Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Cam ötesi travma oyunları
15 Haziran 2013 - 12:06 | Gonca Vuslateri ve Bora Akkaş “Kabin”in iki yanında kendi travmalarını yaşıyor
Craft ve Krek’ten insanın içini acıtan üç oyunCam duvarların ardında oynanan üç oyun İstanbul seyircilerini sarsıyor, silkeliyor, eziyor, küçültüyor ve sonundaki yoğun duygu patlamasıyla yüceltiyor. Oyunlardan ikisi Krek Tiyatro’nun yapımı: “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” ve “Iska”. Üçüncü oyun ise geçtiğimiz yıl kurulan Craft Tiyatro’nun yeni oyunu “Kabin”.

Krek Tiyatro’nun kurucusu ve sanat yönetmeni Berkun Oya, topluluğun son birkaç oyununda sahnenin önünü bir cam duvarla kapatmayı seçti. Seyirciler oyunu kulaklıkla izliyor. Beyaz perde ve beyaz camdan sonra, gösteri sanatları dünyasına yeni bir terim eklendi: Cam ötesi ya da cam perde. Bu yöntem teknik olarak izleyiciye büyük kolaylık sağlıyor. Salonun neresinde oturursanız oturun, kulaklık sayesinde konuşmaları oyuncuların yanındaymış gibi duyabiliyorsunuz. Dahası bu oyunculara da son derece ekonomik ve doğal oyunculuk olanağı yaratıyor. Sesini salonun arkasına atmak, bir takım ses grafikleri çizmek gerekmiyor. Tabii cam bir yandan seyirciyle oyuncuyu yakınlaştırırken, öte yandan da bir yabancılaştırma etmeni oluşturuyor. Bir tür dikizleme niteliği alıyor seyirciyle oyuncunun ilişkisi.

Craft’ın “Kabin” yapımı ise zaten oyunun özü gereği cam arkasında olmak zorunda. Bu oyunlardan bir arada söz etmek istememin nedeni, kuşkusuz cam değil. Oyunların ortak yanı hepsinin bir travmayı işlemesi. Bir başka izlek de askerlik konusu. Ancak, oyunları ve oyun kişilerini bağlayan askerlik olgusu değil. Ama hemen hepsinin bir yönüyle bağlatısı var askerlikle. Kiminin oğlu gitmiş, kiminin yavuklusu, kimi kendi askerliğinde nelere nelere tanık olmuş. Yine de, oyunlar askerlik temasını irdelemiyor. Örneğin “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” çok farklı dört kişiyi yansıtıyor bize. Ama o oyunda da ortada ister kaldırılması gereken bir ölü aşk olsun, ister bir aşk ölüsü, farklı sosyal yapılardan gelmiş kişilerin hepsi kendi travmalarını yaşıyor.

Tülin Özen, Bartu Küçükçağlayan, Öykü Karayel güzel şeylerin ne tarafta olduğunu arıyorlar


Tıpkı “Iska”daki altı kişi gibi. Oyun boyunca birbirleriyle karşılaşmıyorlar bile. Her biri derdini, kaygısını, tutkusunu, acısını bize anlatıyor, bizimle paylaşıyor farklı hücrelerden günah çıkarırcasına.

Tıpkı “Kabin”deki iki kişi gibi. Amsterdam’ın kırmızı fenerler sokağındaki camlı kabinlerin aksine, burada erkek de teşhir kabininde. Onun da teşhir edeceği, açıklayacağı bir travması var. Kabinin öbür yanındaki ille de “yırtık” olması varsayılan kadının öksüzlüğüyle paylaşılan bir sızı.

Bige Önal, Gülce Oral, Hare Sürel. Nazan Kesal,
Ushan Çakır ve Metin Coşkun ıskalanmış yaşamların kahramanları


Böylesi bir ortak temadan söz ederken, olay örgüsü gibi konu anlatmak çok yersiz olur kuşkusuz. O oyunların yazarları (iyi ki varsınız) Berkun Oya, Fuat Mete ve Kemal Hamamcıoğlu’nun hepimizin yürek tellerine vuran metinlerinden sonra, “Oyundaki kadın, adama şunu dedi; adam bunu yaptı, kız sola baktı, kadın ağladı” diyecek değilim elbet. Bu oyunlar genç toplulukların tiyatromuza nasıl bir taze kan kattığına somut birer örnek. Keşke büyük salonlarda büyük oyunlar sahneleyenler ve onları izleyenler de gelip bu oyunları izleseler. Yenilenecekler, tazelenecekler, tıpkı Gezi Parkı’na çıkmak gibi bir duygu bu.

Köyünden yavuklusunun peşine takılıp gelen kızın bahçe sinemasının duvarında İstanbul sefası yapmalarını anlatışındaki şu zerafete bakın: “Oturduğumuz yerden perdenin tamamı görünmüyordu. Ağaçlar kapatıyordu. Ama güzel şeyler bizim tarafta.” Bu kadarla bile yetinip mutluluğun ucuna yapışan insanlar varken, dünyayı dar etmenin anlamı ne?

Krek Topluluğu oyun sonrası selamda


Her üç oyunun bütün oyuncularını içtenlikle kutluyorum. Ama içlerinden biri var ki, o yine başka. O müthiş bir oyuncu. Keşke diyorum şu Gonca Vuslateri’nden bir beş, on tane daha olsa da bütün tiyatrolar ve seyirciler bayram etse.