Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Bir Ölü, Bir Hastane, Bir Diva

Bir Ölü, Bir Hastane, Bir Diva

14 Şubat 2020 - 11:02
DasDas yapımı “Güle Güle Diva”, tek mekânda tek oyuncuyla ülkenin ve toplumun geniş kapsamlı panoramasını aktarmayı başarıyor.

GÜLE GÜLE DİVA- Yapımcı:DasDas, Yazan-Yöneten: Firuze Engin, Yard. Yönetmen: Orçun Ucal-Bahar Merve Yılmaz, Müzik:Ozan Tekin, Işık: Ulaş Yatkın, Reji Asistanı: Sebahat Ok, Oynayan: Selen Uçer.

 

Sahnede olabilecek en yalın dekorlardan biri: Kare bir zemin, beş basamak, bir sahanlık, bir kapı, açılır kapanır bir metal sandalye. Burası hastanenin morgunda bir tür Araf. Günseli ile tanışıyoruz. Cıvıl cıvıl, fıkır fıkır bir genç kadın. Bilmiş mi bilmiş. Onunla birlikte, nasıl öldüğünü, neyi beklediğini ve nelere tanık olduğunu izleyeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz.

 

Oyun boyunca karşımıza farklı hikâyeler, farklı kadınlar çıkacak. Günseli değişik kadınları canlandırıyor, tam on bir kadının başından geçenleri aktarıyor; ama o kadınların hayatlarındaki erkekler de arka planda anlatıda yer alıyorlar. Böylelikle kadınlı erkekli, değişik kesimlerden, çeşitli donanım ve çeşitli konumlardan insanlar aracılığıyla toplumun nabzı uzatılıyor bize. Hem güldüren hem düşündüren bir çerçevede.

 

Oyunu, birkaç yıl önce beğeniyle izlediğim “Cambazın Cenazesi”ni de yazmış olan Firuze Engin yazmış. Yazmakla kalmamış, oyunu da o yönetmiş. Yazar olan bir sanatçı aynı zamanda profesyonel bir yönetmense, kendi oyunlarını kendisinin yönetmesi bana yakın geliyor. Yazarın yorumu aracısız olarak izleyiciye uzanıyor.

 

Selen Uçer, iyi bir oyuncu, iyi bir anlatıcı.
 
 

Sefaeli Kasabası

Bu hastane ve bu morg,  Sefaeli diye bir kasabada yer alıyor. Günseli de kendi ölümünü şöyle anlatıyor:

“Bu arada ben dün öldüm. Beyin kanaması geçirdim. Beyin kanaması geçirir geçirmez ölmedim de bir süre sonra öldüm yani. Tepemin üstünde bir makine var, o böyle diiiiiit diye ses verdi. Zaten hemen bir telaş başladı tepemde. İşte o kalbe şey yapıyorlar ya onu yaptılar fakat bana o sırada bir huzur geldi. Bir yandan tam uyku gibi de değil, aklım başımdan gitmemiş, ama bir yandan da ben kimdim neydim, insan mıydım hayvan mıydım, kiraz yaprağı mıydım hiç bir fikrim kalmadı. Neyse, ben geceli gündüzlü tam bir gün boyunca hastanede gezdim durdum. Her yere girdim çıktım, insanları izledim. Sefaeli Devlet Hastanesi! Size ne hatırlatıyor? Hiç bir şey hatırlatmıyor mu?”

 

Sefaeli Hastanesi ne hatırlatır insana? Sefaeli’ni, orada doğup sonradan şöhret olmuş, daha sonra yurt dışına yerleşip yıllarca ülkesine de kasabasına da gelmemiş şarkıcı, pardon büyük “diva” Şennur Selen’in adını duymamışsanız bilemezsiniz tabii.

 

Oyun farklı kadınların hikâyeleriyle örülmüş dedim, ama iki kadında yoğunlaşıyor: Günseli ve diva. Firuze Engin iki kadının başından geçenleri ele alsa, bir süre sonra tekdüzeliğe düşebilecek kurguyu, araya öteki kadınların yaşadıklarını katarak kıvraklaştırıyor. Arada bir de bakıyorsunuz ki ünlü divanın dillerden düşmeyen bir şarkısı:

 

“Ben yalnız bir kartal, güçlü bir kadınım

Hiç kimseye olmadı, olmaz eyvallahım.”

 

Hastanedekiler arasında görücü usulüyle evlendirilip kaçak aşk yaşayan da var, kaçamak yapayım derken hastaneye düşen çapkın koca da var, kocası öldükten sonra yapacaklarının listesini hazırlayan da.

 

Selen Uçar bir karakterden diğerine geçerken doğal bir akış içinde yol alıyor.
 
 

Bu arada şöhretin zirvesindeyken ortadan kaybolan büyük diva yıllar sonra ülkeye dönüyor, niyeti çeşitli şehirlerde bir dizi konser turnesi yapmak. Turneye de, doğup büyüdüğü yere ahd-i vefadan dolayı Sefaeli’nden başlayacak. Burada sözü yine Günseli’ye bırakıyorum:

“Hastanede kimi görsem beğenirsiniz? Şennur Selen. Konser gecesi düşmüş bayılmış. Benim yattığım hastaneye getirmişler. Hafızasını kaybetmiş.  Ama işin aslı öyle değil. Bir gün önceki konser provası iyi geçmemiş, bazı şarkılarının sözlerini şaşırmış, sesi eskisi gibi güçlü değilmiş. Konser başlarken Diva mikrofona gelmiş. Bir şeyler söylemek istemiş, ama ağzından hiç bir şey çıkmamı. Sesi çıksa Sarıl Bana’yı söyleyecek. Hani 98’de hit olan, bütün radyolarda, bütün arabalarda çalan o şarkı!

 

            Sarıl bana; bundan sonra gidecek çok yolumuz var

Sarıl bana istersen kuytularda olsun istersen meydanlarda…”

 

Meğer diva sesi çıkmadığı için bayılma ve hafıza kaybı numarası yapmış. Yani işin içyüzünü Günseli’den öğreniyoruz. Ama Günseli’in asıl derdi, öldü ya, onu bir an önce oradan alıp, önünde beklediği kapının öteki yanına götürmeleri. Divanın derdi de kapının önünde bekleyen gazetecilere görünmeden arka kapıdan çıkıp kasabadan da ülkeden de bir an önce kaçmak.

 

O ekonomik olduğu kadar kullanışlı dekorda dünya ve ahiret, kasabanın insanları ve Günseli yer alıyor. Hem de sırtında hiç ölmeyecekmiş gibi allı mı allı, çiçekli mi çiçekli elbisesiyle. Selen Uçer, ölümle yaşam arasında biraz dedikodu yapar gibi gündelik bir tavırla yorumluyor rolünü. Bu yaklaşım yazar-yönetmen-oyuncu üçlüsünün doğru sonuç veren işbirliğinden kaynaklanıyor. Uçar, seyirci ile bire bir iletişim kurmayı da ihmal etmiyor. “Güle Güle Diva” akıllıca yazılıp yönetilmiş, oyuncunun da başarıyla oynadığı bir oyun. Finaldeki sürprizi de cabası. Bu yılın kaçırılmaması gereken çalışmalarından biri.

 

* * * * *

 

Tiyatrolardan Haberler

Atlas Tiyatro Araştırmaları’ndan “Gölge”

 

 

Üç ‘erkek’ çocukluk arkadaşı. Bir tesadüf. Bir içki sofrası. Ve zihinlerinde saklambaç oynayan hatıralar. Gölge gibi takip eden, hatırlanmak istenmeyen olaylar. Bu oyun, ebelenmekten kaçan belleğin bir oyuna dönüşümüdür. Peki bu oyunda ebe kim?

 

GÖLGE- Yazan: Sercan Özinan, Yöneten: Ece Özinan, Proje Asistanı: Seran Yazıcı, Sahne Tasarım: Onur Özcan, Afiş Tasarım: Esma Engür, Müzik: Sagopa Kajmer, Chevki, Oynayanlar: Akdora Akalın, Ferit Çelik, Hasan Demirci, Ömer Faruk Çiçek, Sercan Özinan.

 

* * * *

 

KarmaDrama’da “Deliliğe Övgü”

 

 

Deliliğe Övgü; özgün adıyla “Morias enkomion seu laus stultitiae”. Erasmus’un canlılığını, geçerliliğini ve çekiciliğini günümüze kadar değişmeden koruyabilmiş gülmece türündeki yapıtına egemen olan iki temel görüş vardır. Birincisine göre gerçek bilgelik deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak gerçek deliliktir. Yazınsal açıdan “Deliliğe Övgü”, Latin ozanı Horatius’un “Hakikati Gülerek Söylemek” ilkesinin belki de en yetkin örneğidir.

 

Yazan: Erasmus, Oyunlaştıran-Yöneten-Dekor tasarım: Damla Kılıçoğlu - A. Togay Kılıçoğlu,
Işık tasarım: Hakan Özipek, Ses ve ışık kumanda: Damla Kılıçoğlu, Kostüm: KarmaDrama,
Dekor: Fotoğraf: Tezcan Kıldıran,  Oynayan: A. Togay Kılıçoğlu.

 

 

* * * * *

Tuhaf Bir Miras Hikâyesi”

 

Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sergileniyor.
 
 

Bakırköy Belediye Tiyatroları oyunları New York Broadway’de ve Londra West End’de başaryla sahnelenen İngiliz oyun yazarı Peter Quilter’ın “Curtain Up!” oyununu “Tuhaf Bir Miras Hikâyesi” adıyla sunuyor. Yok olmak üzere olan ve kendilerine miras kalmış bir tiyatro nedeniyle tekrar bir araya gelen beş kadın o güne dek sadece seyirci koltuklarında oturdukları salon onlara miras kalırsa ne yaparlar? Henüz AVM ya da otoparka dönüşmemiş olan tiyatroyu kaderine mi terk etmeli yoksa ışıkları yeniden açılana kadar çabalamalı mı? Çabalamaya karar verseler de imkânsızlıkları aşacak güce ve yan yana durma cesaretine sahipler mi?

 

Bu süreçte tiyatronun koridorlarında gezinen beş kadın yan yana durmanın yolunu ararken mekânın hafızası ile de yüzleşmeye başlarlar. Onlar mekânla ilişki kurmaya başladıkça, tiyatro geçmişi ve gizli kalmış köşeleriyle onlara cevap verir. Kimi zaman anlam veremedikleri seslere, bazen tiyatroda buldukları bir kitabın sayfalarına, kimi zamansa bir müzikalin nakaratına dönüşürler.

 

Tüm zorlukların içinde hayata mizahla bakmaktan vazgeçmeyen beş kadının güçlerini keşfetme yolculuklarına odaklanan oyun komedi türünün özelliklerinden yararlanıyor.

 

Yıllar boyunca gözümüzün önündeki bir şeylerin çöküşünü, paslanmasını, çürümesini izleriz ama dikkatimizi çekmez bile. Tam parçalara ayrılmak üzereyken son anda herkes fark ediverir. Acil durum ilan edilir ‘Burayı kurtarmalıyız’ diye.

 

TUHAF BİR MİRAS HİKÂYESİ- Yazan: Peter Quilter, Çeviren: Nazlı Gözde Yolcu, Uyarlayan-Yöneten: Yelda Baskın,  Dramaturg: Ceren Ercan, Dekor-Kostüm tasarım: Tomris Kuzu, Işık tasarım: Yakup Çartık, Müzik: Uğur Çerkezoğlu, Hareket tasarım: Büşra Firidin, Asistan: Damla Karaelmas, Oynayanlar: Munis Düşenkalkar, Defne Şener Günay, Didem Germen, Elif Ürse, İlkin Tüfekçi.

 

 

* * * *

 

 

ProjectAS Tiyatro’dan “Aslında Özgürsün

 

 

 

 

Aşka âşık iş kadını Berna  yüksek plazalarda, umutsuz ev kadını Belgin ise evinin mutfağında var olma savaşı veriyor. İki genç kadın ve en iyi arkadaş, birbirlerine tutunarak toplumun ve erkeklerin dayattığı ahlak anlayışına, tabulara karşı çıkıp özgürlüklerini, kimliklerini arıyorlar... Ve de aşkı...  Duygu Asena’nın romanından uyarlama. 15 Şubat 20.30’da CKM’de izlenebilir.

 

 ASLINDA ÖZGÜRSÜN- Yazan: Duygu Asena, Uyarlayan ve yöneten: Ali Kemal Güven, Yapımcı: Seda Özkara, Dramaturg: Melisa Kesmez, Dekor tasarım: Cihan Aşar, Işık tasarım: Alev Topal, Afiş tasarım: Ethem Onur Bilgiç, Oynayanlar: Emel Çölgeçen, Pelin Öztekin.

 

* * * *

 

K! Kültüral Performing Arts’da

 

Oda Komşum Richard Wagner

 

 

 
 

İki üniversite öğrencisi gencin sivil itaatsizliği üzerinden sahneye taşınan ve sistem eleştirisini sıra dışı bir temele oturtan “Oda Komşum Richard Wagner” din, ekonomi, hukuk ve ahlaki değerler gibi enstrümanları acımasız bir şekilde kullanan sisteme esaslı sorular yöneltiyor.

 

 Yazan: Yakup Almelek, Uyarlayan ve Yöneten: Murat İpek, Süpervizör, Sahne Tasarımı ve Yapımcı: Yağmur Yağmur, Yapım: K! Kültüral Performing Arts, Yönetmen Yardımcısı: Zeliha Gürsoy, Hareket Tasarımı: Orçun Okurgan, Işık Tasarımı: Murat İpek, Kostüm Tasarımı: Gaye Kızılışık, Müzik: Çağrı Beklen, Efekt Tasarımı: Metin Küçükyılmaz, Afiş Tasarım: Erin İlkcan Arslan, Fotoğraf: Volkan Erkan, Oyuncular: Sercan Gülbahar, İbrahim Cem Tek, Murat İpek.

 

 

* * * *