağ, Müzikler ve bi takım sayıklamalar: Levent Erim, Yapım: SGM, Işık: Tayfun Gökırmak, Afiş fotoğrafı: Şenol Altun, Kostüm giydirici: Kendimiz giyiyoruz, Kostüm çıkartıcı: Kendi başımıza, Olay çıkartıcı: Levent Erim. 
 
E.S.E.K. (Espri Standartları Enstitüsü Kurumu) kuruluşunun 27 yıldönümü olan bu yıl (zaman nasıl da çabuk geçiyor), yeni bir oyun sahneliyor. Uğur Uludağ’ın (başta ben olmak üzere) en gülme özürlü seyirciyi bile baştan çıkartan kıvrak buluşları bu kez “Ben Challenger Meşrebim” başlığıyla karşımızda. Baba Sahne’de perde açan oyun Uludağ’ın şu çağrısıyla başlıyor:
 
“Güzel çirkin aramam; gönlüme göre bir seyirci olsun. Tek isteğim bu!
Beraber eğlenemeyen insanlar beraber bir gelecek kuramazlar, diyoruz 27 senedir.
Hadi gelin; beraber bir gelecek kuralım! Bunu saymayacam, çaya da gelin.
ŞİMDİ GÜLÜN, YARIN HER ŞEY DAHA KÖTÜ OLACAK.”
 
Baba Sahne - Bahariye Cad. Sakızgülü Sok. 
No 31 / 37, Kadiköy İstanbul -  0216. 700 11 11
 
* * *
 

2018 Etkinlikleri

 
İkincikat yenilenen salonunda oyunlar dışında çeşitli etkinlikler yapıyor. Oyunlarla ilgili ya da diğer konularda paneller, açık oturumlar ve müzik geceleri düzenleniyor. İkincikat’ın kendi yapımı olan ve konuk tiyatroların yapımı oyunlar ise şöyle sıralanıyor.
 
 
 
 
 
ROMEO VE JULİET'İN TARİFSİZ HİKÂYESİ - SAHNEALTI
 
Romeo ve Juliet dünyanın en meşhur âşıklarıdır. Onlar öldükten sonra hikâyeleri başkaları tarafından anlatılır, oynanır, yazılır çizilir. Yerin altında tüm bunlara kulak misafiri olan Romeo ve Juliet'in bir gün sabrı taşar ve kendi hikâyelerini  yerin üstünde en iyi kendilerinin anlatabilecekleri inancıyla tiyatro sahnesine çıkarlar. Kanlı canlı ve biraz da tozludurlar. İzleyenlerle aşk hikâyelerinin en özel anını paylaşmayı seçerler.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
BİR YILDIZ BATIYOR - ÜÇ KULAK PRODÜKSİYON
 
Taşrada büyüyüp İstanbul'da oyuncu olan Gökhan, büyük mücadeleler sonunda üne ve paraya ulaşır. Ancak eksik bir şeyler vardır. Gerçekten istediği nedir? Nazmi Sinan Mıhçı, bu hikâyeyi kuklasıyla birlikte anlatıyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
MECBURİYET  - TİYATRO NOK
 
Tiyatroya ilk defa uyarlanan Stefan Zweig'ın eşsiz eseri Mecburiyet, insanın güç karşısında ezilip, görev bilinciyle itaat eden duyguları ile ona direnen düşüncelerinin çatışmasını anlatıyor. “Vicdan denilen doğru sözlü yargıcımız, bizi mahkum edip, her anımızda cezamızı tekrar ve tekrar hissettirmeyecek mi? Çığırından çıkmış bir zamanın insanları olarak, “iyi insan” olmayı artık hatırlamak zorundayız, işte asıl mecburiyetimiz bu olmalı. Tıpkı Ariel Dorfman'ın dediği gibi “Cesaret tek bir sesle başlar.”
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İRFAN DEĞİRMENCİ İLE ANA HABER
 
20 yıl televizyon haberciliği yapan İrfan Değirmenci, bir yıllık aranın ardından Ana Haber Bülteni ile geri dönüyor! Ancak küçük bir farkla… Değirmenci, Ana Haber Bülteni'ni İkinci Kat Loft Performans sahnesine taşıyor. Sahnede Ana Haber, kulağa tuhaf geliyor değil mi? İşte bu tuhaflığın içinde ortaya her Salı akşamı, “güleriz ağlanacak halimize” dedirten muhteşem bir performans çıkıyor. Değirmenci, İkincikat'a güncel konulara büyük bir aile meclisi sıcaklığında yorum getirmeye, dertleşmeye, efkar dağıtmaya, ülke ve dünyada olup bitenleri konuşmaya çağırıyor…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
KUARTET  -  TİYATRO ÖTEKİ HAYATLAR
 
Kuartet, yirmili yaşlarında yeni evli bir çift olan Berk ve Ece'yle, on yılı aşkın süredir evli olan Süreyya ve Edip'in, farklı kombinasyonlarla yaptıkları 13 buluşma aracılığıyla bu dört farklı bireyi cinselliğe ve aşka yaklaşımları üzerinden anlamaya çabalıyor. Çift olarak tek tek var olabilmek ne kadar mümkündür? Bir kalp birden fazlasını sevebilir mi, peki ya ikiden fazlasını?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
IŞILTILI HAŞERELER
 
Işıltılı Haşereler, insanın tüketim krizine dair ironik bir kara komedi. Kentsel dönüşüm kapsamında seçilen genç çiftimiz Ollie ve Jill'e, ileride çok değerlenmesi beklenen bir semtte yıkık dökük bir ev vadedilmiştir. Ollie ve Jill, bize bu vadedilen rüya evlerini nasıl elde ettiklerinden bahsetmek isterler. Rüya evlerini elde edebilmek için, yaptıkları bazı şeyler vardır ki aslında çok da iyi sayılmazlar.Ama onlar yine de iyi insanlar, en azından öyle olduklarını umuyorlar. İyi insan olmak için bu yeterli mi? Rüya evlerini elde edebilmek için yaptıklarını bize açıklayabilirler mi? Ollie ve Jill durumu bize açıkladıklarında, neyi neden yaptıklarını ve ne için yaptıklarını.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Agememnon=Süpermarket |- Atlas Tiyatro Araştırmaları
 
Aishkylos'un Agamemnon oyununda efsaneye göre Troya savaşı sonrası eli boş gelmeyen büyük komutan Agamemnon, ganimet olarak Kasandra'yı getirmişti. Peki günümüzde sıradan bir adam Truva değil de süpermarketten dönerken hiç istemediği alakasız bir sürü şeyle eve dönerse ne olur? Kontrolünü kaybeden bu adam süpermarket poşetlerini bütün ağırlıklarıyla önümüze yığıp ‘temel ihtiyacını' giderir iken şunu sorduruyor: Bu b.ktan trajedi içinde umudu nerede aramak lazım?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
KASAP
 
İnsan vicdanı istatistiksel mi çalışır, anlık mı? Bir canlıyı sinek mi daha iyi temsil eder, inek mi?
Diğer canlıları yemeye karar veren insanoğlu, kendi türünü de yer mi? Buna önce kendini mi inandırır, etrafındakileri mi? Kasap vicdanları mı doyurur mideleri mi? Akla mı yatkınlık, lezzete mi?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ÜÇ KİŞİLİK DÜET - TİYATRO ÖTEKİHAYATLAR
 
 
İki ses için yazılmış bir müzik parçasını üç kişi seslendirmeye kalkarsa ne olur?
5 yıllık evli olan Burak ve Yelda, Burak'ın en yakın çocukluk arkadaşı olan ama yurt dışında yaşadığı için 8 yıldır görüşmediği Okan'ı akşam yemeğine beklemektedirler. Yelda Okan'la ilk defa tanışacaktır. Acaba Burak'ın hayatındaki en önemli kişi karısı mı yoksa en eski dostu mudur?
 
Gişe 0545. 462 45 28
 
* * *
 

MİTOS BOYUT’tan Yeni Kitaplar

 
 

 

Ebru Nihan CELKAN TOPLU OYUNLARI 4 
Tilt / Uzaydan Gelen Prens
 
“...Tilt oyununu, 2009’da şiddetin, savaşın normalleşmesinden ve gündelik hayatın her anına işlemiş olmasından duyduğum tedirginlikle başa çıkmak için yazdım.
 
Uzaydan Gelen Prens, müzisyen olmak isteyen Umut’un ilham perileri Zeki Müren, Cem, Zeliş ve İrem ile yolculuğunu anlatır. Bu yolculuk aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine de yaptığımız ufak bir gezidir. Zeki Müren’i, hayallerinin peşinden koşmak, kendi olmaktan çekinmemek ve sevdiği işi yapmak konusunda bu coğrafyada yaşayan gençlere ilham verebilecek bir fenomen olarak görüyorum...”                                                                                                                   
 Ebru Nihan Celkan
 
 Gültekin TEPE
E5 Rezidans 49. Kat (Vodvil)
 
E5 Rezidans 49. Kat, son yıllarda ülkemizde çarpık kentleşme sonucu inşa edilmiş devasa bir rezidansın 49. katında geçen bir oyun. Olaylar, vodvil türünün kalıpları içinde, bu tür yerleşimlerde gittikçe yozlaşan, insan ilişkileri eğlenceli, esprili ve tempolu bir kurgu ile sahneye getiriliyor. Yanlış anlamalar, beklenmedik karşılaşmalar, ardı arkası gelmeyen beyaz yalanlar ile olayların akışı işin içinden çıkılmaz noktalara ulaşıyor.
 
KEMAL ORUÇ
Oyunculuk Eğitiminde Yaratıcı drama
 
 Bu çalışma, kuramsal ve uygulamalı olarak, oyunculuk eğitimi verilen her kurumda, oyunculuk eğitimi alan oyuncu adaylarının, yaratıcı drama yöntemiyle, sanatsal ve toplumsal açıdan daha iyi donatılarak oyunculuk becerisi yüksek, kendini bütün yönleriyle bilen, özgün ve yaratıcı düşünebilen/üreten, grup uyumu ve iletişimi sürekli gelişen bireyler olmalarını hedeflemektedir. Bu kitaptan, oyunculuk eğitmenleri, yaratıcı drama liderleri, oyuncular, oyuncu adayları ve okul tiyatrosunda uygulama yapanlar yararlanabilir.
 
 TARIK ŞERBETÇİOĞLU ÇOCUK OYUNLARI
 Aslan ile Fare ? Çiftlikte Patırtı ? Kahraman Çomar ? Kaplumbağa ile Tavşan ?
Karga ile Tilki ? Kutup Macerası ? Mutluluk Çiçeği
 
Bu kitaptaki Tiyatro Sanatçısı Tarık Şerbetçioğlu’nun farklı yaşlardaki çocuklar için  yazmış olduğu yedi oyun da, 2012-2017 yıllarında İstanbul Kumpanyası’nın kuruluşu olan Şeker Şerbet Çocuk Tiyatrosu tarafından sahnelenmiştir.
 
  HATİCE SEÇİM
Efendiden Bir Uşak
 
 Efendiden Bir Uşak, 1974 yılına kadar boşanmanın yasal olarak suç kabul edildiği İtalya’da geçen, sınıf ayrımı, kilise ve toplum baskısı üçgeninde sıkışıp kalmış bir aşkın yeniden filizlenmesini anlatan bir komedi. Oyunda, dış baskıların insanların hayatını nasıl örselediğinin tipik bir örneği sunuluyor. Bu baskılar bazılarını hayata küstürür, bazılarını susturur. Ama her zaman etkilenen “başka biri” daha olur. Oyun, işte bu “öteki”nin hikâyesini işlemekte; etkilenen, değişen, dönüşen, uşaklıktan efendiliğe uzanan bir hikâyedir bu.
 
Gökhan ERARSLAN TOPLU OYUNLARI 1 
Market ? Aldatma Sanatına Giriş ? Etik Nedir
 
Kitaptaki üç oyun, genç ve üretken oyun yazarlarımızdan Gökhan Erarslan'ın biçimsel denemeleri... Market, izledikleri bir filmden etkilenerek hiç tanımadıkları insanları acımasızca öldüren üç katilin hikâyesinin çarpıcı, farklı kurgu ve yalın anlatımıyla aktarıldığı yeni gerçekçi, sıra dışı bir eser.  Aldatma Sanatına Giriş, beş arkadaşın iç içe girmiş yaşantıları üzerinden insan ilişkilerini, yaşamın saçmalığını, tüketim toplumunun insani değerleri nasıl tükettiğini yansıtıyor. Etik Nedir, bir üniversitenin felsefe bölümünde bir öğretim üyesinin son dersinde gerçekleştirdiği bir hesaplaşma oyunu.
 
* * *
 

“Küründen Kabare”

 
 
“Selaamm, Serpil ben! Üst düzey bir şirkette yöneticiyim. Çok zengin bir kocam, harika çocuklarım ve havuzlu bir villam var. Yok kız şaka dönmeyim ben. Lakabım da ‘’Diyarbakırlı Deli Serpil’’. Diyarbakırlı değilim. Deli de değilim. Neyse dur anlatacağım bunu… Bir şey diyeyim mi eskiden çok korkardım sizden, köşe bucak saklanırdım. Gerçi siz de benden saklanırdınız ya neyse. Karar verdim korkularımın üzerine gitmeye; yüzleşince geçermiş diyorlar. Ay zaten pek sıkılıyorum bu aralar, gelin de iki laflayalım. Yani siz de hazırsanız bu yüzleşmeye tabii. Yok ayol ‘’Siz bana neler yaptınız’’ diye dram yaratmam, küründen de olsa kabare yani sonuçta… İki gullüm yaparız, güler eğleniriz. Kısır falan da yaparız. Yanına bir de çay, tamam. Neyse şimdi benim telefon açmam lazım, geldiğinizde zile basarsınız zaar. E hadi görüşürüz o zaman.”
 
Küründen Kabare”de bir zamanlar haber bültenlerinde dehşet saçarken gördüğünüz, o çok eğlendiğiniz mekândaki şen şakrak solistliğinden bildiğiniz, yoldan geçerken çaktırmadan süzdüğünüz, cinayet haberlerinde ne de sık  rastladığınız… ama transseksüellikle ilgili ne kadar fikriniz, olumlu ya da olumsuz ne kadar önyargınız olursa olsun aslında daha önce hiç tanışmadığınız Serpil’le tanışacaksınız.
 
Seyhan Arman’ın yazıp oynadığı biraz güllüm, biraz madilik azıcık da tarizlikli oyunu Küründen Kabare’yi Melisa İclal Yamanarda yönetti. Dramaturgluğunu Sinem Özlek’in yaptığı oyunun, dekor ve kostüm tasarımı; Aslı Ersüzer’e, ışık tasarımı ise Cem Yılmazer’e ait.