Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Bir merdiven varsa ucunda mutlaka bir şey vardır

Bir merdiven varsa ucunda mutlaka bir şey vardır

18 Ekim 2014 - 07:10 | Onur Şenol ve Kayhan Açıkgöz, hayata dair kafalarındaki sorulara cevap arıyorlar
Sabahattin Yakut’un yazdığı “Kırık Merdiven” adlı oyun, Sahne Hâl’in “Merdiven Hikâyeleri” projesi için yazılmış
KIRIK MERDİVEN- Yazan: Sabahattin Yakut, Yöneten: Zeynep Yazıcıoğlu, Dekor tasarımı: Yusuf Dal, Işık tasarımı: Melis Karaman, Müzik tasarımı: Taylan Erdağ, Oynayanlar: Onur Şenol/ Kayhan Açıkgöz. 
 
Karşımızda birbirine değen, değmeyen merdiven parçaları ya da merdiven malzemeleri duruyor. Ve iki kişi. Biri merdivenin üstünde, diğeri önceden kazılmış bir tünelden çıkıyor. Bir saatlik oyun süresinde bu iki kişinin, tüm insanlığın sorduğu belli başlı bir kaç soruya cevap aramasını, bir merdiven üzerindeki yolculuklarında izliyoruz. Bu yolculuğun nereye, neden, kiminle yapıldığı, nasıl sonlandığı bilinmiyor. Bunlar aslında o iki kişinin de henüz bilemedikleri konular. 
 
“Kırık Merdiven”, Sahne Hâl’in “Merdiven Hikâyeleri” projesi için yazılmış bir oyun. Ama acaba diyorum, madem bu merdivenin eksik parçalarını yerleştirip nereye, neden gittiğimizi öğrenemiyorsak, oyunun adı da “Kırık Merdiven” değil de “Bitmeyen” ya da “Tamamlanamayan Merdiven” mi olsaydı?
 
Oyun ve Yorumu
 
Sabahattin Yakut’un dolambaçlı olmayan akıcı bir dili var. Kendi kafasını da yıllardır kurcaladığı anlaşılan soruları anlaşılır bir anlatımla formüle etmeyi başarıyor. Amacı da bu sorulara hazır cevaplar sunmak değil; çünkü o zaman oyun boyunca vurguladığı bizim dışımızda belirlenmiş kavramları ve klişeleri dayatmış olacak. Yakut, herkesin kafasındaki sorulara kendilerinin cevap araması sürecini tetiklemek istiyor, bunu da başarıyor. 
 
Yusuf Dal’ın dekor tasarımı da bu yaklaşıma büyük katkıda bulunuyor. Dekorda birden çok merdiven kullanılması görsellik açısından olduğu kadar anlam yönünden de etkili oluyor; herkesin kendi kafasındaki merdivenleri, kendi kaçmak ya da ulaşmak istediği yerleri çağrıştırarak o düşünme sürecini başlatıyor.
 
Yönetmen Zeynep Yazıcıoğlu’nun yazarın anlatımına oyuncuların beden dilini de ustaca katması, oyunun tekdüzeliğe düşme tehlikesini engellerken oyunculara da kendilerini ifade olanağı yaratıyor.
 
Onur Şenol.
 
Onur Şenol ve Kayhan Açıkgöz de yazarın ve yönetmenin izleyiciye aktarmak istediklerinde başarılı birer aracı oluyorlar. Onur Şenol sahne deneyiminin verdiği rahatlıkla oynarken, genç sanatçı Kayhan Açıkgöz “oyuncu kumaşı”na sahip olduğunu gösteriyor.
 
Aklıma takılan sorular
 
Renklerin, nesnelerin adları bizden önce ve bizim dışımızda belirlenmiş, ama merdivenin en azından monte edilmemiş ham parçaları da bizim dışımızda ve bizden önce gerçekleştirilmiş. O zaman merdivene çıkmak da, özgür irademiz dışında bir dış etmenden kaynaklanmıyor mu? Merdiven fikri, adı, malzemesi olmasa, merdivenden çıkmak kimin, niçin aklına gelsin? Denge unsurunun önemi de son çözümlemede bizim belirleyici olmadığımızı gösteriyor. Çünkü denge unsuru da bize bizim dışımızdan dayatılmış bir kavram. Düşmemek için iki tarafın dengeyi kollaması, aslında “O şöyle yapıyorsa, dengeyi sağlamak için ben böyle yapmalıyım,” gibi bir etki-tepki, kısacası reaksiyoner bir hareket biçimi değil mi?
 
AMK Ekolü
 
Küfür, yakışanın ağzında işi uzatmadan bitiren bir anlatım aracıdır. Küfürden rahatsız olmam, üstelik iyi de küfrederim. Ne var ki, bazı yanlış anlamalar ve yanlış uygulamalar aklıma takılıyor. Yıllar önce, ülkemizde “Das Kapital” henüz Türkçeye çevrilip hazmedilmeden, Marksizm eleştirileri yayımlanmıştı. Yine bazı kişiler, Picasso’nun  kübizmden önceki “mavi” dönemini, kalemini kâğıttan kaldırmadan anatomik kusursuzlukla çizdiği boğa desenleri sürecini geçirmeden, tuvale biraz kırmızı, biraz sarı sürüp, bir köşesine de beyaz bir leke atınca kendilerini “soyut ressam” olarak tanımlamakta beis görmediler. Buna benzer bir gidişi özellikle genç tiyatro yazarlarında ve topluluklarında da görüyorum. 
 
Düz bir anlatımla aktarılabilecek görüşlerin arasına bol küfür serpmek, “in-yer-face”in Türkçesi olmuyor. Söyleyecek bir şeyiniz varsa, görüşlerinize güveniyorsanız, bunları vurgulamak, güya daha etkili hale getirmek için küfürlere gerek yok. Üstelik nedendir hiç anlamam, hepimiz günde birkaç kez çeşitli takılarla “bok” deriz de, tiyatro seyircisi “bok” sözünü duyunca gülmekten katılır. Şimdilerde genç seyircilerde de aynı eğilimi görüyorum. Acaba bu kendi kullandıkları sözcükleri sahnede görünce, bir bakıma kendilerini kanıtlamış olmak duygusundan mı kaynaklanıyor? Öyleyse de yanlış, zira bu gülmeler arasında yazarın önemli sözleri güme gidiyor. Sabahattin Yakut da gerçekten önemli şeyler söylüyor. Güme gitmesine gönlüm elvermiyor.
 
“Kırık Merdiven” iyi düşünülmüş, iyi kotarılmış, sahneye iyi taşınmış bir oyun.
 
TiyatroHâl – 0212. 274 74 78
 

Süreyya Opera Sahnesi

2014-2015 Programı

 
"Afife" balesi
 
Süreyya Opera Sahnesi’nde bu yıl Turgay Erdener’in “Afife”, Frédéric Chopin’in “Genç Werther’in Acıları” adlı baleleri, Ferit Tüzün’ün “Midas’ın Kulakları”, Okan Demiriş’in “Yusuf ile Züleyha” operaları yer alacak.
 
Süreyya Opera Sahnesi 2014-2015 sanat yılına, 27 Eylül’de İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin hazırladığı Açılış Konseriyle girdi. Oda müziği dizisinin ilk konseri değerli Devlet Sanatçısı Gülsin Onay'ın 13 Ekim’deki piyano resitali olacak. 29 ve 31 Ekim’de de Nüvit Kodallı’nın “Atatürk Oratoryosu” seslendirilecek.
 
“Midas’ın Kulakları” operası
 
Süreyya Sahnesi'nin sanat mevsimi; 2015 yılının Haziran ayında İstanbul Kültür Sanat Vakfı Uluslararası Müzik Festivali'nin konserleri; Uluslararası Opera Festivali temsilleri ve nihayet Kadıköy Belediyesi Gençler Arası Keman Yarışması ve Final Konseri ile sona erecek.
 
“Yusuf ile Züleyha” operası
 
Geçen yıllarda gerçekleştirilen "Türk Operasının Kuruluş Öyküsü", "Opera ve Bale Afişleri" ve "Opera Bale Dekor Resimleri" sergilerinden sonra,  2014-2015 sezonunda da "Türk Kompozitörlerinin Opera ve Bale Eserleri"ni yansıtacak fotoğraflardan ve elbet bestecilerin kısa biyografilerinden oluşan bir sergi hazırlığı yapılıyor.
 

Bitiyatro’nun ilk oyunu yeniden sahnede

Etna – Bedendeki Kuyu

 
Seyirci kalan, kalbinin en derin noktalarına kadar zalimdir!
 
Bitiyatro’nun kuruluşundaki ilk oyunu olan “Etna/Bedendeki Kuyu” yeniden sahneleniyor.  Christine Sohn’un yazıp yönettiği, Ahmet Cemal’in Türkçeye çevirdiği, sahne tasarımını Norbert van Ackeren ve Yaşar Alparslan’ın, ışık tasarımını Rüzhdi Aliji yaptığı oyunda yine  ilk yapımın başarılı sanatçıları Laçin Ceylan ve Nihat İleri rol alıyor.
 
“Bir suçun oluşmasını seyretmek, ona katılmaktan daha ağır bir suçtur.”
 
Sophie, acı çekenlerin ve kurbanların tarafını tutar. Kendi yarattığı dünyada onları savunur ve onlara yardım eder. Öfkelidir. Sophie, dünya üzerinde ayrıcalıklı olanlara karşılık, acılarına seyirci kalınanları, kendi yarattığı dünyada adeta velayetine alır. Kurban olmasına göz yumulan, seyirci kalınanların intikamını almak ister. Son derece yalnızdır.
 
Doğa bile haksızlıklar, kanlı cinayetler karşısında seyircidir. Sophie, bu tanıklıklarının öcünü alma arzusu içinde kıvranır, fail olmaya hazırdır. Kendisine biçilen ve dayatılan kurban rolünü reddeder.
 
O, bir sanatçı değildir, ama insan olmanın anlamını kendi yarattığı gölgeler dünyasında, gerçek bir sanatçı duyarlığıyla arar. Kendini kapattığı bu dünyada yaratıcılığının bütün sınırlarını zorlar. Sorumluluk duygusu, adalet duygusunu biledikçe, içindeki fail zaptolunamaz bir hale gelir. Başarının tek başına seksi; dolayısıyla zorbalığın son moda olduğu zamanımızda Sophie, parçalanmanın eşiğine gelir. Bir uçurumun kenarındadır.
 
İletişim:  0212. 244 02 47 / 0533. 425 60 40 / 0532. 262 49 29
Adres: Kumbaracı Yokuşu, Camcı Fevzi Sok. No:34/A  - Beyoğlu
 
 
2014-2015 tiyatro sezonunda onuncu yılını kutlayan Tiyatro Öteki Hayatlar, bu sezona özel olarak hazırladığı “10” adlı projesinde, ilk sezondan bu yana oyunlarında sahneye çıkmış kadın oyuncularını ekibe yeni katılan oyuncularla bir araya getiriyor. “En Zor Karar” alt başlıklı oyun 2014 İstanbul'unda yaşayan 10 kadının kürtaj yaptırıp yaptırmamaya karar verme öyküleri çerçevesinde günümüz kadınının kendiyle ilgili en yaşamsal konularda ne kadar özgür olabildiğini araştırıyor. 10 kişilik oyunun 20 aktrisle çalışıldığı bu proje sezon içinde cuma ve cumartesi akşamları birbirinden tamamen farklı iki kastla sahnelenecek.
 
 

Karşı Sanat Çalışmaları’nın Yeni Etkinliği

 
 
Alev Mavitan / Arzu Başaran / Buket Güreli / Çetin Pireci / Denizhan Özer / Füruzan Şimşek / Gazi Sansoy / K. Deniz Pireci / Murat Germen / Nermin Ülker / Nesren Jake’in yapıtlarından oluşan sergi 23 Ekim’e kadar izlenebilir.
 
Murat Germen – Kaybolurken Bulmak
 
Pedofili, Ensest, Küçük yaşta evlilik…
 
Büyük bir oranda kız çocuklarının, az da olsa erkek çocuklarının da başına gelen bu talihsiz olaylar silsilesi, dile getirilmesi yasaklar listesinin başında. Toplumumuzda gizli kalan, sürekli saklanan ve tahmin ettiğimizden çok daha sık tekrarlanan tüm bu gerçeklere bir kez daha dikkat çekmek için “Dokunma” dedik. 
 
Bedenime, ruhuma, geleceğime dokunma! Sakatlanan ruhların bir çığlığı olmak istedik; bu olayların sonucunda yitip giden yaşamları kutsayıp, duyarlılığın artmasını amaçladık. Hiç kimsenin maruz kalmasını istemediğimiz tüm bu suçlara dikkat çekip, görünür kılmak için kendi dilimizde işaret ettik.
 
 
Gazeteci Erol Dernek Sk. No:11/4 Hanif Han
Beyoğlu/İstanbul -0212. 245 71 53 - www.karsi.com
 
 

Sözcükler, Nesneler, Kavramlar 

 

Sanatçı: Marcel Broodthaers, Küratör: Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman

 
 
Akbank Sanat 2014-15 sezonunu dünya çapında bir sergiyle açıyor. 20. Yüzyıl kavramsal sanatının en önemli kurucularından birisi, başlı başına bir ‘ekol’ kabul edilen Belçikalı kavramsalcı sanatçı ve şair Marcel Broodthaers’in yapıtları dünyada bile ilk kez bu genişlikte sergilenecek. Broodthaers, çok geniş bir alana yayılan kavramsal yapıtlarında yazıyı, sözcükleri ve metinleri birer özne olarak kaullanmasının yanısıra, ‘hazır nesneleri’ yapıtlarının odağına yerleştirdi. Fakat bununla kalmayarak bir süre sonra kuramsal düzeyde de ayrıntılı olarak çalışarak kavramları sanatının belkemiği haline getirdi. Çağdaş sanatın bütün birikimiyle eteklerinden doğduğu sanatçılardan biri kabul edildi bu özellikleriyle Broodthaers. Sergi, sanatçının en geniş koleksiyonuna sahip Gent’deki  SMAK müzesiyle işbirliği içinde hazırlandı.  Serginin yan etkinlikleri arasında çeşitli konferanslar, film gösterimleri yer alıyor.
 

Sorunlu İnsan Kaynağı – Performans

 
 
Yazan: Yaman Ömer Erzurumlu, Yöneten Wilhelm Schneck- Y.Ö.Erzurumlu, Oynayanlar: Erkan Kortan, Onur Tuna, Cemre Buğra Ün, Yaman Ömer Erzurumlu, İhsan Dehmen.
 
Bir İstanbul akşamı. Sizin gibi bir grup katılımcı ile uluslararası bir STK’nın davetini kabul ederek Akbank Sanat Galerisi’nde buluştunuz. Etrafınız sergilenen sanat eserleri ile çevrili. Her zaman ziyaret ettiğiniz galerilerden biri. Sizi karşılayanlar galeride gönlünüzce dolaşmaya davet ediyor sizi. Gerçi bugün bir sergi gezmeyi planlamamıştınız. Öyleyse neden bu galeridesiniz? Buluşma yeri burası mı yani? Gönderilen davetten bambaşka bir anlam çıkarmıştınız halbuki. Bir ses sizi eserleri sergilenen sanatçılar gibi cesur olmaya davet ediyor önce. Geniş düşünmenizi fısıldıyor. Ne demek bu şimdi? Sabırlı olun. Siz sadece gelecek radikal tekliflere hazırlanın. Önce size tanımak istiyoruz. Sizi çevreleyen eserlere tekrar bakın ve bize kendinizi anlatın. Çocukluğunuzu mesela. Tablodaki tanıdık mı geldi? Bu yerleştirme size neyi anımsatıyor? Ya sokaktaki kalabalık! Buradan bakınca neye benziyorlar? 
 
Teklifimizin ipuçları bu yanıtlarınızda. Size de sıra gelecek. Bu galeri, bu sergi, bütün bu eserler, hepsi sizin için seçildi. Biliyoruz sabırsızlanıyorsunuz. RHR olarak sizi anlıyoruz. Biz sadece sizin sağlıklı bireyler olarak hayatınıza devam etmenizi istiyoruz. “Sorunlu İnsan Kaynağı” dinamik bir çalışma. Her defasında Akbank Sanat Galerisi’nde o an sergilenen eserler ve galerinin mimarisini kullanarak tasarlanıyor. Katılımcılar, eserler aracılığıyla çalışmaya her defasında farklı biçimde dahil oluyor. Eserlerle ve mekânla ilişkileri her buluşmada ve her sergide aynı temel etrafında yeniden şekilleniyor. 
 
Ne kadar parçası olacağınız sizin cesaretinize ve fırsatları değerlendirme arzunuza bırakılarak. Her bir çalışmada galerinin, serginin ve katılımcıların bileşenleri olduğu yeni bir form oluşuyor, bir an sergideki eserlerden biri oluyor ve hemen arkasından yitiyor. Bir sonraki buluşmada farklı eserler ve katılımcılarla farklı bir formda tekrar oluşturulana dek.
 

Caz Festivali

 
 
24. Akbank Caz Festivali kapsamında Kudsi Erguner - Michael Wollny, Yasmine Hamdan, İlhan Erşahin, Claudio Filippini's Italian Trio, Sarp Maden Solo, Engin Recepoğulları Trio, Leszek Mozdzer, Marcin Masecki Solo, Zapp4, Hera ve Obara International Akbank Sanat sahnesine konuk oluyor.
23 Ekim-2 Kasım
 

Kukla Festivali

 
 
Festival kapsamında 6 farklı ülkeden 8 gösteri Akbank Sanat'ta izlenebilir.
 
16 – 22 Ekim 2014
 

Sakıp Sabancı Müzesinde

Çocuklar Miro’nun Evreninde,

Kuşlar ve Yıldızlarla Birlikte!

 
S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) Çocuk Atölyeleri, “Joan Miró; Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” sergisi kapsamında, çocukları Miró’nun evrenine davet ediyor. Çocuklar, SSM’de 1 Ekim 2014 - 1 Şubat 2015 tarihleri arasında düzenlenecek atölyelerde, Miró gibi düşünüp esin kaynaklarıyla tanışma, onun kullandığı malzemeler ve uyguladığı yöntemlerle çalışma fırsatını yakalayacak. 5 ve 18 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin, hafta içi ve hafta sonu grup halinde veya bireysel olarak katılabileceği eğitimler için, herhangi bir ücret ödenmeyecek.
 
 
Hafta içi, okul gruplarıyla 10:00 – 15:00 saatleri arasında günde 6 atölye çalışması yapılacak. Hafta sonu bireysel katılıma açık atölyeler ise 11:00 – 13:00 ve 14:00 – 16:00 olmak üzere günde 2 kez gerçekleştirilecek. 
 
Hafta İçi Okul Programları
 
Mirotomatik / Anaokulu ve 1. Sınıf
Otomatik çizgiler ve doğaçlama renklendirmelerle Miró benzeri figürler yaratılacak.
 
İki Boyuttan Üç Boyuta / 2. – 4. Sınıf
Tablolardan seçilen Miró figürleri, kâğıt kullanılarak üç boyutlu hale getirilecek.
 
Miro Kompozisyonları / Ortaokul
Guaş boya kullanılarak özgün Miró kompozisyonları oluşturulacak.
 
Fırçasız Resim; Otomatizm / Lise
Miró gibi parmaklar kullanılarak, Sürrealist Otomatizm’e vurgu yapan çalışmalar yapılacak.
 
Hafta Sonu Bireysel Programlar
           
Gezen Figürler
 
2009 – 2010 doğumlu çocuklar, kendi Miró desenlerini çıkartmalara dönüştürecek, Miró'yu evlerine, odalarına ya da eşyalarına taşıyacak.
 
İki Boyuttan Üç Boyuta ( Eylül, Ekim ve Aralık)
 
2007 – 2008 doğumlu çocuklar, Miró tablolarından seçecekleri figürleri, oyun hamuru ve destek materyalleri kullanarak üç boyutlu hale getirecek.
 
Yaşayan Kolajlar ( Kasım ve Ocak)
 
2007 - 2008 doğumlu çocuklar, Miró’nun kullanılmış malzemede gördüğü yaşanmışlık duygusundan yola çıkarak, gazete ve ambalaj kâğıtları gibi basit malzemelerle kolaj yapacak. Ardından, Miró’nun kolaj sonrası resimleme tekniğinden hareketle, kolajlarını resme dökecek. 
 
Yaşayan Kolajlar ( Eylül, Ekim ve Aralık)
 
2005 - 2006 doğumlu çocuklar, Miró’nun kullanılmış malzemede gördüğü yaşanmışlık duygusundan yola çıkarak, gazete ve ambalaj kâğıtları gibi basit malzemelerle kolaj yapacak. Ardından, Miró’nun kolaj sonrası resimleme tekniğinden hareketle, kolajlarını resme dökecek. 
 
Sonsuz Sayıda Miró; Baskı Atölyesi ( Kasım ve Ocak)
 
2005 - 2006 doğumlu çocuklar, sergideki baskı eserleri inceleyerek, Miró benzeri bir baskı çalışması deneyimi yaşayacak.  
 
Acayip Heykeller
 
2001 – 2004 doğumlu çocuklar, Miró'nun "birbiriyle ilgisi olmayan parçaları bir araya getirip, her parçayı kendi işlevinden uzaklaştırma ve ortaya çıkan bütüne yeni bir tanımlama yapma” tekniğinden yola çıkarak, kendi seçtikleri parçaları bir araya getirecek ve yeni bir bütüne ulaştıkları heykeller yapacak. 
 
Kâğıt Animasyon
2001 - 2004 doğumlu çocuklar, Miró’nun resimlerindeki figürleri kâğıt animasyon şeklinde canlandırarak, tabloların oluşumuyla ilgili öyküler hazırlayacak.
 
 

Ryan Schude’dan Tableaux Vivants

 
“Vous”, Fotoğraf (Lauren Randolph’le işbirliği), 3+1AP Ed., 100x150 cm, 2012
 
x-ist 16 Ekim-15 Kasım, 2014 tarihleri arasında Amerikalı fotoğrafçı Ryan Schude’nin “Tableaux Vivants” başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. İkinci kere yabancı bir sanatçının sergisini açan x-ist, izleyiciyi daha önce Amerika, Kanada ve Fransa’da eserlerini gösteren Ryan Schude’nin tiyatro sahnelerini andıran fotoğraflarıyla tanıştırmayı hedefliyor. 
 
After Party
 
“Tableaux Vivants”, Fransızca’dan “yaşayan resimler” olarak çevriliyor. Ryan Schude, bu türün tek bir imaj üzerinden birçok hikaye anlatabilme özelliğinden yararlanıyor. Çoğu zaman, izleyici belirsiz durumlarla başbaşa bırakılırken, her bir karakterin hareketinin arkasındaki sebebi çözümlemesi de bekleniyor. Schude’nin sahnelerinde, set tasarımı, mekan, kıyafetler, ışık ve oyunculuk ön plana çıkıyor. 
 
Ağaç
 
Serinin ilk on fotoğrafı, kavram ve üretim açısından farklı niteliklere sahip. Altı yıllık bir süreçte, farklı işbirlikleri ile gerçekleştirilen bu işlerin hepsi birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkıyor.  Geniş bir perspektiften anlatılan hikayeler, içlerinde hayal kırıklıkları, mizah, gizem, anlaşmazlık ve günlük eğlenceleri barındırıyor. Hem gerçek mekanlarda, hem de sıfırdan üretilmiş stüdyolarda çekilen fotoğraflar, edebiyat ve sinemadan ilham alıyor. Son beş fotoğraf ise, Ryan Schude’nin ailevi tecrübelerinden esinlenerek kurgulanıyor Bir yıl boyunca planlanıp, beş günde çekilen fotoğraflar, Ryan’ın kardeşi Nicole’un boşanma sonrası yalnız bir anne olarak aileyi idame ettirmesindeki zorluğu konu alıyor. Yarı kurgu, yarı gerçek hikayeler içeren işler, Ryan için yeni bir üretim sürecinin başlangıcı oluyor.
 

Murat Palta’nın çalışmaları

Bagnacavallo Müzesinde sergileniyor

 
“Baba” filminden bir sahne
 
Murat Palta'nın "MURAT PALTA.Osmanlı Minyatürleri olarak Kült Hollywood Filmleri" adlı kişisel sergisi İtalya'daki Bagnacavallo Müzesi'nde gösteriliyor.
 
Bugün hiçbir şey Türkiye gibi köklü geleneklerden gelen bir ülkenin "Batı" olarak tanımladığımız güncel dünyaya dönük olan yüzünü genç Türk illüstratör Murat Palta'nın ironik ve şaşırtıcı önerisinden daha iyi anlatamaz. Palta'nın sinemanın en ünlü sahnelerinden bazılarını 16. yüzyıl minyatürleri gibi resimlediği projesi medyatik bir fenomen halinde dünyayı dolaştıktan sonra Bagnacavallo'ya özel olarak uğruyor."Küreseli yerelle, Doğu'yu Batı ile, gelenekseli güncel ile birleştirmek" isteğinden, kolektif imge dünyamızda yer etmiş en ünlü filmlerden çıkarılan sahneleri Sultan'ın sarayındaki bir minyatürcünün bakış açısı üzerinden yeniden yorumlayan büyüleyici ve değerli bir seri iş doğdu. Sergi, Museo Civico delle Cappuccine'nin "Güneydoğu'ya Geçiş" adlı, Boğaziçi geçişinin olağanüstü, dünyalar ve kültürlerarası kavşağına adanan sergi projesinin bir parçası. Sergi 23 Kasım’a kadar görülebilir.
 

Hakan Esmer’in Yapıtları HOBİ’de

 
 
1973 Vakfıkebir doğumlu Hakan Esmer, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde 6 yıl öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra şimdilerde çalışmalarını Eskişehir’deki atölyesinde sürdürüyor. Bugüne kadar 40 kişisel sergi açan sanatçının yeni yapıtları 15 Ekim-8 Kasım arasında Nişantaşı Hobi Sanat Galerisi’nde sergileniyor.
 
Valikonağı cad. Pasaj 73 – Nişantaşı
0212. 225 23 37
 

Oblinski Afişleri

 
Thomas Murphy’nin beğenilen oyunu “She Stoops to Folly”