Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Erkeksen...
06 Aralık 2018 - 05:12
DOT topluluğu, bu yılın yeni çalışması olan “Çıkışa Gel” oyunuyla alışılagelmiş “erkeklik” şablonunu çarpıcı bir mizahla yorumluyor.

ÇIKIŞA GEL-Yazan: Kieran Hurley ve Gary McNair, Yöneten: Mert Öner, Çeviren:Erdem Avşar,Yönetmen yardımcısı:Duygum Girginer, Işık tasarımı: Mert Öner, Yasin Gültepe, Dekor tasarımı:Mert Öner, Duygum Girginer,Grafiti:Ahmet Sedat Tünay, Hareket tasarımı:Şirin Kılavuz Sevinç, Dövüş koreografisi: Murat Turhan, Afiş tasarımı: Haluk Tuncay, Afiş fotoğrafı: Serdar Tanyeli, Oyun fotoğrafları: Ayşegül Karacan, Proje Ekibi: Abdullah Cersel, Deniz Karabaş, Oyuncular: Atakan Akarsu, Umutcan Ütebay, Ses-ışık operatörü: Can Kılınç, Mekân yönetimi: Ayşegül Beyazdağ, Oğuzcan Mutlu

 

Eskiden “Erkeksen çık dışarı!” naralanması gerçekten dışarı çıkılınca alttan alta “tutun beni!”  ürküntüsünü örtmek için “tutmayın beni!” çağrılarına dönüşürdü. Şimdilerde kısaca “Çıkışa gel!” deniyor. Çağrının sözcükleri değişmiş, ama yüreği titreten korku yerinde duruyor. Erkek egemen toplumlarda aile reisi olmak da, muktedir olmak da, katil olmak da aynı iskele babasına, yani “erkeklik” yakıştırmasına bağlanıyor. O “müthiş erkek”lerin hepsi ezikliklerini bu kavramla örtmeye çalışıyor. Çocukluktan başlayarak yıkanan beyinler, o ezikliği aşmak için yıkanmış beyinlerini kullanmak yerine yumruklarını, ellerini ya da ellerindeki silahları kullanmaya yöneliyorlar. Bütün kara parçalarında, İskoçya dahil. 

 

İskoçya’nın “hınzır” oyun yazarları diye tanımlayabileceğimiz Kieran Hurley ve Gary McNair’in ortak özellikleri başta kendi ülkeleri olmak üzere insanlığın geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki halleriyle ilgili eleştirel bakışlarını mizahi bir dille yansıtmaları. Tabii bu eleştirel bakıştan “erkeklik” kavramı da nasibini alıyor. 

 

Oyun ve Yorumu
DOT,  “Baş başa hayal kurarlarken dünyayı yerinden oynatıyorlar, ama okulun en azılı kabadayısı bizimkine “Çıkışa gel!” dediğinde her şey tepetaklak oluyor. Rekabet ve mücadele dolu bir okul, kaçıp gitmiş bir baba, ondan miras kalan Amerikan güreşi kasetleri ve her yere yayılan dev bir erkeklik gölgesi. Kuralları önceden belirlenmiş bu erkekler dünyasında kendi hayatlarının kahramanı olmaya çalışan Max ve en yakın arkadaşı Stevie,” diye tanıtıyor oyunu.

 

Atacan Akarsu ve Umutcan Ütebay sahneyi çevreleyen izleyicilerle birlikte oynuyorlar.
 
 
Oyunun özgün adı İskoç argosunda yumruk yumruğa kavga anlamına gelen “square-go”.Salonun ortasındaki oyun alanında birkaç platformdan oluşan yükseltide iki delikanlı. “Erkeksen…” çağrısı almış olan Max ve onun arkadaşı, destekçisi, bir bakıma akıl hocası, bir anlamda sağduyusu olan Stevie. Max’ın adı da öyle değil aslında, dört addan ve bir soyadından oluşan akılda kalması zor bir bileşim. O yüzden delikanlı o dört adın başharflerini alıp Max diye kendince bir Süpermen adı takınmış.

 

Süpermenlikle de özdeşleştiğini sanıyor, ama yürek Selanik. Meydan okumaya kalkması kendisini karşısındaki rakibe mi, yoksa onu orta yerde dımdızlak bırakıp gitmiş babasına mı kanıtlamak güdüsünden kaynaklanıyor, belli değil. Hırsından ve de korkusundan ateşler saçıyor.

 

Alternatif tiyatrolarımızın alkışlanası özelliklerinden biri de genç yeteneklere el uzatmaları ve el vermeleri. DOT da 13 yıl önce kuruluş amacını, “Çağdaş tiyatronun en iyi oyunlarını seyirciyle buluşturmak, kültür sanat alanına eleştirel yaklaşımlı, tansiyonlu tiyatroyu katmak, seyircinin güncel ve toplumsal konular üzerinde düşünme ve sorgulama dinamiğini canlı kılmaktır,” diye açıkladığından bu yana gençlerle çalışma özelliğini de hiç yitirmedi. Neredeyse iki kuşak genç oyuncu geçti o sahneden. “Çıkışa Gel” kadrosu da A’dan Z’ye gençlerden kurulu. Ekibin en yaşlısı ve oyunun yönetmeni Mert Öner 35 yaşında olduğuna göre gerisini varın siz hesaplayın. Zaten bu oyunun dokusu da gençlerden başka bir yapıyı kaldırmazdı.

 

Afiş tasarımı Haluk Tuncay’ın imzasını taşıyor.
 
 
 
 
 

Tiyatrolardan Haberler

Bebeklerin Ulusu Olmaz

 

 

 
 

Ataol Behramoğlu’nun "Bebeklerin Ulusu Yok" isimli şiir kitabı ekseninde uyarlanan ve savaşın acımasızlığını gözler önüne seren, şairin bugün hâlâ gerçekliğimize dokunan şiirlerinden oluşan bir kolajdır. Şair, savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı, çaresizliğe karşı umudu savunan evrensel bir söz söylemektedir; Tiyatro Nil de bu sözü yer yer şiirle, yer yer şarkıyla, kısaca sanatın evrensel diliyle, yeryüzüne barış hâkim oluncaya dek dillendirmeye çalışıyor.

 

  “İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu  
   Bebeklerin ulusu yok  
   Bebekler, çiçeği insanlığımızın  
   Ve geleceğimizin biricik umudu...”“ 

 

Şairin de söylediği gibi ‘Bebeklerin Ulusu Yok’… Dünyanın en masum, en saf ve en temiz varlıklarıdır bebekler ve İnsanoğlunun yarattığı vahşet ortamının en mağdur kimlikleridir.

BebeklerinUlusu Yok - Yazan: Ataol Behramoğlu, Oyunlaştıran-yöneten: Özgürefe Özyeşilpınar,

Müzik direktörü: Melih Taşcı, Koreograf: Pınar Ataer, Kostüm tasarım: Selda Özkanlı, Dekor tasarım: Abdullah  Selcan, Işık tasarım: Kemal Yiğitcan, Efekt tasarım: Emre Altaç, Afiş tasarım: Başar Ataman, Fotoğraflar: Bekir Yeşiltaş, Dış sesler: ‘Kara bir rüzgâr’ şiirini seslendiren Orhan Alkaya, ‘Ölüm ve kurmayları’ şiirini seslendiren Aslı Öngören, ‘Karton tabutlar’ şiirinin haber spotu Gülgün Feyman, Oynayanlar: Gamze Durmuş / Nihan Ekitöz, Özgürefe Özyeşilpınar, Yönetmen yardımcısı: Aliye Sarı.