Dosttan dostlara…dostça
GELİN TANIŞ OLALIM- Yazan-Yöneten: Semih Çelenk, Oynayan: Fırat Tanış, Orkestra: Cem Erdost İleri, Mehmet Taylan Ünal, Eren Erdoğan, Sertaç Şanlı.
Yaşam bir yoldur, ömür bir yolculuk diye yola koyulan iki yoldaş, Semih Çelenk ve Fırat Tanış, bir daha kâbuslar görmeyelim diye, ellerimizden hayatımız kül olup uçmasın diye el ele verip bir abdal hikâyesini hayata geçirmişler. Oyun bölümleriyle türkülerin iç içe geçtiği, birbirine yol verip birbirini desteklediği bir yapı oluşturmuşlar.
Semih Çelenk, Kul Nesimi‘den Karacaoğlan‘a, Yunus Emre‘den Kaygusuz Abdal‘a, Somuncu Baba’dan Âşık Veysel’e, İbrahim Hakkı’dan Cerrahi’ye Anadolu’nun farklı kültürlerinden ve farklı yörelerinden 11 türkü ve çeşitli deyişler derlemiş. Tek kişilik ya da tek abdallık bir müzikal oyun çıkmış ortaya.
Oyun şu sözlerle tanıtılıyor: “Bugünden bir abdal anlatır hikâyeyi… yanında, ona sorular soran bir çocuk, bir çocuk da değil belki asasına bağlı bir örtü, bir kukla olur, hep yanında biri varmış gibi, hep bir gölgeye anlatıyormuş gibi anlatır.”
Oyun başlayalı iki yıl oldu ve ben bu iki yılı kaybetmişim, kendi menzilimizdeki çabalardan ötürü. Geç de olsa izleyebildim sonunda ve abdalın hikâyeyi anlattığı yanındaki çocuk, yanındaki örtü, yanındaki gölge oldum iyi ki.
Semih Çelenk’in bu çok akıllıca seçilmiş türkülerden, deyişlerden ve ara anlatılardan örerek çok akıllıca yazdığı oyun, Fırat Tanış tarafından yine çok akıllıca oynanıyor. Seyircinin ilgisi bırakın bir an olsun azalmayı ya da dağılmayı, an be an artarak bir katılıma, bir ortak katarsise dönüşüyor.
“Bir gün sana yol mu menzil mi diye sorarlarsa yol dersin… menzil bir bahanedir: menziller değişir: sonlar, vuslat, nihayetler değişir: ama yol asıldır, yol hayattır…” diye dünyadaki yolculuğumuzu dile getiriyor Tanış. Hem de ne dile getirme, okuduğu türkünün ilk sahibi kimse, o oluyor sahnede. Yunus’sa Yunus, Pir Sultan’sa Pir Sultan, Veysel’se Veysel. Ama hep Fırat Tanış olarak.
Bağlama, kopuz ve vokalde Cem Erdost İleri, kabak kemane, cura ve vokalde Mehmet Taylan Ünal, kaval ve balabanda Eren Erdoğan, vurmalılar ve vokalde Sertaç Şanlı dan oluşan dört kişilik orkestranın canlı müziği eşliğinde oynanıyor oyun.
Boş sahnede bembeyaz giysisi ve yalın ayaklarıyla oynuyor, dans ediyor, oturup sahnenin kıyıcığına hikâyesini şöyle anlatıyor Fırat Tanış: “Bu hikâye her şeyin ateş ve kül olduğu, rüzgârların külleri savurduğu, avuçlarımızın bomboş kaldığı bir kâbusun ortasında sıçrayıp uyandığımızda anlatıldı.
Türkülerin yollarından geçerek, ezgilerin izlerini sürerek, aşktan ve hayattan, ayrılıktan ve vuslattan, sıla ve gurbetten, haktan ve hakikatten, dağların başından, suların kıyısından, ekinlerin içinden geçerek anlatıldı bu hikâye. Tanışalım, bakışalım, konuşalım, gönülden söyleşelim diye. Türkü söyleyelim, salınalım, oynayalım diye. Kavilleşelim, yolda buluşalım, suyu ekmeği paylaşalım diye…”
Aşk ateşinden söz ederken, “Abdal dediğin kendinden geçer, yemeden içmeden kesilirmiş; yolunu, yolculuğunu unuturmuş, işte ben de böyle oldum, varı yoğu unuttum,” diyor ve müthiş oyunculuğuyla hepimizin ayağını yerden kesiyor.
“Gelin Tanış Olalım” oyunu, İstanbul’un ve Türkiye’nin farklı yerlerinde dolaşarak sergileniyor. Neredeyseniz, neresi size yakınsa, kaçırmayın bu unutulmaz gösteriyi.
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.”
***
Ben, Cuma
Balat'ta küçük kız kardeşiyle yaşayan Cuma adlı bir gencin, Avrupa'ya botla açılmış ağabeyini bulma çabasını anlatıyor. Uçakların bombaladığı Halep'ten, İstanbul’a göç sürecinde yaşananları Cuma’nın gözünden aktarıyor. Bir mülteci ve bir kayıt odası... Uçup giden kelimeler... Duvarlara çarpan öfkeler... Ortaya saçılan duygular... Gördüğümüz - bildiğimiz başka, Cuma'nın anlattıkları bambaşka! Hiçbir yere ait olamayan ama kim olduğunu unutmak istemeyen bir gencin hikâyesi. Bu hikâyeyi bir de ondan dinleyin. 3-2-1 Kayıt!
Yazan: Salihcan Sezer, Yöneten: Pınar Çağlar Gençtürk, Oynayan: Adnan Devran, Işık Tasarım: Serdal Ece, Dekor Tasarım: Yasin Kutlu, Video Tasarım: Mehmer Selçuk Bilge, Afiş Fotoğrafı: Evrim Doğan, Afiş Tasarım: Adnan Devran, Yapım: Noact Sahne
***
Gece Sempozyumu
Eric De Volder’in oyunundan sahneye uyarlanan, yönetmenliğini Mesut Arslan’ın üstlendiği performans, sahne tasarımı, seyirciyle kurduğu ilişki ve anlatısıyla öne çıkıyor. Bir anne, üç oğlu ve ortada olmayan bir baba, plastik sanatçısı Lawrence Malstaf ve Meryem Bayram’ın tasarladığı kusursuz arenada, topaçlar ile birlikte hareket ederek iletişimin sınırlarını keşfediyor.
Yönetmen Mesut Arslan, bir aile trajedisini, günlük bir ritüele dönüştürüyor ve şöyle diyor: “Oyun, öykünün sonunda ortaya çıkan, ailesini demir pençesinde tutan kayıp bir babanın çevresinde gelişiyor. Oyunu okuyan herhangi biri, o anda babanın dünyadaki en kötü insan olduğunu düşünür. Ben duruma farklı bakıyorum. Tarih boyunca sistemler insanlara birbirlerine verdiklerinden daha fazla zarar verdi. Benim açığa çıkarmak istediğim bu durum.”
Yazan: Eric de Volder, Çeviren: Şaban Ol, Yöneten: Mesut Arslan, Dekor/Sahne tasarım: Lawrence Malstaf, Sahne tasarım: Meryem Bayram, Dramaturg: Ata Ünal, Işık tasarımı: Jan Maertens, Müzik: Eric Thielemans, Ses&Efekt tasarımı: Stijn Demeulenaere, Kostüm tasarımı: Johanna Trudzinski, Yönetmen yardımcısı: Koray Doğan, Oynayanlar: Güven Kıraç, Derya Alabora, Serhat Kılıç, Mert Fırat, Ersin Umut Güler, Yaşar Bayram Gül, Pervin Bağdat.