Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Bülbül olsa da Tarlakuşu Olsa da Farketmez Maksat Hırgür Olsun

Bülbül olsa da Tarlakuşu Olsa da Farketmez Maksat Hırgür Olsun

02 Mart 2020 - 08:03
Shakespeare’in unutulmaz âşıkları Romeo ile Juliet, Ephraim Kishon’un kıydığı nikâhla Ezop Sahne yapımı olarak karşımıza çıkıyorlar.

TARLA KUŞUYDU JULİET- Yazan: Ephraim Kishon, Çeviren: Hale Kuntay, Yöneten: Engin Alkan, Yönetmen Yardımcıları:Gizem Ertürk,  Nihan Ekitöz, Dekor Tasarım: Cihan Aşar, Kostüm Tasarım: Nihal Kaplangı, Müzik: Murat Bavli, Asistanlar: Dilara Ük, Mert Marankoz, Oynayanlar: Deniz Çakır, Engin Alkan, Fatih Al, Mert Şişmanlar.

 

Aşkın en yaygın betimlemelerinden biri, “Sevgiliye kavuşamayınca aşk olur” mealinde bir cümledir. Bütün aşk masallarına baktığımızda da aynı şeyi görüyoruz: Tahir ile Zühre’den Arzu ile Kamber’e, Kerem ile Aslı’ya, Leyla ile Mecnun’a kadar kavuşamayan sevgililer üzerine destanlar çıkıyor karşımıza. Benzeri yaklaşımlar hiç kuşkusuz Batı edebiyatında da var. Bunların belki de en ünlüsü Romeo ile Juliet. Bu o kadar yaygın bir söylencedir ki, hemen her ülkede romantik, vefakâr, sadık âşık benzetmesi “Romeo” sözcüğüyle yapılır. Büyük ozan Shakespeare’in dantel inceliğinde ördüğü Romeo ve Juliet’in Veronalı kahramanları bütün dünya coğrafyasında özdeş aşklar yaşarlar. Shakespeare, ne Romeo ile Juliet’i birleştirmiş ne de Ophelia ile Hamlet’i. Birleşseler ne olurdu sorusunun cevabına “Hırçın Kız”la giriş yapmış, ama evlilik sürecinin devamını getirmemiş. O sürecin devamını getiren, İsrail’li sivri dilli mizah ustası Ephraim Kishon oldu. “Tarla Kuşuydu Juliet”, destansı aşklarının sonunda ölmeyip birbirine kavuşan Romeo ile Juliet’in yıllanmış evliliklerini anlatıyor.

 

 

İnsanın ayağını yerden kesen aşk nasıl bu hale gelir?

 

Bir zamanların çiçeği burnunda âşıkları, artık evlenmiş, çoluk çocuğa karışıp kırklı yaşlara gelmişler. Karşımızda Juliet’e kır çiçeklerinden bir demet yapan Romeo yerine, mutfakta soğan doğrayan bir Romeo var. Juliet deseniz, o da elinin hamuruyla makarna açıp makineden çekiyor, sosunun iştah açan kokusunu salona yayarak yemek yapıyor. Verona’nın bir eli yağda bir eli balda soyluları gitmiş, yerlerine ergen kızlarıyla baş edemeyen, para sıkıntısı çeken bir çift gelmiş. Bu koşullarda yaşamak zorunda kalan çoğu karı-kocalar gibi onların gündelik yaşamı da hırgür içinde geçiyor. Bu çekişme, dalaşma neredeyse bir tür cilveleşme halini almış. Akla gelebilecek her konuda zıtlaşıyorlar ya da kendilerince işve yapıyorlar. Hani köylünün biri oğlunu evlendirmiş, ama yeni evlileri cilveleşirken görmediği için oğlunun kulağını çekmiş, “Karına biraz cilve yap ki o da sana öyle davransın,” demiş. Oğlu da hamur açan karısına işve olsun diye “Hamurunu kapan da kaçarım ha,” deyince karısından cilveli karşılığı almış: “Ben de senin ağzına sıçarın ya!”

 

İşte o misal, Romeo ile Juliet’i her konuda kapışırken görüyoruz. Daha oyunun başında, gençliklerinin en romantik döneminde öten kuş tarla kuşu muydu, saksağan mıydı tartışmasına giriyorlar ve o tartışma oyun boyunca bir tür leitmotif olarak ara ara yineleniyor. Onların bu çekişmeleri yüzünden mezarında rahat yatamayan Shakespeare bile çıkıp geliyor da, duruma el koymaya çalışıyor.

 

                                                           Juliet ve Romeo mutfak tezgâhı başında.
 
 

Ezop Sahne yapımı Tarla Kuşuydu Juliet

Tarla Kuşuydu Juliet bütün halkların mizacına uygun kıvrak mizah gücüyle çeşitli ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de birkaç defa sahnelendi ve hepsinde de ilgiyle karşılandı. Engin Alkan daha önce Şehir Tiyatroları’nda yönetip rol aldığı “Tarla Kuşuydu Juliet” oyununu on yıllık bir aradan sonra bu kez Ezop Sahne yapımı olarak yorumluyor. Hale Kuntay’ın akıcı çevirisiyle oynanan oyunda Engin Alkan hem yönetmen, hem oyuncu, hem müzisyen, hem de dramaturg olarak karşımızda. 

Oyunun kaçınılmaz dekoru olan mutfak, Cihan Aşar’ın titiz tasarımıyla kavanoz örtülerinden ahşap şaraplığa, fincan askısından kâğıt havluya kadar eksiksiz bir donanımla gerçekleştirilmiş. Nihal Kaplangı’nın imzasını taşıyan kostümlerde, düğün gecesinden kalma kıyafetlere farbelalar, korsajlar gibi küçük dokunuşlarla Shakespeare dönemine gönderme yapılırken günümüzde yaygın kullanılan botlarla da yadırgatmayan bir güncellik yakalanmış.

 

                                 Lucretia’da Mert Şişmanlar ve Shakespeare’de Fatih Al.
 
 

Murat Bavli’nin düzenlediği müzik canlı olarak icra ediliyor ve dört oyuncu, gitar,  bateri, org gibi farklı müzik âletlerini dönüşümlü olarak çalıyor ve şarkılarıyla eşlik ediyorlar.

 

Kishon mizahının yarattığı esnek yapı içinde günümüzün evlilik, cinsellik, din anlayışına ince göndermeler yapılan ve doğaçlamalara yer verilen oyunda, oyuncular canlı müziğin yanı sıra birden fazla rolü de canlandırıyorlar. Daha önce oynamış olduğu rolün bu kez iyice keyfini çıkaran Engin Alkan, çağdaş Romeo’ya içine Türkiye’ye özgü tavırların da katıldığı evrensel bir bakış açısı getiriyor. Romeo’yu canlandırırken de, rahibi oynarken de evliliğe, ikili ilişkilere, toplumsal konulara, dünyanın gidişatına da bıyık altından gülümseyerek bakıyor. Alkan’ın rahat ve esnek oyunculuğu, diğer oyuncuları da rahatlatan ve coşturan bir atmosfer yaratarak oyunun başarısına katkı yapıyor. Hem Juliet’i hem dadıyı canlandıran Deniz Çakır, iki rolünü de başarıyla hayata geçiriyor. Juiet’te hem işveli ve cilveli, hem dırdırcı ve inatçı olduğu kadar güzel fiziğiyle de inandırıcı oluyor. Engin Alkan’la çok uyumlu bir ikili olarak oyunu omuzluyorlar. Dadı rolüne de yakışan Deniz Çakır, canlı müzikte de başarılı bir performans gösteriyor. Çiftin kızları Lucretia’yı oynayan Mert Şişmanlar efemine taklidi yapmadan genç kız oynamayı gerçekleştiriyor. Shakespeare’de Fatih Al, büyük âşıklarının sorunlu evliliğinde duruma el koyan, hatta yeni durumlara kapı aralayan bir olarak mizah unsurunu harekete geçiriyor. Her iki oyuncu da, Çakır ve Alkan gibi canlı müzikteki performanslarıyla da alkışı hak ediyorlar.

 

“Tarla Kuşuydu Juliet” eğlendiren, dinlendiren, arada bir takkelerimizi önümüze koyup düşündürten bir yapım olmuş.

 

* * * * * *

 

 

Tiyatro Kartela’dan “Tüccarlar”

 

 

 
 

Tek kişilik “Tüccarlar” oyunu, usta oyuncu Zeynep Erkekli’nin yorumuyla sahneleniyor.

Tiyatro Kartela’nın yeni oyunu “Tüccarlar”, çağdaş Fransız tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Joël Pommerat’nın kendine özgü kaleminden çıkmış bir ironi ve trajedi masalı.

 

Bir kadın işçi günümüz insanının gelecek kaygısını, yaşadığı koşulların yarattığı korkusunu anlatıyor: Hayatından bir parçayı, kuşkulu anılarını paylaştığı arkadaşını, kaybetmekten korktuğu işini, sırtındaki tükenmeyen ağrıyı, sahici dostlukları, bazılarının bihaber olduğu hayat kavgasını, imkânsızı denemeye sürükleyen umutsuzlukları, tehlikeli sırları, büyük şirketlere kafa tutan cesur insanları, savaşın vurduklarını, ölenleri, ölümden geri dönenleri.

 

Deneyimli oyuncu Zeynep Erkekli, kendi anılarından bile şüphe duyan ve bir araya gelmeleri mucizelere kalmış olaylardan, kişilerden, sebep ve sonuçlardan örülü hayatını anlatan kadını abartıya kaçmadan, inandırıcı bir yaklaşımla başarıya götürüyor.

 

Yazan: Joël Pommerat, Çeviren: Ayberk Erkay, Yöneten ve Dramaturg: Ragıp Ertuğrul, Proje asistanları: Fulden Obiz, Sercan Er, Görsel tasarım: Gökay Genç, Fotoğraf: Eser Köse, Oynayan: Zeynep Erkekli.

 

* * * * * *

 

Eskişehir Belediye Tiyatrosu’nda “Macbeth”

 

 

 
 

MACBETH” SEYİRCİ İLE BULUŞUYOR

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın2019-2020 sezonundaki iddialı projelerinden biri olan “Macbeth” 15 Şubat’ta Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Kültür Sarayı (Opera) Tiyatro Salonunda izleyici karşısına çıktı.

 

Gücü elde etmek ve bunun da ötesinde gücü elde tutmak pahasına ödenen bedelleri ve bunun yakıcı sonuçlarını farklı bir anlatım biçimi ile ele alan oyunun yönetmeni Barış Erdenk, oyunu uyarlayan ise Özlem Belkıs. Oyunun müzikleri Gürkan Çakıcı’ya ait. Dekor tasarımı Emre Satı, kostüm tasarımı Medina Almaç Yavuz, ışık tasarımı Kerem Çetinel imzasını taşıyan oyunun hareket düzenini Sibel Erdenk gerçekleştirdi. Oyuncu kadrosu da Ali Eyidoğan, Tolga Tümer, Mert Kırlak, Pınar Bekaroğlu Ciotta, Yalçın Özen, Gonca Yakut ve Berkay Gökçek’ten oluşuyor.

 

“İyilerin kötü, kötülerin iyi olduğu” zamanlara vurgu yaparak başlayan oyun, Shakespeare’in dünyasından kopmayan, fakat ezber bozan bir “Macbeth” yorumu içeriyor. Yeni oyun sezon boyunca Şehir Tiyatroları sahnelerinde izleyici ile buluşmayı sürdürecek.

 

 

* * * * * *

 

Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur

 

 

Pınar Göktaş, bir “anlatı” ya da “stand-up” olarak niteleyebileceğimiz bu tek kişilik gösteriye şu cümleyle başlıyor:

"Bir yerlerde bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Toplu olarak kandırıldık. Kimse büyürken bize gerçeklerden bahsetmedi. Bence hepimizi filmler zehirledi. Özellikle de romantik filmler. Şimdi size bunun hikâyesini anlatacağım, kendi hikâyemi." 

 

Ve anlatmaya başlıyor aşk filmlerindeki ‘mükemmel uyum’ fikriyle büyülenen bir kız çocuğunun aşkı arayışını, cinselliği keşfedişini, kendi çocukluğu ve gençliği boyunca yaşadığı romantik ilişkileri.

 

Bu proje Şule Ateş'in 2019 yaz aylarında, beş oyuncu ile başladığı 'Hikâye Anlatıcılığı Yöntemi ile Solo Performans Tasarımı' başlıklı atölye sürecinde ortaya çıkmış. Pınar Göktaş'ın kişisel hikâyesi, provalar sırasında Göktaş’ın ve yönetmen Şule Ateş’in kolektif çalışmasıyla, sahne üzerinde geliştirilerek son şeklini almış.

 

Pınar Göktaş, sahneye yakışan fiziğiyle, çok yalın ve doğal bir oyunculukla, izleyicilerin gözlerinin içine bakarak aktardığı bu anlatıyı eğlendiren ve güldüren bir atmosfer yaratarak başarıyla sunuyor.

 

 

* * * * * *

 

Bodrum Deneme Sahnesi Yeni Oyunuyla İstanbul’a geliyor

İd, Ego ve Süper Kahraman

 

 

 

 
 

Batman seçmeleri için gelen oyuncu Emre Eryiğit rolü almak için her şeyi yapacaktır.

Boş bir oda.Işıklar.

Batman seçmeleri için bu mekâna gelmiş 33 yaşında oyuncu Emre Eryiğit.

Önce Batman filminden çalıştığı  bir bölüm sunar onu izlediğini düşündüğü reji ekibine.

Ardından buraya neden geldiğini, kim olduğunu anlatmaya koyulur.

Reji ekibi tarafından bir ses, bir yanıt gelmemektedir.

Dans eder, şarkı söyler, Hamlet oyunundan bir bölüm oynar.

Okul yıllarını, annesini, babasını ve aAilesini anlatmaya başlar zamanla.Yanıt yoktur.

Sinirleri bozulmaya başlar. Ne bu mekândan çıkabilmektedir ne de karşısında tüm anlattıklarına yanıt  veren biri vardır.

 

Yazan: Zeynep Kaçar, Yöneten: Arif Akkaya, Fofoğraflar: Sinem Poyraz, Video: Bulut Tanyeri,

Asistan: Naz Bargun, Oynayan: Ali Aziz Çölok.

 

16 Mart Pazartesi 20.30’da Kumbaracı 50’de, 17 Mart Salı 20.30’da Müjdat Gezen Tiyatrosu Yıldız Kenter salonunda izlenebilir.