Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Füg tadında bir oyun: FÜ
25 Ekim 2014 - 07:10 | Ablası kardeşi / Canı her şeyi…
İkincikat-Karaköy’de sahnelenen “FÜ” birbirinden farklı iki kardeşin, iki kuşağın, iki dünyanın sevgi çemberini tamamlayarak aktarıyor
FÜ- Yazan: Murat Mahmutyazıcıoğlu, Yöneten: Sami Berat Marçalı, Dekor tasarımı: Murat Mahmutyazıcıoğlu, Işık tasarımı: Doğu Akal, Sahne müziği: Ozan Tekin, Oynayanlar: Deniz Türkali/ Serra Yılmaz/ Canan Atalay/ Aziz Caner İnan.
 
İsimler çoğunlukla o adı taşıyan kişinin geleceğiyle ilgili ailenin özlem ve dilekleri içerir: Sevil, Gülsün, Işık, Mert, Onur, Erkan vb. Fü oyunundaki iki kardeşin adları da Füreya ve Münevver. Füreya parlak, ışıltılı günler anlamında bir sözcük. Münevver ise aydın, aydınlanmış anlamında. Belli ki bu kardeşlerin ailesi (o sıralarda moda olan birer ad değilse eğer) onların güzel günler görmesini, aydın kişiler olmasını dileyerek bu adları vermiş. 
 
Yazarın da bu göndermeyi hesaba kattığını varsayıyorum. Kardeşler de, en azından geçmiş günlerde ışıltılara ulaşmış, aydın ve bilinçli kişiler. Bugünkü durumları ise pek parlak sayılmaz. Fü (Füreya) yıllar önceki devrimcilik döneminde yaşadığı/neden olduğu bir acının travmasını atlatamamış, o travma sonucunda metabolizmasının pes etmesi yüzünden kendini yemeye, daha doğrusu tıkınmaya vermiş, evden dışarı adımını atmayan bir kadın.
 
Mü (Münevver) ise kardeşini ve evi ayakta tutma sorumluluğunu omuzlayan, oğluyla ilişkisinden kaynaklanan kendi acılarını gizleyerek hâlâ çalışan ve emlakçilik gibi münevver olmakla pek de ilgisi olmayan bir uğraşı sürdüren biri. Fü ve Mü’nün adlarının anlamlarıyla geldikleri nokta arasındaki fark, yaşamlarının iniş-çıkışlarını da yansıtan bir grafik oluyor.
 
Tokkato ve Füg
 
Tokkato ve Füg sözcüklerinin ilk çağrışımı kuşkusuz Bach’ın ölümsüz yapıtı. Yine sözcük anlamlarını irdelemeye çalışıyorum. Toccata İtalyanca dokunuş demek. Füg ise eski Latincede hareketsizlik anlamına geliyor. Psikolojide ise dissosiyatif füg kişinin bir tür kendinden kaçışı olarak yorumlanıyor. Müzik terminolojisine gelirsek, füg şöyle tanımlanıyor: “Fügün ilk bölümünde tema daima tek sesli olarak sunulur. İkinci bölümde tema, genellikle 4 veya 5 nota, yukarı veya aşağıya transpoze edilerek tekrar eder ve bununla "cevap", ikinci ses olarak devreye girer. Genellikle iki tema-cevap arasında "episod" denen bölümler vardır, bu bölümler füge canlılık katar ve monotonluğu bozar.
 
“Fü”nün kurgusunda da tam bunu görüyoruz. İki kardeşin çekişmeli sevecenlikleri, birbirlerine dokunuşları ve hem birbirlerinden hem kendilerinden kaçışları tema ve cevap bölümlerini oluştururken, konservatuara girip tiyatro oyuncusu olma hevesindeki Sibel (adlara takıldık bir kez, Kibele) ve sevgilisi Erkan (evet, çocuğun geleceğini belirleyen bir ad daha: Erkan) da episodları gerçekleştiriyorlar. Sonuçta karşımıza füg tadında incelikli bir oyun çıkıyor. Genç oyun yazarlarımızdan Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazdığı ikinci oyunda böyle bir anlatıma ulaşmış olması sevindirici. 
 
 
Oyunun Yorumu
 
Bu incelikli oyun hiç kuşkusuz yönetmen Sami Berat Marçalı’nın ve oyuncuların incelikli yorumuyla gerçekleşiyor. Deniz Türkali, bırakın evden çıkmayı, koltuğundan kalkmaya bile üşenen Fü’yü sahneye her gelişinde farklı renkte bir gecelik-sabahlık kombinasyonu içinde sunarken ışıltılı günlerin beğenisini ve alışkanlığını da yansıtıyor.  Ne var ki, bu mavili pembeli, allı morlu ipek takımların, üstesinden gelinemeyen bir acının, kapanmayan bir yaranın sargı bezleri olduğunu da izleyiciye hissettirmeyi başarıyor.  “Fü sınavı”ndaki ses kullanımının ustalığını da vurgulamak gerek. Türkali, bir tahterevalli yapısındaki oyunda tahterevallinin bir ucunda dengeyi koruyor.
 
Tahterevallinin diğer ucunda yine bir usta oyunculukla Serra Yılmaz yer alıyor. Kardeşine ve oğluna duyduğu kimi zaman öfke, kimi zaman kırgınlık, kimi zaman alınganlık, ama hepsinden baskını büyük sevgiyi duygu geçişlerinde alkışlanası bir doğallıkla gerçekleştiriyor. Fü ne kadar “dün” ise, Mü o kadar “bugün”. Evin ve kardeşinin dünyayla bağlantısı sağlayan da o. Halinden ve o hale gelmesine neden olan kişiler ve olaylardan yakınırken de doğallığını ve sevecenliğini sürdürmeyi biliyor.
 
Bu iki eski kuşak oyun kişisinin ve iki eski kuşak deneyimli oyuncunun karşısında, henüz ayakları yere basmamış iki genç var. Sibel ve sevgilisi Erkan. Sibel’de Canan Atalay ile Erkan’da Aziz Caner İnan hareketli bir mizansene oturtulan ayakları havada, kişilikleri tam oturmamış genç kuşak temsilcilerini, gereğinden biraz fazla abartmakla birlikte yine de oyunun genel atmosferini zedelemeden canlandırıyorlar.
 
Canan Atalay ve Aziz Caner İnan genç kuşağı temsil ediyorlar.
 
Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun salona yayılan simültane dekoru da (hastanedeki abajur dışında) başarılı ve işlevsel. “Fü” izleyiciyi yer yer güldüren, yer yer yüreğini burkan, mevsimin görülmesi gereken oyunlarından biri.
 
İletişim: 0545.462 45 28 – 0544.527 25 69
 
 
 

SAVAŞ yeniden tiyatro sahnesinde

 
 

“Yapamayacağımızı sandığımız öyle çok şey yaptık ki…”

Lars Norén
 
Pürtelaş geçtiğimiz sezon prömiyerini gerçekleştirdiği ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin “Yılın Oyunu” ödülünü kazanan “Savaş”ı 18 Ekim’den başlayarak her Cumartesi sahnelemeye devam ediyor. İsveçli yazar Lars Norén’in Bosna trajedisinden hemen sonra yazdığı oyun, savaşın yarattığı yıkımın bir aile üzerindeki etkilerinin izini sürüyor. Savaşın uğradığı her yerde ve her zamanda geçerliliğini korumaya devam ediyor.
 
Yöneten/Çeviren: Serdar Biliş, Tasarım: Gamze Kuş, Koreografi: Candaş Baş, Ses Koçu: Susan Main, Işık: Cem Yılmazer, Yönetmen Yardımcıları: Pınar Bekaroğlu, Tamer Can Erkan, Ses tasarımı: Mustafa Özdemir, Video: Ali İhsan Elmas, Mehmet Sami, Fotoğraf: Özgür Onan, Mehmet Çakıcı, Oynayanlar: Tilbe Saran/ Sermet Yeşil/ Onur Gürçay / Damla Sönmez/ Ecem Uzun
 
Biletler Mybilet’te.
http://www.mybilet.com/event/15719/savas/
Rezervasyon ve bilgi için: 0533 324 88 68 / info@purtelas.org 
Sahne Kadir Has Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü 
 
 
 
 

Hayır Deyin!

 
“Kapıların Dışında” 18 Ekim Cumartesi Saat: 14:00’de Fransız Kültür Merkezinde
 
Yolcu Tiyatro tiyatro tarihinin en güçlü savaş karşıtı oyunlarından biri olan, Wolfgang BORCHERT’ in “Kapıların Dışında” adlı oyununu, dijital 3D mapping teknolojisini kullanarak sahneliyor. Savaşın birey üzerindeki yıkıcı etkisinin anlatıldığı “Kapıların Dışında” oyununda, ruhsal ve fiziksel yaralarla savaştan yurduna dönen bir askerin, döndüğünde hiçbir şeyi eskisi gibi bulamamasının hikâyesi anlatılıyor.  Yönetmenliğini Ersin Umut GÜLER’in üstlendiği oyunun oyuncu kadrosunda Cenk Dost VERDİ, Müzeyyen DURGUN, Yasemin ERTORUN ve Ersin Umut GÜLER yer alıyor. 
 
Wolfgang Borchert’in çağrısına hep birlikte kulak verelim:   
 

HAYIR de!

 
Sen. Makinanın başındaki adam ve atölyedeki adam. Sana yarın sana su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğferler ve makinalı tüfekler yapmanı emrederlerse, yapacağın tek bir şey var:
HAYIR de!
 
Sen. Tezgahın ardındaki kız ve büroda çalışan kız. Yarın sana el bombaları doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: HAYIR de!
 
Sen. Hastasının başındaki hekim. Yarın sana cepheye gönderilecekler için sağlam raporu yazmanı emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: HAYIR de!
 
Sen. Havaalanındaki pilot. Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: HAYIR de!
 
Sen Köydeki, sen kentteki. Yarın askere alma belgeleriyle kapına dikilirlerse, yapacağın tek bir şey var: HAYIR de!
 
Yeryüzünün dört bir yanındaki tüm analar, yarın size askeri hastanelerde hemşirelik yapacak, yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse, yapacağınız tek bir şey var:
HAYIR deyin! Analar, HAYIR deyin!
 
Son hayvan-insanın son hayvansı çığlığı hiç duyulmadan, hiç yanıtlanmadan kan göllerinde boğulacak…Bunların hepsi olacak, yarın, belki bu gece, eğer… eğer… eğer…
HAYIR demezseniz!
 
***
 
 
 
 
Oyun 3-17 Kasım, 1 -15 -29 Aralık’ta sekizincikat’ta.
İletişim: sekizincikat 0 545 462 45 28
 
 

Kumbaracı50 Organizasyonuyla

Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu açılıyor!

 
 
Jacques Lecoq ekolü esas alınarak hazırlanan Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu Kumbaracı50 organizasyonuyla 18 haftalık bir programla başlıyor.
 
Ekolün dünyanın önde gelen okullarından mezun, fiziksel tiyatro üstüne çalışan Güray Dinçol, Elif Sözer, Sena Taşkapılıoğlu ve Mine Çerçi tarafından kurulan Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu, 15 Kasım’da eğitime başlıyor.
 
 
Fiziksel Tiyatro’nun temellerinin öğretileceği Birinci Kur’un başlığı “Nötr Maske ve Mimodinamik”. 15 Kasım – 21 Aralık tarihleri arasında toplamda 72 saat sürecek olan bu eğitim, diğer kurlara katılım için zorunlu.
 
 
İkinci Kur ise,  3 Ocak – 25 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilecek ve maske oyunculuğu üzerine çalışılacak olan “Maske’nin Yolculuğu”.  
 
 
21 Şubat – 15 Mart tarihleri arasındaki Üçüncü Kur’da ise artık fiziksel tiyatronun daha alaycı, göstermeci, politik ve karanlık sularına inilecek ve “Grotesk ve Buffon’un Karanlık Dünyası” keşfedilecek.
 
 
Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu’nun son kuru çağdaş bir sahne disiplini olan Clown’a ayrılacak ve dördüncü kur 28 Mart – 19 Nisan tarihleri arasında yapılacak.
 
18 hafta olarak tasarlanan program boyunca, katılımcılar oyuncu, yönetmen ve yazar olarak bedenin şiirsel olanaklarını keşfettikleri bir yolculuğa davet ediliyor.
 
Cumartesi ve Pazar günleri 6’şar saatten haftada 12 saat sürecek olan eğitim toplamda 216 saatlik bir çalışmayı içeriyor. Beden ve hareket odaklı “fiziksel tiyatronun” temel araçlarını kullanan okul, katılımcıları bu araçlar üzerinden ortak bir üretim-yaratım sürecine dahil ediyor.
 
Fiziksel Tiyatro ve Komedi OkuluBirinci Kuru için son başvuru tarihi 8 Kasım, katılımcı sayısı ise 12 ile sınırlı.
 
Okul hakkında detaylı bilgiye ulaşmak ve başvuru için www.kumbaraci50.com sayfası ziyaret edilebilir.
 

Dans ve tasarım’ı bir araya getiren çağdaş dans gösterisi "HOME//EV" tiyatro d22 sahnesinde!

 
 
İstanbul Tasarım Bienali vesilesiyle, Fransız dans topluluğu Compagnie Litécox Fransız Kültür Merkezi desteğiyle Tiyatro D22 sahnesinde "HOME//EV : Mahrem dünyalar" gösterisini sunacak. Dans ile tasarım, alan ile hareke thalindeki beden arasındaki ilişkiyi anlatan koreografi ünlü Fransız mimar ve tasarımcı Charlotte Perriand’a bir saygı duruşu niteliğinde. Koreograf Daisy Fel ile Une Affaire de Goût ajansı tasarımcısı Fabienne Chassin’in ortak çalışmasının ürünü olan "Home // Ev"’de Türkiye’deki TiyatroBeReZe Topluluğundan Elif Temuçin ve Erkan Uyanıksoy da yer alıyor. 
 
2 Kasım Pazar, 16:00 - 3 Kasım Pazartesi, 20:30 
Bereketzade Mah., ŞairZiyaPaşa Cd No:13, Beyoğlu
0212.293.19.92
 
 
 

Kızıltoprak Sanat Galerisi

“BİR ÖMÜR MEHMET PESEN”

 
 
Küçük çaplı bir retrospektif niteliği taşıyan serginin bu özelliğini de sanatçının eşi Nezahat Pesen’in sergi için bulduğu isim vurguluyor: Bir Ömür Mehmet Pesen.
 
Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde 25 Ekim-20 Kasım 2014 tarihleri arasında 2012 Ağustos ayında kaybettiğimiz değerli sanatçımız Mehmet Pesen için bir anma sergisi düzenlenmiştir.
 
Ressam Mehmet Pesen, 1948’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi) Resim Bölümü’nü bitirdi. İlk yıllarındaki çalışmalarında yerel sanatlardan esinlenerek, folklorik konuları, insan ve hayvan figürlerini nakış üslûbu içinde resmetti. Bu dönemin konularını davulcular, bağlama çalanlar, kümes-kafes kuşları oluşturdu. Leke’nin ağırlık kazandığı bu çalışmalarda Pesen, geleneksel sanatların geometrik süsleme biçimi olan nakış’ı, resim sanatının plastik yumuşaklığı ve duygusallığı ile kaynaştırarak yepyeni bir üslubun kapısını araladı.
 
Bir sonraki dönemin yapıtlarında leke’nin yanı sıra ışık da ağırlık kazandı. Konu olarak, Anadolu’nun toplu yaşamında önemli bir çalışma biçimi olan imece, bu yaşamın önemli bir parçası olan kağnılar, halay, karşılama, horon gibi danslar ve toprak altı evleri Pesen’in kompozisyonlarında yer aldı.
 
Sonraki döneminde Pesen, doğu minyatürlerinde karar kıldı. Yıllar önce nakış yorumlarında yaptığı sentezi bu kez minyatür’de yaptı. Batı resim sanatının perspektif anlayışını minyatür’ün derinliksiz yüzeysel dağılım tekniğiyle kaynaştırarak tamamen kendisine özgü bir üslûp yarattı. 
 
Bu üslûp ile, ağırlıklı olarak, Mehmet Pesen adıyla özdeşleşen köy düğünü kompozisyonlarını üretirken, bir yandan da Türkiye’nin pek çok bölgesini – en çok da doğup büyüdüğü İstanbul’u – konu edinen yapıtlar ortaya koydu. Üç başyapıtı olan “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Yurtta Barış, Cihanda Barış” ve “Yunus Emre” tablolarının yapımının yanı sıra UNICEF posta kartlarına basılmak üzere yapıtı seçilen ilk Türkiyeli ressam olması, hemen ardından Strasbourg Akademisi’nin düzenlediği barış konulu uluslararası kartpostal yaratımları yarışmasında birincilik ödülünü alması bu yıllara rastlar.
 
Gelin Geliyor – 1976, 48x62, tuval üzerine yağlıboya
 
Pesen, yaşamının son yıllarında, bir yandan folklorik konulu yapıtlar üretmeyi sürdürürken, bir yandan da sanat yaşamının ilk dönemlerine doğru bir yolculuğa çıkarak yeniden ağırlıklı olarak kümes hayvanlarını – bu kez daha farklı bir nakışsallık içerisinde – resmetti. 
 
Pazar, Pazartesi dışında her gün. 
Fenerbahçe Mah. Rüştiye Sok. No:47 Kadıköy- 0216.418 38 06
 
 
 

Galeri Soyut

Ercan Ayçiçek Resim Sergisi

 

“MUTFAK”

 
 
Ercan Ayçiçek   ‘’MUTFAK’’   isimli sergisi ile 17 Ekim – 30 Ekim 2014 tarihleri arasında Galeri Soyut / A Salonu’nda sanat izleyicileriyle buluşuyor.
 
Neden mi ‘’Mutfak’’? Son çalışmalarının hepsi boş bir apartman dairesinin mutfağında yapılmış, yaşam alanlarımızın en (ÜRETKEN) yeri olan ‘’MUTFAK’’ ta.
 
Sanatçı 1974 doğumlu, yani bu memleketin son 39 -40 yılında büyüyüp Pazar sabahları Pazar konseri dinlemiş, Amerikan western filmlerine, dağdan aşağı şarkı söyleyerek koşan küçük kızı anlatan Japon çizgi filmlerine ve televizyon da İznik çinilerine yarım saat bakarak büyümüş, sonrasında çok gelişmiş cep telefonları ile nerede ne yediklerine kadar insanlara dayatan kültür yozlaşması içinde debelenen aynı zamanda da ayak uyduran karanlık ve çarpık bir toplumun içerisinde karanlık ve çarpık figürler çizen ve boyayan bir sanatçı.
 
Kömürün, füzenin, karakalemin imkânlarını zorlamaya çalışan, monokroma yakın anlayışla deforme insan ve hayvan figürlerini üst üste bindirerek farklı bir form ve desen anlayışı ortaya koymaya çalışmış bu sergisinde.
 
 

Londra Galerilerinden

 
Grace Shwindt, Only a Free Individual Can Create a Free Society, 2014, (Ancak Özgür Bir Birey Özgür Bir Toplum Yaratabilir) HD videodan bir kare. 29 Kasım’a kadar Showroom Galerisinde.
 
Pierre Huyghe: In. Border. Deep, Enstalasyon -1 Kasım’a kadar Hauser & Wirth Galeride.
 
Shinro Ohtake, Scrapbook (Karalama Defteri), 12 Aralık’a kadar Parasol Unit’te.
 
 

Olbinski Afişleri

 
Aida Operası